Artık dananın kuyruğu '24 Ekim Mutlak Butlan Davası' sonrasında kopacak, CHP yönetimi Bay Kemal ve ekibine verilecek diye beklerken, mahkemenin 'Tam Hukuksuzluk' beyanıyla bu davayı reddetmesi sonrası, bütün çalışmalarını Yüksek Seçim Kurulu (YSK) izni ve onaylarıyla yapan CHP yönetimi rahat bir nefes almış, Genel Başkan Özgür Özel de İsviçre ziyaretine gitmişti...
Aradan birkaç saat geçmeden bir haber daha ajanslara düştü; "Tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Kampanya Direktörü Necati Özkan, TELE-1 TV Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, 'Casusluk' suçlamasıyla 26 Ekim 2025 Pazar günü Savcılığa ifade verecekler, bunlar 10-20 yıl arası hapis istemiyle suçlanıyorlar" deniliyordu...
Bütün CHP'lilerin sevinçleri kursaklarında kalmış, Başkan Özgür Özel hemen yurt dışı gezisini yarıda kesip, o gün Adliye önünde olacağını duyurdu, herkesi de davet etti... İstanbul Valiliği hemen dört İlçede yürüyüş ve miting yapmayı yasakladı... Sosyal medya yoğun şekilde bu 'Casusluk' olayını gırgıra alıyor, peş peşe olmadık şakalarını sıralıyorlardı... Bu arada Başkan Ekrem İmamoğlu'nun değerli eşi Dilek İmamoğlu da sosyal medyasından mizahî bir eleştirisini yayımladı, bu sefer de 'Casuslukla' suçlanan eşi için diyordu ki; "Roma'yı da 'Neron' değil, aslında 'Ekrem' yakmıştı (!) ben de ivedilikle bu konunun araştırılmasını istiyorum; tarih bekleyebilir, ama bu soruşturma bekletilemez!.." diyordu...
Bunu okuyunca, benim yetersiz-yeteneksiz beynimde de bir şimşek çakıverdi: Hani 1945 yılında, II. Dünya Savaşı sırasında Almanlardan tarafa savaşan Japonya'nın Nagazaki ve Hiroşima kentlerine iki 'Atom Bombası' atılmış, bir anda yüz binlerce insan ölünce, Japonlar hemen teslim olmuşlardı ya? Bu bombaları atan savaş uçaklarının pilotlarının kimlikleri yıllardır gizli tutulmuştu ya? Tabii ki başlarında kaskları vardı, uzaktan tanınmıyorlardı ama, bu bombaları da atan iki kişi Ekrem İmamoğlu ve Merdan Yanardağ olmasındı sakın (!?) Bence bunlara bu konudan da dava açıp, hemen sorguya alınmaları da uygun düşmez mi (!?)
26 Ekim 2025 günü, duayen gazeteci Uğur Dündar çok ilginç bir yazı yayımladı!.. Kaynak göstererek; Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanı iken, Ankara'ya ziyaretine gelen Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'e; "2014 Cumhurbaşkanı adayımız sen olacaksın, hazır ol, ama şimdilik bunu gizli tutalım" demiş, iyi mi !? Sayın Yılmaz Büyükerşen Eskişehir'e dönünce, bu sözü sevgili eşine söylemiş, fikrini almış... Eşi Seyhan Hanım da; "Daha önce de söz vermişlerdi, tutmadılar!.. Yüzünde mimik olmayan kişilerden ben korkarım, sakın çok heveslenme, bir yerlerden bir telefon gelir, olmadık kişi aday oluverir, sen bunu unut!" demiş, ya bu görüş nasıl ? Çok geçmeden de, torbadan 'Ekmeleddin İhsanoğlu' diye, CHP'yle hiç alâkası olmayan biri aday yapılmıştı!.. Siz bu konuda Bay Kemal'in, partililerinden özür dilediğini hiç duydunuz mu?
Benim de 1987 yılındaki "Anadolu Üniversitesi Diplomamda" Rektör olarak sayın Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in imzası var, ona her baktığımda gururdan göğsüm kabarıyor!.. Sadece Anadolu Üniversitesi'ndeki başarılarıyla değil, ilk kez DSP'den Eskişehir Belediye Başkanı seçildi, 20 yıl süren bu görevini daha sonra CHP'den devam etti, Eskişehir'in çehresini değiştirip, Porsuk Çayı'ndaki imarlar ile adeta Orta Anadolu'ya 'Deniz Getiren Başkan' unvanını almıştı... Sokaklara koyduğu heykellerle, düzenlemelerle, açtığı sayısız 'Müzelerle' Eskişehir'i çağdaş bir 'Avrupa Kenti' yaptı...
Tıpkı Bay Kemal gibi, daha önce merhum Ecevit de bu güzel insana 'Cumhurbaşkanlığı Adaylığı' sözü vermiş, sözlerini tutmamışlardı... Büyüklerimiz siyaset için; 'Nankör Meslektir' der dururlar ya, haksızlar mı yani ?.. Sakin KOŞAR...