İlk açıklamalarda; "Manisa'daki evinde hafif bir kaza geçirdi, ayak parmağında küçük bir kırık var, bu yüzden Meclis'te konuşacak Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas için yapılacak 15 Ağustos'taki olağanüstü toplantıya katılamayacak!.." denilmişti...
Kendi özel evindeki insan hali bu; ister merdivenden düşer, ister koltuktan, ister banyoda sabuna basar kayar, isterse damdan düşer, bundan kime ne !? Olayı duyanların yapacağı tek şey; "bu olayın nerede, nasıl, kaza mı, kim tarafından, kasıtlı mı-kasıtsız mı?" yapıldığı merakı değil, kaza geçiren kişiye sadece 'Geçmiş Olsun' dileğini iletmek olmalıdır, olayın gerisinden size ne, bize ne !? Zaten Adlî bir vaka olsa bize ne hacet, korumaları ve avukatları hemen devreye girip de gereğini yapmazlar mıydı?
Sayın Özgün Özel, korumalı ve bandajlı ayakkabısı ile ertesi günü, yani 16 Ağustos'taki Can Atalay için olağanüstü toplanan Meclis'e gelmiş, herkes de durumunu görmüştü!.. Ama, muhaliflerinin her olayından kendilerine göre bir sonuç çıkarıp da, onları illâ zora sokacak, şüphe içinde ve zor durumda bırakacak hamleleri yapmaya alışkın olan bazı Muhafazakâr Sağcı Yazarlardan biri olan Abdurrahman DİLİPAK, 19 Ağustos günü yayınladığı saçma yazısında; "...Özgür Özel'in bacağı kırılmamış, silâhla vurmuşlar!.. Hay Allah ne oluyor bu memlekette!? Vuran kim, niye vurmuşlar!? Bu gerçek niye saklanıyor!?" diyordu...
Zati böyle bir şey olsa, bunları açıklamak sana mı kalırdı be adam!? Bütün haber kanalları ve istihbarat da elinde olan, birinci parti olalı ne yapacaklarını şaşıran iktidar cenahı bunu hemen kamuoyuna açıklamaz mıydı!? Böyle bir haberi senin vermene ne lüzum kalırdı ki!? Bunca yıllık böyle bir ülkede gazeteci-yazar diye geçiniyorsun, hiç bu soru bile aklının köşesine gelmedi mi bayım!? Şimdi ayağının röntgen filmlerini basına gösterdiler, biraz olsun yamuldun mu bakayım!? İstersen yarın çıkıp yine; "Bu röntgen filmlerinin Özgür Özel'e ait olduğu ne malûm?" diye, yine bir saçma yazı daha yaz, olur mu; sizin gibilere çok yakışır çünkü!?
Bu olay gündeme geldiğinde sosyal medyadaki bazı 'İyi Aile Çocukları (!)' tarafından yapılan yorumları okuyabildiniz mi? Kimisi; "oh ohh çok iyi olmuş!" derken, kimileri de; "Keşke ayağın kopaydı!.. Az bile olmuş, hiç yürüyemez olaydın ya!? Allah'ın gazabından sen de kurtulamadın değil mi?" gibi, tam da kendi kara vicdanlarına, kinli yüreklerine en uygun ifadelerini beyan etmişler, tabii yakışıyordu da onlara... Ama böyle bölünüp-parçalanmış bir insan profiliyle, bu ülke nereye savruluyor!? Yarın bir dış tehlike belirdiğinde, biz bu kara vicdanlılarla aynı cephede, birlik ve beraberlik içinde düşmana karşı milli mücadele verebilir miyiz? Bizi üç-beş oy uğruna bölenler hiç bunları düşünüyorlar mı acaba!?
Aynı günlerde yine sahneye sayın Devlet Bahçeli çıktı, yine olmadık isteklerini (kendi hayallerini) sıraladı ve dedi ki; "...DEM Parti'nin hazineden aldığı tüm devlet kaynakları kesilmeli, DEM Partili 57 Milletvekilinin de maaş ve yolluk ödemeleri durdurulmalı, Anayasa Mahkemesi derhal kapatılmalı!.. Kürsüde saldırıya uğrayan TİP' li Milletvekili, daha önce yaptıklarıyla ne kadar 'Soysuz' biri olduğunu göstermişti!.." dedi, iyi mi?
TİP' ten henüz yanıt gelmedi ama, DEM Parti şöyle cevap verdi: "...Bu ülke hepimizin, burası Devlet Bahçeli'nin babasının çiftliği değil!.. Bahçeli bu ülkenin sahibi, biz de onun kiracıları değiliz!.." dedi...
Basından bazı yorumcular da; "Peki, bu aynı sözleri birileri çıkıp da, sayın Bahçeli ve MHP için söylese ne cevap verecekler acaba? Orada kimsenin, öbür kimseden bir üstünlüğü yok ki, hepsi de yasaların gösterdiği şekilde halk tarafından seçilerek gelmiş insanlar!.." diyorlardı, ya buna ne diyeceğiz bakalım !? Sakin KOŞAR...