---Fransızcadan dilimize girmiş olan 'Personel' sözcüğü; özellikle seçim zamanlarında, Belediye ilân söylemlerinde, devlet memurlarıyla ilgili açıklamalarda, genellikle hep yanlış, aslına ve anlamına uygun olmayan şekillerde kullanılıyor!.. Günümüzde en az İlköğretim Okulu mezunu olan tüm insanlarımızın, bazı görevlere seçilmiş görevlilerin, artık bu tür sözcükleri yanlış yerde ve anlamlarda kullanmaları, günümüzde biraz ayıp kaçıyor gari... Bir hatırlatma yapma gereği duyarak bu yazıyı yazmak durumunda kaldım, affınıza mazhar olmak isterim...
Efendim 'Personel' demek; 1-"Bir hizmet veya kuruluşun görevlileri, bir iş yerinde çalışanların tümü" demektir... (TDK Sözlüğü, sayfa-1598.) 2-"Devlet veya diğer kamu kuruluşlarında çalışan, etkinliklere çeşitli görevleriyle katılan gerçek kişiler" demektir...
Dikkat ederseniz, 'Personel' sözcüğü tek bir kişiden değil, çoğul olan kişilere deniliyor!.. Hal böyle iken, çeşitli yerlerde yapılan çoğu duyurularda örneğin; "Bu etkinlikte bütün Belediye PERSONELLERİ de görev yapacaklar!" deniliyor... Bu cümledeki "Personelleri" söylemi yanlıştır!.. Zaten bir 'çoğulun' söylemi olan 'Personel' sözcüğü, sonuna bir daha '-leri' çoğul eki eklenerek, bir kez daha çoğullaştırılıyor, bu yanlıştır!.. Umarız bundan sonra bu sözcüğe herkes dikkat eder, güzel Türkçemizi berbat hale getirmeye katkı sağlamazlar...
---Son yıllarda başımıza bir de kafalarında koca sarıkları, sırtlarında bol ve uzun cübbeleri, suratlarında birer karış sakalları, ellerinde 99'luk büyük taneli tespihleri ile "TEBLİĞCİLER" musallat oldular!.. Guruplar halinde geziyorlar, her mekâna fütursuzca dalıp; burada kızlı-erkekli sohbet edenlere, içki içenlere, mini etekli ve şortlu kızlara, hatta yoldaki turistlere müdahale ederek, güya dini 'Tebliğlerini' millete sunuyorlar!.. 11 Haziran 2024 tarihli bazı duyarlı gazetelerde, İstanbul-Taksim Meydanı ve Galata Kulesi yakınlarında rastladıkları şortlu ve mini etekli yabancı turistlere varıp; "Bu giyimin ahlâka ve dine uygun olmadığını" 'Tebliğ' ediyorlarmış, iyi mi!?
Yahu, siz kimsiniz be kardeşim!? Size bu görevi kim ve hangi hakla verdi!? Her yıl yurt dışından yalvar-yakar çağırdığımız ne bu yabancı turistlere, ne de bizim yerli insanlarımıza sizin 'Tebliğ Etme' hakkınız mı var!? Polisimiz ve Jandarmamız bunları görmüyor mu? Anayasamız ve Yasalarımıza göre böyle giyim ve sokaktaki özgür insanlara müdahale etmek 'Suç' değil mi!? Niye bunlara engel olup, neden gözaltına almıyorsunuz!? Bu ülkenin Laikliğine ne oldu!? Anayasamızın 'İnsan Özgürlüğü' haklarına ne oldu!? Biz 'Cumhuriyet' rejiminden vazgeçtik de, şeriatla yönetilir hale geldik de, haberimiz mi yok!?
İşten atılan üç-beş insanımız, Anayasal haklarını kullanarak bir açıklama yapmak isteyince, topunuz birden üzerlerine çullanıp, hemen bu haklı insanları 'Terör Estirmekle' veya 'İsyan Çıkarmakla' suçlamasını biliyorsunuz da, bu yasal olmayan 'Tebliğcilere' gücünüz yetmiyor mu!? Kim var bunların arkalarında, neden bu kadar cüretle hareket edebiliyorlar, yemin olsun anlayamaz olduk artık!? Neden İçişleri Bakanlığı, Valilikler, Kaymakamlıklar bu konu üzerinde ciddiyetle durmuyorlar acaba?
Neyse, bugün de bir fıkrayla size veda edelim:
---Ekonomik kriz yüzünden borçlarını ödeyemeyen bir adam Ruh Doktoruna gitmiş... Borçlarını ödeyemediği için bunaldığını söylemiş... Tecrübeli doktor adama; "Senin derdin para meselesi, canını sıkma, borçlarını unut gitsin!.." demiş... Hasta; "Ama nasıl unuturum borçları doktor bey!?" deyince, doktor tebessümle; "Unutursun, unutursun!.. Son günlerde senin gibi yüzlercesi geldi, bakkala borçları varmış da, unutun gitsin dedim, aynı şeyleri söyledim, hepsi borçlarını unutup, tamamı iyileştiler!.." deyince, adam başını dövmeye başlamış: "Demek ki alacaklarımı ondan alamamışım, o bakkal benim, beni bu hale sizin hastalarınız getirdiler ha!? Yaktınız beni doktor bey!" diye inlemiş... Sakin KOŞAR...