NARTEX
-Ayhan Işıl’a-
“Ben biliyordum başıma gelecek olanı
Bile bile, isteye isteye suç işledim
Ben bu çileme katlanacağım.
Kader ölmeme de izin vermiyor benim
Yalnız ölüm kurtarabilirdi beni,
Oysa benim işkencemin sonu yok
Zeus tahtından düşmedikçe.”
(Prometheus)
Davudi sesli rehber, elindeki çiçek açmış nartex (narteks) dalını, 100 metre aşağıda bin bir menderesli Maiandros’un (Büyül Menderes) yarattığı ovaya doğru sallayarak haykırdı:
-İşte, Thales adlı bir İonia’lı, Milattan Önce 585 yılının 28 Mayıs günü Güneşin tutulacağını önceden hesaplayıp çağdaşlarına bildirdi. İnsan aklının, olacağını önceden kestirdiği ilk doğa olayıydı bu. Bu öyle bir kafa vuruştur ki; Oympos’u, üstündeki tanrı saraylarıyla birlikte köküne kadar sarsar!..
Gezdirdiği aydınlık yüzlü adam sordu:
-Peki, niçin tam o anda ve tam burada olmuş bu?
Dağınık saçlı rehber:
-Kim bilir, belki tam o sırada bu yakınlardan bir kuyruklu yıldız geçmiştir…
Bu iki ışıklı cümle ile insanoğluna uzayın kapısını aralayan von Braun ve çağdaş Homeros Halikarnas Balıkçısı birbirlerini tanıdılar.
Olay Söke’nin Güllübahçe köyü yukarısında, Yedi Bilge’den Bias’ın doğup büyüdüğü, İonia kenti Priene’de geçmekte idi.
İki yakışıklı adam, Athena Tapınağı önündeki ulu meşe ağacının gölgesindeki mermer sütun tamburlarına iliştiler.
Balıkçı, kendi kendine bir ilahi mırıldanıyormuş gibi anlatmaya durdu:
“Elimdeki bitki nartex. Bilimsel adı ‘Ferula’. Ege Bölgesi’nde ‘Çakşır’, ‘Sandal’ ve ‘Manguta’ gibi adlar veriliyor. Başta Ephesos, Priene, Milantos, Magnesia ad Maeandrum gibi İoana antik kentlerinde ve Kıbrıs adasının genelinde çokça rastlanır bu kutsal bitkiye.”
Sapının içi pamuksudur. Kurusunun ucunu tutuşturun; ateşi birkaç saat korur. Antik çağda insanlar; şehirlerinin Hestia tapınağından ateşi, bunla taşırdı. Bu nedenle hemen herkes tarlasının ya da bahçesinin bir köşesine narteks dikerdi. Bitki çok yıllık olduğu için, her yıl artarak üremeyi sürdürür. Bu nedenle ben diyorum ki; nerede bir antik yerleşim yeri olduğunu anlamak için arkeolojik kazı veya sondaja hacet yok. Nerede narteks bitkisi varsa, orada mutlaka antik yerleşim vardır. Bunu bilen insan oğlu “ileriyi önceden gören” anlamında Prometheus adını verdiği Titan oğluna ateşi güneşten veya Hephaistos’un Etna yanardağının altındaki işliğinden çaldırıp, bu bitkiyle taşıtmıştır.
Bu, insan soyuna yazdan kışa sıcaklık aktarması, bir anlamda ölümsüzlük bağışlanması demekti.
Oysa tanrılar, ölümsüzlüğü kendilerine ayırmışlardı. İnsanlar ölümsüz olursa, tanrılaşmış olurlardı. İnsanlar tanrı olursa, tanrılar kime tanrılık edecekti?
Tanrıların ele başısı Zeus bu korkunç suçu işleyen Prometheus’u insan oğlunun düşünebildiği en ağır işkencelerden birine mahkum etti.
Titan Prometheus, Kaukas (Kaf) dağının yalçın bir kayasında zincire vuruldu. “İnsana hizmetten sanık” Prometheus’un çilesi, dünya durdukça sürecekti. Bununla kalsa yine iyi. Zalim Zeus, bir akrabayı musallat etti insan sever kahramana. Akbaba, her Allah’ın günü yiğidimizin karaciğerini yiyor, ancak geceleri karaciğer yeniden büyüyordu.
Yaşadığı çağa damgasını vurmuş bilginlerden von Braun, dayanamayarak mırıldandı:
-Demek, söylence çağının insanları, karaciğerin kendisini yenilediğini biliyordu…
Rehber de, turist de, insan oğlunun bilime yürüyüşünü bağnazların engellediğini gayet iyi biliyordu.
Prometheus’un çilesi, ilkçağdan bu yana nice tiyatro oyununa, şiire, heykele, resme konu olmuştu. Söylenceye göre, Tanrısal Herakles Prometheus’un zincirlerini kopararak onu kayalardan kurtarır. Bu konuyu gösteren en yetkin yüksek kabartma, Karacasu’daki Aphrodisas Müzesi’ndedir.
PROMETHEUS’TAN
El ele veren zincirler geldi
Vaşı büyük tokmaklar geldi
Sert kollu bir adam geldi
Tam ayaklı bir adam geldi
Dedi:
-Bunları senin için getirdim Promete,
Tanrı mülkünü
Tanrıların insanlardan üstünlüğünü
Sol elinle götürdüğünü
Kayalar bile duyacaklar
Kayaların en sertine
Çizileyeceğim seni Promete!
Promete:
-Bre kalbur gözlü ihtiyar
Beni çakmak için mi bu dağa çağırdılar?
Hadi, çak çivini, bitir işini
Hoşnut olsun tanrılar!
-Güneşten yaktım narteksimi
İnsanların ateşini
Nergis gözlü kızlar
Söndürmüyorlar…
Arif KARAKOÇ