MUĞLA KALAFATLARI VE HALK İNANÇLARI
Nurdan Yoldaş[1]-Yaşar Kalafat[2]
GİRİŞ:
Muğla Kalafatlarının Girit göçmeni Yörüklerden oldukları, Anadolu'ya ilkin Denizli'den giriş yaptıkları şeklinde bilgiler dolaşmış olmakla beraber, söylenilenin ilk kaynağına ulaşılamamış ve bilgiler teyit edilememiştir. Daha çok zeytin üretimi ve bahçıvanlıkla geçinmektedir. Diğer taraftan temas kurulan Muğla Kalafatları da bu bilgiyi teyit etmemektedir. Onlar kendilerini anlatırlarken, Muğla Ula'da yerleşmişlerken aile, dedeleri zamanında iç ihtilaf yaşamış, Kalafatların bir kısmı hemen yakın bölgede Taşyenice'ye göçmüşlerdir. Bunlar, lâkap olarak Çaputlar olarak bilinmektedir. Bu grubun aile reisi İbrahim Kalafat, Ali Kalafat lakap olarak Çaputlar namı ile bilinmektedirler. Muğla merkezde saatçılık yapan Mehmet Kalafat da bunların amca oğullarındandır. Ula'da yaşamakta olan Yaşar Kalafat Köprübaşı mahallesi Akhasanlar sokak, numara 3'te ikamet etmektedir. Halk arasında İbrahim Kalafat olarak bilinmektedir. Yenice'den Taşyenice'ye göçen Kalafatlar bu aileden yıllar evvel ayrılmışlardır. Halk inançları derleme çalışmalarımıza bilgileri ile katkı veren Tuğçe Kalafat, Muğla merkezde bir dağıtım firmasında çalışmakta olup Yaşar Kalafat'ın kızıdır. Ailenin halen ve bölünmeden evvel de yörük yaşamı olmamıştır. Kalafat soy ismini alışlarına dair de bilinen bir bilgileri yoktur.
METİN
Muğla Kalafatlarında kısmeti çıkan kızların, bekar ablaları varsa evlendirilmez, küçük kız sırasını beklerdi. Ablalarına rağmen küçük kızın evlenmesi, evlendirilmesi uygun bulunmazdı. Bu kurala uyulmaması halinde, yaşça büyük olan ablaların değil de küçük kardeşlerine görücünün gelmesi, toplumda büyük kızlarda bir olumsuz halin olduğu kanaati oluşturacağın anlayışı hakimdi. Şimdilerde bu kural ve zihniyet geçerliğini yitirmiştir. Yaş sırası esas alınmadan kısmeti çıkan kızlar gelin olabilmekte ve bu gelişme kardeşler arasında kırgınlığa da yol açmamaktadır[3].Orta Anadolu'da bu kuralın uygulanması "yorgan kaldırılmadan döşek kaldırılmaz" şeklinde anlatılmaktadır.
Muğla Kalafatlarında iki aileden kız ve erkekleri arasında "al/değişik" olarak bilinen evlenme yöntemi yoktur[4]. Bu evlilik şekline göre iki aile karşılıklı erkek çocuklarının eşlerini aralarında seçerler. Kız kardeşini gelin veren delikanlının adeta diğer aileden gelin almada şansı artmış olur. Bu uygulama şekli daha ziyade Doğu Anadolu'da aralarında gerginlik olan ailelerde barışın devamlılığını sağlamak için uygulanır.
Muğla Kalafatlılarında yakın evlilik yoktur. Amca çocukları, dayı çocukları arasında evlilik yapılmamaktadır[5]. Bu tespit kalafatların Kuman/Kıpçak Türklerinden olabilecekleri fikrini düşündüren verilerdendir. Oğuz Türklerinde yakın akraba ile evlilik var iken, Yedi göbek sayarak evlilik kapısını aralama şeklindeki uygulama, Türk toplumlarından daha ziyade Kuman/Kıpçak coğrafyasında görülmektedir. Muğla Kalafatlarında yedi göbek sayılmamasını beklemek, doğal olarak geçen asırlardan sonra beklenemezdi. Asırlardan sonra ancak bu kadar iz bırakılabilirdi. Bu iz tespitini Kayseri Kuman/Kıpcak izlerinden hareketle de koyabiliyoruz[6].
Muğla Kalafatlarında da gelinin bekaret kemerini kızına babası bağlar. baba hayatta değil ise ağabeyi bağlar, o da yoksa amca veya dayıoğlu bağlar[7]. Türk kültür coğrafyasında, Türk kültürlü halkların halk inançlarında yetişkin kızın kısmeti çıkınca ilkin "sen talip misin?" diye amcaoğluna sorulur. Muğla Kalafatlarının halk inançlarında bu inancın yaşadığına dair bir tespit yapılamamıştır[8].
