"HER CANLI, BİR GÜN ÖLÜMÜ TADACAK !.."

 

Bu gerçeği bilmeyen canlılardan olan hayvanlar veya bitkiler için 'Ölüm' denilen gerçeğin hiç hükmü yoktur; bunu düşünmezler, kafa yormazlar, üzerinde hiç durmazlar bile... Hareket edebilenler korkarlar, kaçarlar, ama bu işin hiç muhasebesini yapmazlar!.. Ama Yüce Tanrı'nın sadece biz insanlara nasip ettiği akıl, düşünme ve muhasebe yeteneği yüzünden, bu son ve acı yaşam gerçeği hiç akıllarından çıkmaz!..

Dokuz ay ana karnında gelişip, dünyaya ilk gelen her bebekler, bu kavanoz dipli dünyaya sağ-salim vasıl olduğu için kahkahalar atıp da güleceklerine, nedense hepsi de öncelikle 'ağlarlar!..' Yani, bu dünyanın acı gerçeklerini daha o zamandan fark ettikleri için mi bunu yaparlar, yoksa pişmanlık mı gösterirler, yemin olsun bilemiyorum !? Bunun yanında, bütün bebeklerin iki elleriyle sürekli bir şeyler aradığına, bir şeyleri tutmak istediklerine, ne bulurlarsa ağızlarına götürdüklerine şahit oluruz!.. Bu hareketi 'aç' olduklarından mı, yoksa, daha o yaşlarda 'rüşvete' yatkın olduklarından mı yaparlar, bunu da şimdiye kadar kimseler anlayabilmiş değil tabii !?

Ancak; tıpkı uzun yıllar gibi, mevsimler gibi, tıpkı aylar ve günler gibi, tüm bu canlılar da bir yandan gelirler, bir yandan giderler... Her canlı türünün belli bir yaşam süresi vardır; zamanı dolan gider, ardından yenileri gelir, bu 'devir-daim' dünya var oldukça böyle gelmiş, böyle de gidecektir... Örneğin; insanlar 80-100 yıl, ağaçlar birkaç asır, bahar otları bir mevsim, kelebekler bir gün, bal arıları 6 hafta, böcekler de birkaç ay yaşarlar!.. Bazı kargalar ve kaplumbağaların ise yüzlerce yıl yaşadıkları söylenir; ancak buna da 'yaşamak' denilirse tabii... Sırtında bir kabukla yaşayan, bir yerden bir yere zorlukla gidebilen, önüne gelenin tekmelediği bir kaplumbağanın yerinde olmayı kim ister !? Bu halde Binlerce Yıl yaşasan kaç yazar ki !?

Dünya üzerinde yaşadığını bilen, tehlikelerin farkında olan, sağlıklı kalmak için nelerin gerektiğini düşünen ve uygulayan, ama bunun yanında gözü ve gönlü bir türlü doymayan tek canlı türü, yine biz insanlardır!.. Uzun yıllar sonra toplu yaşamanın yararlarını fark edip, sosyalleşen, kadın-erkeğin eşitliğini ve kıymetini anlayabilen insanlar, sürekli barış ve dostluk içinde yaşamayı bir türlü beceremezler: Yuva kurarlar, komşularıyla kavga ederler!.. Evlâtları olur, çocuklarıyla didişirler!.. Parti kurarlar, başka partilerle papaz olurlar!.. Şirket kurarlar, diğer şirketleri batırmaya çalışırlar!.. Devlet kurarlar, diğer devletlerle savaşırlar!..

Örneğin; bir otlakta karınlarını doyuran koyunlarla keçilerin, ineklerle eşeklerin, tavşanlarla geyiklerin hiç savaştıklarını gördünüz mü siz? Tarlalarda yayılan serçe sürüleriyle sığırcık kuşlarının, üveyiklerle kumruların, birbirlerine zarar verdiklerine hiç şahit oldunuz mu? "Bencillik Duygusu" sadece biz insanlarda ve biraz da 'Et ile beslenen' avcı ve vahşi hayvanlarda vardır!.. Bunlar bir de 'Yok Edicilerdir!.."

İnsan ömrü bugünlerde ortalama 80-100 yıl demiştik ya? Tabii ki bunların içine; başına saksı düşüp de ölenler, trafik kazası kurbanları, boşanmak isteyen kadın kurbanlar, yeni yetme uyuşturucu müptelâsı gençlerin sokakta rastgele öldürdükleri insanlar ve salgın hastalıklar dahil değildir!.. Örneğin; Bozarmut'tan sabah çıkıp da, Yatağan'da deve güreşi seyretmeye giderken, binlerce dönümlük ovada bir tek direğin yanından geçen bir tek adamın kafasına bu tek direğin düşmesi sonucu ölenler de vardır!.. Biri aşka gelip de, havaya ateş açınca, 'Yorgun Mermi' dediğimiz bir mermi ile ölen çocuklarımız da vardır!.. İşte biz bunlara 'Kader Kurbanı' diyoruz ama, işte bu kader kurbanları da, bizim yaşam süresi ortalamalarını düşüren sebepler oluyorlar!.. Bu da bir gerçek!..

Neyse... Evet, bugün biraz kafanızı karıştırdığımı biliyorum, ama şunu hiç kimse unutmasın; yaşayan her insanın tek hedefi olmalı: Her şeye rağmen yaşamını devam ettirebilmek!.. Biliyorsunuz ki, gidenlerden hiç biri geri gelmiyor!.. Öldüğünde, sadece öteye iki metre kaput bezi götüreceğini düşünerek, sağlığında insanlar için kalıcı bazı eserler bırakabilmek!.. Yani, 'Bahar Otları' gibi bir mevsimde gelip-geçip -unutulmak değil, 'Ulu Çınarlar' gibi asırlarca kalıcı biri olabilmeli !..                   Sakin KOŞAR...

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI