Haydi bugün biraz öğrencilik günlerimize dönelim; ilkokul ve ortaokuldaki bütün okuma kitaplarımızda yer alan, çoğumuzun da hâlâ ezbere bildiği, ünlü şairimiz Ziya Osman SABA'nın şu şiirini hatırlayalım:
"Bir yer düşünüyorum, yemyeşil/ Bilmem, neresinde yurdun?/ Bir ev, günlük güneşlik/ Çiçekler içinde memnun!.. // Bahçe kapısına varmadan daha/ Baygın kokulu ıhlamurun/ Gölgesinde bir sıra, der gibi:/ -'Oturun!..'// Haydi çocuklar, haydi /Salıncakları kurun /Başka dallarsa, eğilmiş:/ -'Yemişlerimizden buyurun!..'// Rüzgâr esmez, konuşur:/ -'Uçurtmalar uçun, çamaşırlar kuruyun'/ Mesut olun, yaşayın/ Ana, baba, evlât, torun!.."
Şu sıkıntılı ve bunalımlı günlerde, herkesin suratının bir karış, umutlarını yitirmiş halde, kısık gözlerle etiketlere bakarken, acil giderler her gün yükselirken, çağımıza ait yeni mikrop çeşitleri bizi enfeksiyonlara boğarken, zavallı cüzdanlarımızın 'bir deri - bir kemik' kaldığı düşüncesi hepimizi hüzünlendirip, eski devlet tedavilerimizi mumla ararken, gelin biz de merhum şairimiz gibi şöööyyyle güzel bir hayal kuralım mı ha, ne dersiniz!? Haydi, gözlerinizi kapatın da hepiniz bana katılın öyleyse:
"Ben de bir yer düşünüyorum; işsizliğin, enflasyonun, pahalılığın ve 'Üç Y.'nin (Yolsuzluk-Yoksulluk-Yalanın) olmadığı, çeşme ve pınarlarından berrak suların aktığı, insanlarımızın Ukrayna buğdayı-hayvanlarımızın Afrika samanı yerine, eskiden olduğu gibi 'Has Anadolu' ürünleri yediği, kendi kendimize yettiğimiz günleri hatırlayalım: Ne tatlı, ne lezzetli, ne kadar sağlıklıydı o eski meyvelerimiz-sebzelerimizi-kendi yerli ve milli ot yiyen hayvanlarımızın etleri-sütleri-peynirleri ve yumurtaları değil mi?
Bir yer düşünüyorum; birbirlerine saygı ve sevgiyle davranan Edebali-Hz. Mevlâna-Yunus Emre-Nasrettin Hoca torunlarının neş'e ve umutla yaşadığı kutsal Anadolu toprakları!.. Hocamızın 'yoğurt çaldığı' göllerimiz ağzına kadar dolu, 'Deli Dumrul'un vergi aldığı tahta köprüler, berrak ve tertemiz akan dereler-çaylar-nehirler, yemyeşil ovalar ve yaylalar, balta-madenci ve ateş girmemiş ormanlar, hafif rüzgârlarla dalgalanan, balığı bereketli, müsilâj nedir bilmeyen denizler, dağlarında sürülerle keçiler, yaylalarında sürülerle koyunlar, kara petrolle havamızı kirletmeden ulaşımları sağlayan atlar-eşekler-katırlar-öküzler-develer; ne güzel, ne sağlıklı ve ne kadar yaşanası yıllardı onlar !..
Bizim düşündüğümüz yerlerde çevre ve doğa düşmanı, yalancı, şımarık ve kültür yoksunu siyasi yöneticiler olmamalı !.. Elimizdeki bilinen tek yaşanası 'Dünyamızı' ne hallere getirdiğimizi artık herkes biliyor: Bir türlü gözü ve cebi dolmayan sanayiciler yüzünden hava kalitesini düşürdük, aynı doyumsuz ve liyakatsiz müteahhitler yüzünden cennet yeşili topraklarımızı 'beton yığınlarına' döndürdük, köstebekler gibi her yeri deşip maden arayanlar yüzünden 'yeraltı sularımızı' mahvettik, artık herkes önlerindeki kuyu-pınar-çeşmelerden değil, plâstik şişelerde satılan suları içer hale geldi !..
Kendilerini dünyanın efendisi-patronu zanneden Trump, Putin, Netanyahu, Musk... gibi yeni yetme, şımarık ve her yeri babalarının çiftliği zanneden 'güç zehirlenmesine' uğramış siyasilerle aynı atmosferi soluyarak, daha fazla zehirlenmek istemiyoruz!.. Bizim düşlediğimiz yerlerde bunlara asla yer yok !.. Bizim düşlediğimiz yerlerde Mustafa Kemal Atatürk, Mahatma Gandi, Nelson Mandela... gibi unutulmaz yöneticilerin hayali var !..
Evet, 'Bir Yer Düşünüyorum?' ama, bizim düşlediğimiz böyle bir yer henüz yok, sanırım bu gidişle ileride de olmayacak, birçok hayalimiz gibi bu da gerçekleşmeden bizler de öteki ebedi dünyaya göçüp gideceğiz gibime geliyor, çok üzgünüm dostlar!? Sakin KOŞAR...