Bu toplumda da çocukları yaşayamayan aileler çocukları ölmesin diye onlara Yaşar, Dursun, Duran türü isimler koyma geleneği vardır. Bu toplumun isim verme geleneğinde farklı bir uygulama daha vardır. Bu uygulama muhakkak Muğla Kalafatlarında değil Muğla halkı arasında yer yer görülebilmektedir. Erkek ve kadın isimleri nüfus kayıtlarında farklıdır. Halk arasında tanınan bilinen isimleri farklıdır. Kayıtlarda geçmeyen bu isimler lakap falan da değildir. Kişinin kayıtlardaki ismi Ali iken bütün çevre onu İsmail olarak bilir. Gerçek ismi ile aranılacak olsa çok kere ona ulaşılması zor olur. Nereden geldiği bilinmeyen bu uygulama şeklimdeki kullanımda yer alan mitolojik-sofistik derinlik bize göre kültün kotunda üryanlık kültü vardır. Anadolu'da binlerce üryan baba varken, saklı kalmayı tercih etmişlerdir. Bu tasavvufi anlayıştır. Doğarken üryan doğarız geldiğimiz yere dönerken de üryan dönmek gerekir. Yani pak yaratılırız yaratana pak dönmek gerekir. Bu hal Anadolu erenleri arasında Üryan Baba olarak bilinmeyenlerin üryan baba olmadıklarını anlatmış olmaz. Üryan gelip Üryan gitmek sadece ve muhakkak er kişiye has bir hal de değildir. Bu hal her kulun hakkıdır ve sorumluluğundadır.
Bu açıklamanın Muğla'da bilhassa Kalafatlar arasında görülen, gerçek resmî ismin yansıra ikinci isme başvurma uygulamasına gelince aldığınız isimle kut'a talip olursunuz veya şirkten kaçınmış olursunuz. Çocuğu olmayan anne adayı Hacı Bayram Veli'de dua eder, çocuk dünyaya gelince adaşının kut'una hürmeten çocuğunun ismini Bayram koyar. Bu tespitin farklı örnekleri de vardır. Yatırı ziyarete giden anne, çocuğu kız olmuş ise, ismini Satı erkek ise Satılmış koyar. Adanılan yaratandır. Azerbaycan Türk isim verme geleneğinde Tanrıverdi, Hakverdi, Allahverdi gibi insan isimlerindeki ince derinlik de aynıdır[9]. Özetle Kalafatlardaki gerçek isme rağmen farklı bir isimle tanınmak, anılmak istenmek mitolojik söylemle kara iyelerin şerrinden sakınmak ak iyelerin hayrını celb tmek içeriklidir. Konuyu açıklama adına bir misal daha verilebilir. Azerbaycan Türk halk inançlarında Hz. Ali'nin örtülü adı "Ağa" kelimesi ile ifade edilir ve bu kelime "veren", "meydana gelmesine sebep olan" varlık olarak kullanılarak kelimelere eklenir. Bunun sebebi Hz. Ali'nin adını ulu orta, yerli yersiz gerçek ismi söylememek için örtülenmiştir. Ağaverdi, Ağayar/Ağyar bu türden isimlerdir. Keza Ali ismi konulacak ise Hz. Ali'ye farklı koruma tedbirleri de alınır. Ali Can, Ali Kurban, Aliyar, Ali Kişi, Ali Dadaş, Mihrali, Ali Berat, Binali bu tür isimlerdendir.
Dünyaya gelecek bebeğin cinsiyetini tahmin için anne adayının haberi olmadan iki minderden birisinin altına makas ve diğerinin altına bıçak koyulur. Anne adayı bıçağın üzerine oturur is kızı olacağına ihtimal verilir. Bebeğin kordonu nereye gömülür ise o yerin büyüyünce bebeğin mesleğini belirleyeceğine inanılır. Caminin veya okulun duvar dibine gömülür ise iyi eğitim alacağına inanılırken kız bebeklerin göbeği evin iç kısmına, yakın çevreye gömülür. Böylece, evine eşiğine bağlı olacağına, evlenince uzak yerlere değil yakın bir yere gelin gideceğine inanılır.
