CENGİZ BEKTAŞ
Uyudun uyanmadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misali o musalla taşında."
(Cahit Sıtkı Tarancı)
İnsanoğlu dünyayı keşfetti, uzayın gizlerini çözmeye çalışıyor ama, en değerli organımız beynin işlev ve gizemini çözemedi henüz.
Birkaç gündür kafam, Cengiz Bektaş ile meşguldü.
Dahası onun "Mimar Sinan Söylenceleri" adlı kitabını kimbilir kaçıncı kez elime almış; "Bu kitap okullarımızda okutulmalı. Şimdi ben hakkında bir yazı yazayım" diyordum. Kitaplığımın ona ayırdığım rafında 50 (elli) kadar kitabı var. "Azra Erhat Mektupları-2"yi açtım; kendi yazdığım mektuplara göz gezdirdim; bir hoş oldum.
Elim onun 1990'a kadarki bütün şiirlerini bir araya getiren "Onu Birden" kitabına uzandı. Tekrar tekrar açıldığı için, 290. sayfadaki şiiri okuyunca; "Kardeşim beni ne iyi tanıyıp ne güzel anlatmış" diye geçirdim içimden. Şöyle:
Şadan'a
Ağırdı kendiydi
Harmandağlı
Salkım umut iki eli
Bileği kan
Sekti alıcı kuş yüreği
Ak dengeden ak dengeye
Zeybekliği
Nerden gelir
İki alsa
İki verir
Seker seker aktan karadan
El aldı topraktan
Kanatlandı
Burası yok yer çekmese
Suçüstü bırakır gibi umutsuzluğu
İndi hışım tek dizüste"
****
Yüksek mühendis mimardı, araştırmacı şairdi.
Benim -öz kardeşimi aratmayan- manevi kardeşimdi.
Atatürk kızı Azra Erhat, Cerrahpaşa Hastanesinde ölmeye yattığında, Türkiye'nin önde gelen hukukçuları Süha Umut ile Sahir Erman'a yazdırdığı vasiyet şöyle başlıyordu:
"Ben Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı Azra Erhat.
Anamdan babamdan çok şey aldım, fakat mayam Atatürk'tür.
Her birini canımdan çok sevdiğim Türk gençleri içinde şu üçünü kendime evlat seçtim: Cengiz Bektaş, Şadan Gökovalı ve Ayça Abakan."
(06 Eylül 1982)
***
20 Mart 2020 Cuma günü, korona virüs pandemisi (dünya çapında salgın) sebebiyle evde klavyenin tuşlarıyla boğuşurken, Gökova'da bulunan kızım Ekin'den -alıştıra alıştıra- bildirimler gelmeye başladı.
"Senin manevi kardeşin Cengiz Bektaş'tan ne haber?",
"Muğla'da Ertuğrul Aladağ onunla ilgili üzücü haberler veriyor", "hastanede yatıyordu" ve bunun gibi şeyler. Gazeteci kimliğimi harekete geçirerek, acı haberi öğrenmekte gecikmedim.
"Cengiz Bektaş, 1934-Denizli" diye başlayan yaşam öyküsü, "İstanbul 2020" diye kapanıyordu.
****
İlk tepkim, dudaklarımdan şu iki sözcüğün dökülmesi oldu:
"Kanadım kırıldı."
Doğal olarak Cengiz'in işleri geçti aklımdan:
Onun, 86 yıllık hayatının hemen hemen hiçbir dakikasını boşa harcamadığını düşündüm.
Türkiye için uzun sayılabilecek bir süre içinde, en az on kişinin yapabileceği işi sığdırmıştı Cengiz kardeşim.
Mimarlık ve şiir dallarında almadığı ödül kalmamıştı.
Üç yapısı ile (TDK Binası, Denizli'de Kuyumcular Oteli ve Babadağlılar Çarşısı) "50 Yılın Türk Mimarlığı" kitabına girmişti. Halikarnas Balıkçısı ve manevi anası Azra Erhat gibi, gezi edebiyatının usta kalemi idi.
Başta Mimar Sinan ve Mimarlık olmak üzere, çok değerli araştırmaları vardı.
****
Cengiz Bektaş kardeşimin son büyük projesi, Muğla Bölge Müzesi idi.
Öleceğini biliyormuş gibi, bu müze yapımına olağanüstü önem ve hız vermişti.
Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Osman Gürün'ün de ön görmesiyle bu müzenin nasıl doldurulup değerlendirileceğine üçümüz karar verecektik.
Şimdi bir kanadım kırıldı.
Ne yapacağımı bilemiyorum.
Bu tezelden karalanmış yazı vesilesiyle, Cengiz Bektaş'ı simgelediğine inandığım bir şiirini paylaşayım sizinle. (Yattığın yer nur olsun değerli kardeşim Cengiz.)
ÖZLEMEK
Denizli'de bir pazar günü
Çıkmadan otel odamdan
Seni özledim
Başka hiçbir şey yapmadan
Arıklarda kayıp giden su gibi
Zakkumları kendiliğinden sular gibi
Özledim seni
Pamuk kocaları küçük küçük özlemler
Birbiri ardına patladı
Pamuk aydınlığı
Sardı içimi
Ne güzelmiş özlemek seni
(Cengiz Bektaş)