Her yıl tam maaşlarına zam yapılacağı zamanlarda aslan TÜİK'in yaptığı çok düşük 'Enflasyon Rakamları' yüzünden, bir türlü yeterli maaş alamayan emekliler bugüne kadar yürüdüler, bağırdılar, guruplar halinde basına açıklamalar yaptılar, eski CHP Lideri sayın Bay Kemal TÜİK'in kapısına yürüdü, bu rakamları hangi market ve pazarlardan derlediklerini sordu, yine bir şey değişmedi !.. Hâlâ 'ENAG ve İTO Enflasyon Rakamlarının' hep yarısının açıklanmasından dolayı, yeterli maaş alamayan emekliler en sonunda ŞAİR olup, çok acıklı şiirler yayımlamaya başladılar!..
İşte bu şiirlerden birini de Emekli öğretmen sayın Ramazan Terzioğlu yazmış, birazı şöyle:
"Emekliler emekliyor/ Gece gündüz zam bekliyor/ Organları hep tekliyor/ Bileniniz var mı!? // Cüzdanları yırtık, boş/ Gönülleri yine de hoş/ Zamlara ister sevin, ister coş/ Göreniniz var mı!?// Çoğu kaderine olmuş razı/ Yürüyor, bağırıyorlar bazı bazı/ Alınlarına yazılmış bu yazı/ Duyanınız var mı!?// Ali, Hasan Ayşe, Mehmet/ Hepsinde var ayrı bir dert/ Onlara da biraz merhamet/ Göstereniniz var mı!?// Camide oturur, park-bahçelerde gezerler/ Gelen geçene bakıp, süzerler/ Kim bilir ne methiyeler düzerler/ Hallerini gören var mı!?// Ben de emekliyim/ Onlar gibi dertliyim/ Mücadeleye de niyetliyim/ Geleniniz var mı!?"
Arapça bir sözcük olan Şiir demek; "Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan 'edebî anlatım' biçimi, manzume, nazım" demektir... Tabii, emekli öğretmen büyüğümüzün yazdığı bu şiir "edebî mi, değil mi", tartışılır da; içimizden buna 'Destan' filân diyenler de çıkabilir, bizim Muğla Şairi sayın İbrahim Ergin yine bana telefon açıp; "Köşende yazacak başka şiir bulamadın mı?" diye, yine öfkeyle eleştirebilir? Ben de biliyorum; 'kafiyeleri uysun da, gerisi ne olursa olsun' babında yazılmış bir şiirdi bu!.. Ama şimdi bu konuyu tartışmanın sırası değil ki!.. Buradaki esas mevzu, ekonomik sıkıntıların insanlarımızı ne hallere soktuğu konusudur!..
Zaman zaman insanlar çeşitli konularda sıkıntıya düşünce, birbirlerine bazen şaka, bazen destan, bazen de nükteli şiirlerle yanıtlar verirlermiş, çoğu insanımız bilir ya; bu durum bizim Osmanlı döneminde çok yaşanmıştı!.. Örneğin; her mevzuda olduğu gibi, bu şiir ve edebî yazıtlar konusunda biz Türkler ile İranlıların rekabeti hiç bitmemiştir!.. Bu iddialı yarış, birçok yeni şair ve yazarı ortaya çıkarmış, iki ülke için çok da yararlı olmuştur!.. Bizim Osmanlı yöneticileri, İran'dan gelen Elçilerle bile şiir ve edebî söyleşi yarışına girer, birbirleriyle kıyasıya yarışır, onları alt etmek için çok uğraşırmışız!.. Bunların en başında gelen Sadrazam da 'Koca Ragıp Paşa' imiş... Hani şu çok meşhur; "Şecaat arz ederken, merdikıpti sirkatin söyler!" sözünün sahibi olan ve üç dil bilen şair Koca Mehmet Ragıp Paşa!.. İlesi günlerde 6 yıl Sadrazamlık yapan Koca Ragıp Paşa, şair Haşmet ve şair Fitnat Hanım şakalarını, fıkralarını ve birbirleriyle olan aşırı münasebetlerini size yazacağım, hiç merak etmeyiniz ve bekleyiniz!..
Efendim, yine Osmanlı dönemine dalıp, şimdiki esas mevzudan uzaklaşıp gittik!.. Günümüz koşullarında özellikle 'Emekliler' çok perişan oldular, çeşitli tepkiler gösteriyorlar, kimileri Şair oldu, kimileri Leyla ile Mecnun oldu, kimileri Veysel Karanî gibi yollara düştü, ama bir türlü seslerini duyan olmuyor, benim gibi ihtiyar dallama yazarlara da, bunların yazılarını köşelerinde yazmak düşüyor... Bu karalamalar da bunlardan biri işte!..
Neyse, bugün de size Yunus Emre'nin üç dörtlüğü ile veda edelim:
"İbret almazsın ey gönül/ Yatan bizim gibilerdir/ Kara toprağa gark olmuş/ Yatan bizim gibilerdir!..// Yol odur ki doğru vara/ Göz odur ki Hak'kı göre/ Er odur ki alçakta dura/ Yüceden bakan göz değil!..// Eyy biçare Yunus sen bil/ Bu dünyanın vefası yok/ Sana dahi gele bir gün/ Bu dünya bir figan oldu!.." Sakin KOŞAR...