Muğla halk inançlarında hamile hanım hamilelik döneminde yediği besinler vücudunda leke olarak çıkmaması isteniyor ise o esnada kaşınmamalıdır.[10] Benzeri bir inançta da hamile kadın türbe ziyaretinde kaşınmamalıdır. Kaşınması halinde kaşındığı yerde bir lekenin, benin çıkacağına inanılır ve buna ziyaret beni denir. Halk inançlarında aşerme döneminde kadın kişinin nefsi ile bebek ve annenin vücudunda bazı lekeler oluşacağı inancı çok yaygındır. Annenin bu döneminde çekim halinde olduğuna inanılır. Annenin yanına güzel kimselerin resminin konulmasına özen gösterilir. Bebeğin kime benzemesi isteniyor ise onu düşünmesi istenir. Vahşi hayvanlarla karşılaşmaktan sakınılır. Bebeğin vücudunun kıllı olacağına inanılır. Hamile hanım tavşan görür ise bebeğin üst dudağının yarık olacağı gibi inançlar vardır[11].
Bebek ve annesi kırk gün evin eşiğinden dışarı çıkmaz, kırklı bebeğin giysileri de akşamdan sonra eşiğin dışında bırakılmaz içeriye alınır. Eşin adeta koruma duvarı gibidir. Eşikte oturulmaz, oturanın kısmetinin kapanacağına inanılır. Evin iyesi/koyucusunun eşiğin altında olduğuna inanılır. Bebek ve annenin banyoları için hazırlanan suya kırk suyu denilir. Kırk suyuna kırk minik taş toplanır koyulur. Kırk suyu evin bütün odalarına dip-köşe serpilir, bu esnada "uçtu uçtu kırk uçtu" denilir. Kırk çıkarmanın bir anlatım şekli de kırk uçurmakdır.[12] Bu uygulamayı 52. Gün yapamayan ölünün sene-i devriyesinde yapılır. Bu uygulamaya da senesi denilir. Bu sular tuvalete değil bir ağaç altı yerlere dökülür.
Nahçıvan'da Nevruz günü gün doğmadan evvel çeşmeden su alınır. Bu suya ham su denir. Bu su evin dip-bucak her tarafına serpilir. Bu suda sağlık, şifa bereket olduğuna inanılır[13]. Türk kültür coğrafyasında mezarlıktan gelen kimse, hemen kırklı anne ve bebeğinin bulundukları odaya girmezler, ölümün kırkının doğumun kırkını basacağı inancı vardır. her iki kırkın karışmasından kaçınılır. Kırkı basılan anne ve bebeğin hastalanacağına bebeğin gelişmesinin önlenmiş olacağına inanılır. Kırk dönemi içerisindeki bebeği ay da basabilir. Ay tarafından basılan aybastı olan çocuk hastalanır, iştahtan kesilir, gelişemez. Korunmak için aylık kesilir. Ay tarafından basılmış ise aylık aşı yapılır. Bu sembolik bir ocağın üzerinde çocuğun temsili olarak pişirilmesi pratiğidir. Ordu-Aybastı ilçesinin bu ismi alışı burada geçmişte bir Aybastı Ocağının olması ile izah edilebilir.[14]
Kars'ın Yağbasan köyünün ismi Yağıbasan isminden dönüşmüştür. Yağı/Düşman basabildiği gibi, kurt da basabilir. Niksar'da Yağıbasan Medresesi vardır. Danişmentti Beyliği Emiri Nizameddin Yağıbasan inşa ettirmiştir.
Muğla Kalafatlarında Çocuğunun kaşlarının kara olmasını isteyen anneler çocuklarının kaşlarına karınca ölüsü sürerler.[15] Bu bulgu ile ilk defa karşılaşılmıştır. Halk inanmalarında doğum, evlilik ve ölümün kırklarının karışması istenmediği gibi nebatat, hayvanat ve insanatın da kırklarının karışmasından sakınılır[16]. Kalafatlar ve komşu halklarda anne ve bebeğin kırklandığı gibi kap-kaçağın da kırklanması yapılır. Mutfak eşyalarından kap kacağa kedi, köpek gibi hayvanlar dokunur ise mesela onları yalarlarsa, onlar da kırklanır onları kırklamak için kırk defa sudan geçirilir. Böylece temizlendiklerine inanılır[17].
Türk Kültürlü halkların halk inançlarında "kırk" bir kült oluşturuştur. Kırk adım, kırk lokma, kırk belik, kırk vakit, kırk defa ve kırklama ve kırk basması bunlardandır. Muğla Kalafatlarında ve çevre halklarda erkek çocuğu nazardan korumak için saçının uzatıldığı, ona kız çocuk intibası verilecek uygulamalar yapılması gibi uygulamalar yoktur. Kalafatlarda bebeğin ilk dişini saklayan aileler de olur, ancak çıkan diş çoğunlukla evin bacasına, çatıya atılır. Bu toplumda da çevrenin diğer halkı gibi ölünün elli ikisi yapılır. Bunun için yakın çevre toplanır, hoca ilgili sureleri okur. Sonra ölü hayrı yapılır. Ölümün ilk üç gününde evin ışıkları söndürülmez, kapıları kapatılmaz, ölen kimsenin evini üç gün ziyaret edeceği inancı vardır. Ölünün ayakkabıları üç gün kapı eşiğinde uçları dışarıya doğru bakacak şekilde koyulur.
Muğla'da bu arada Kalafatlarda da kadınlar erkek cemaatiyle defin esnasında mezarlığa gitmezler, yası evde yaşarlar ve cemaat dönünceye kadar evde beklerler. Kalafatlarda da çevre halk inançlarında olduğu gibi nazar inancı vardır. Nazardan korunmak için nazar boncuğu, muska takılır. Kalafatlar halk inançlarında genel Türk kültürlü halkların halk inançlarında olduğu gibi, kadın saçları ulu orta saçılmaz ortada bırakılmaz, bir kâğıda sarılıp uygun bir ere koyulur. Bu sakınma saç tellerinin kuşların yağına sarılabileceği onların ölümlerine yol açabileceği şeklinde açıklanır[18].
Kalafat kelimesi Artvin halk kültüründe sonbahar kış aylarında tabiatın tahribatından korumak için puşta/kapak tahtası ile geçici olarak kaplanır. Unun ismi kalafatlamaktır. Denizcilikte kalafatlama deniz vasıtalarının mevsimlik tabiat tahribatını gidermek için yapılan gövde onarımıdır. Doğu Karadeniz bıçkıcıları/hızarcıları tarafından kütüklerin parçalanması ve kalasların tahta çıkarmak için biçilirlerken sağa sola sallanmalarını önlemek için demir kancalarla sabitlenmesine de kalafatlama ve bu kancalara da kalafat denilir.
Kıbrıs'ta kış mevsiminden çıkan bahçe çitlerinin ilkbaharda çalı-çırpı, tahta parçalarıyla onarılmasına kalafatlama denir. Balkanlardan Çanakkale'ye göçüp Kalafat köyünü kuran göçmenler büyük ölçüde orman işçiliği ile geçimlerini sağlayan kimselerdi. Bu özellikleri ile Kalafatlar; Tahtacılar, Ağaçerleri, Tahtakuşlar gibi mesleklerinden isim almış bir Türk toplumu oldukları fikrini verebilmektedir. Halk inançlarında yaygın olan bir kanaate göre saç kılından hareketle büyü yapılabilmektedir. Kadın kişinin büyüden korunması adına saçının saçılmaması gerektiğine inanılır. Altay Türk halk inançlarında kişioğlunun kutunun saç köklerinde tırnak köklerinde olduğu inancı da vardır. Saçın korunmasında bu inancın da payı olduğuna inanılmaktadır[19].Muğla kalafatlarında büyüden korunmak ve tesirinden kurtulmak için genelde hocaya gidilir muska yazdırılır. Akşamdan sonra tırnak kesilmez.[20] Büyü yapanlar düşmanlık yaptıkları ailelerin kapı eşiğine domuz yağı sürerler. Bu uygulama sadece ve muhakkak Kalafatların kültüründe olan bir durum değildir. Genelde böyle bilinir. Bu tür büyülerden korunmak ve kurtulmak için bütün ev silinir süpürülür temizlenir[21].
Çevre halkın genelinde fal merakı vardır. Falcılarda çok kere kuyruk oluşur. Gelen misafirden hemen sonra bir misafir daha gelir ise "ilk misafir ayağını sürüdü yeni misafir geldi" denilir.
Muğla'da farklı iki ailenin soy ismi Cin'dir. Kültürümüzde Cinli Mağara, Cinli Tepe, Cinli Meşe, Cinli Han, Cinli Hamam, Cinli Değirmen, Cinli Dere, Cin Camiî veya Cinli Cami örnekleri ve bunlara ait anlatılar vardır. Bunlar çok kere ya tekin olmayan yerler veya tekin olmadıklarını düşündüren anlatılar vardır. Gece bilhassa geç saatlerde özellikle çocukların bulunduğu ortamda cinlerden bahsedilmez. Zaruret var ise söze başlarken "buradan uzak olsunlar", "şeytan kulağına kurşun", denir, tahta gibi vurulduğu zaman ses çıkartan yerlere vurulur ve "tu tu tu Bismillah" denilir.
Bu konuyu izah ederlerken, cin kelimesinin soy isim olarak alındığı da olur. Muğla'da soy ismi Cin olan iki büyük aile vardır. Turgay Cin ailesi bunlardan birisidir. Geçmişte aileden birisinin çocukken açıkgöz ve girişken tavırları ile bilinirken, yıllar sonra bu anlatı, çocuğun tavrı, anlatılan anılarından hareketle ailelere soy ismi olabilmiştir[22]. Muğla Kalafatlarında kız kaçırma yöntemi ile evlilik pek olmaz. Gençlerin aralarında anlaşarak kaçmaları, kaçırılmaları şeklindeki evlilik de çok nadir görülür[23]. Muğla Kalafatlarında Hristiyan bir aileye kız verilmez, onun Hristiyan olması sakınca nedeni olarak bilinir. Anadili Türkçe olmayan ailelere de bilhassa terör olaylarının artması nedeniyle anadili Kürtçe olan ailelere kız verme veya kızların bu aileleri seçme şansı pek yoktur[24]. Bu toplumda ölmüş bir yakınını rüyasında görmüş olan kimse uyanınca o kimsenin, O'nun ruhuna bir hayır işler, ruhuna Fatiha okur, bir fakire sadaka verir, sokak hayvanlarını sevindirenler de olur[25].
Muğla Kalafatları halk inançlarında gelin muhakkak kendisi için açılmış yeni evlerine alınır. Pederşahi aile hayatı yoktur. Damadın odaya alınmasında sırtına arkadaşları tarafından vurulur ağır şakalar yapılır.[26] Bu uygulamanın derinliklerinde yeni hayatında mesuliyetin altında olanların canını yakma, canı yakılmanın ne olduğunu unutma hep hatırla pratiği vardır.
SONUÇ:
Muğla kalafatlarının Kuman/Kıpçak Türklerinden olabileceklerine dair bazı tespitler vardır. Ancak bunların teşhis için yeterli olmadıkları da muhakkaktır. Muğla Kalafatlılarının halk inançlarına dair bilgiler de yeterli değildir. Bu konu üzerinde uzun zamandır tarafımızca durulmaktadır. Ancak Muğla'da çok sayıda Kalafat soy isimli aile de yoktur. Kıbrıs, Rodos Kalafatlarının halk inancı çalışmalarından sonra Girit halk inançlarının çalışılması planlanmaktadır. Rodos'ta ve Kıbrıs'ta Kalafatlarının halk inançları onların Kuman/Kıpçak bakiyesi olduklarını gösterir özelliktedirler.
Dipnotlar
[1] Halkbilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi Ankara
[2] Dr., Halkbilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi Ankara, [email protected]
[3,4,5,7,8,10,12,15,17,18,19,20,21,23,24,25,26] Kaynak Kişi Tuğçe Kalafat, Ula-Taşyenice'de yaşıyor, Yüksek Tahsilli, Muğla'da bir dağıtım firmasında çalışıyor.
[6] Yasin Yasar Kalafat, "Develi Kızık Halk İnançlarında Kuman/Kıpçak İzleri" 3. Uluslararası Develi Develi-Âşık Seyrani ve Türk Kültürü Kongresi, 13-14-15 Ağustos 2020 Develi Kayseri
[9] Yaşar Kalafat, "Bitlis-Bingöl Yöresi ve Üryanlık", I. Bingöl Sempozyumu, Bingöl Üniversitesi yayınları Bingöl 2007 s. 167-171.
[11] Yaşar Kalafat "Sivas Yöresi Örnekleri ile Türk Halk İnançlarında Aşermek / Yeriklemek" Türklük Bilimi Araştırmaları 2002 S. 10 s. 169-173.
[13] Yaşar Kalafat, Doğu Anadolu'da Eski Türk İnançlarının İzleri, Berikan Yayınları Ankara, 20106. Baskı s. 144
[14] Yaşar Kalafat, "Ordu-Tokat ve Çevresi Halk İnançlarında Kara İyeler/Cin İnancı Bağlantılı Tespitler", Orta Karadeniz Havzasında Tarih ve Kültür Sempozyumu, Tokat-Ordu 11-13 Kasım 2022
[16] Yaşar Kalafat-Nurdan Yoldaş, "Kırk Adım, Kırk Lokma, Kırk Belik, Kırk Vakit, Kırk Defa ve Kırklama-Kırk Basması Bağlantısına Dair" Yasarkalafat.info
[22] Kaynak Kişi, Turgay Cin, Eğe Üniversitesi İİB Fakültesi'nde akademisyen