BALTIK VE İSKANDİNAVYA ÜLKELERİ GEZİSİ
Sevgili okurlarım, geçen hafta Vertigo Tur ile çıktığımız sekiz ülke ve birçok kentin on iki günlük gezi turumuzun ilk dört ülkesinin tanıtımını yapmıştım. Şimdi de geri kalan dört ülkenin tanıtımını yaparak gezi anılarımızı yazacağım. Estonya'nın başkenti Tallin'den akşama doğru Finlandiya'nın başkenti Helsinki'ye iki saatlik bir feribot yolculuğuyla vardık. Nihayet yıllardır hayal ettiğim, Rus yazar Grigory Petrov'un yazdığı ünlü romanındaki '' Beyaz Zambaklar Ülkesi'' Finlandiya'ya gelebildim. Sevgili Atamızın da örnek aldığı eğitim sistemi bu harika romanda yer almaktadır. Bu ülkeler boşuna kalkınmamışlar. Ders alınmalıdır. Bilime inanlar, eğitim sistemini ve üretimini her yönden geliştirerek milli gelirlerini yükseltmişlerdir. Burada bunların örneklerini gördük, şahit olduk. Bu harika romanı okumayanınız varsa şiddetle öneriyorum. Mutlaka okuyunuz. Helsinki, çok güzel bir başkent. Türkleri çok seviyorlar. Aynı soydan geldiğimiz için bu sevgi had safhada. Sabahleyin ilk olarak Finli besteci Sibelus'un anısına yapılmış olan Sibelus Anıtını ziyaret ettik. Burada bol bol anı fotoğrafları çekildik. Ardından kaya içerisine oyulmuş Lüteriyen Kilisesini gezdik gördük. Kilise çok sade ve diğer kiliseler gibi göz yormuyor. Ziyaret ettiğimizde piyano ile müzik yapan biri vardı. Aklıma, dünyanın ilk kayaya oyulmuş ülkemizdeki (Hatay) Saint Pierre Kilisesi geldi. Bu ikincisi olmalı.
Daha sonra Helsinki şehir turu yaparak Esplanade Caddesi üzerindeki Parlamento Binası, Manharheim Anıtı, Senato Binası ve Kiliseyi gördük. Yemek zamanı gelince ünlü somon balıklarının tadını bakmak için limana doğru hareket ettik. Burası aynı zamanda Finlandiya Cumhurbaşkanı'nın da her sabah alışveriş yaptığı, geleneksel yemek ve hediyelik eşyaların, meyve ve sebzelerin satıldığı Market Meydanı diye de biliniyor. Konya Kulu'dan gelen, yerleşen birçok Türk burada tezgah açmışlar. Onlarla hoş sohbet ettik. Akşama doğru gurubumuzla, İsveç'in başkenti Stockholm'e gitmek için Turku'ya doğru otobüsümüzle yola çıktık. Turku'dan feribota bindik, kamaralarda geceledik ve dokuz saat süren harika manzaralar eşliğindeki yolculuk sonrası Stockholm'e vardık. Şunu yazmadan geçemeyeceğim; sabaha doğru geminin güvertesinden İsveç'e girerken gördüğümüz yüzlerce ada ve koy müthişti. Muhteşem evler, villalar adalar üzerinde bu ülkenin zenginliğini, ihtişamını ve kültürünü yansıtıyordu. Etkilenmemek elde değildi! Kuzeyin kanallar kentine hoş geldik.
Avrupa'nın havası ve suyu en temiz olan bu şehirde dolaşmak, toprağına ayak basmak ve havasını solumak gurubumuza iyi geldi. Sabah turuna bu zindelikle başladık. İlk önce, Nobel Ödüllerinin dağıtıldığı Belediye Binasını gezdik gördük. Sırasıyla İsveç Kraliyet Sarayı, Parlamento Binası, Strogotte caddesi ve şehrin ilk kurulduğu yer olan Stan Adasını gezdik. Stan Adası üzerinde birçok müze var ama bizler en meşhur olanı Vasa Müzesini gezdik gördük. Vasa Müzesinde sergilenen Vasa Batık gemisi çok etkileyici olup burada aynı zamanda ülkemizde (Kaş açıklarında) bulunup çıkartılan Uluburun Batığı gemimizin maketi ve bilgileri de sergileniyor. Yolunuz düşerse mutlaka gidip görün derim.
Stockholm şehir gezisi bitince beş saat süren İsveç Ormanları içinden geçerek güzel bir otobüs yolculuğu yaparak İsveç'in Vanern Gölü kıyısındaki Karlstad'a kentine geldik. Geceyi burada geçirdikten sonra sabahleyin yine ormanların içerisinden ve yüzlerce gölün kıyısından geçerek harika manzaralar eşliğinde Norveç'in başkenti Oslo'ya vardık.
Avrupa'nın en yeşil şehirlerinden biri olan Oslo'da önce ünlü heykeltraş Gustav Vikekeland adına yapılan Vikeland Parkını gezdik. İçinde Vikeland'ın yaptığı yüzlerce heykellerini gördük ve önlerinde anı fotoğrafı çekildik. Bu güzel eserlere hayran kaldık. Oslo da bir fiyord kenti. Oslo Fiyord'unu çevreleyen Liman Bölgesini, yanan Tiyatro Binasını, Kraliyet Sarayını, Parlamento Binasını ve şehrin kalbi Johann Caddesini gezip gördük. Gezi esnasında halkın Filistin'e destek, İsrail'e protesto ettiğine şahit olduk. Şehir meydanındaki toplantı sonrası topluluk, sessiz bir şekilde ellerinde pankart ve dövizlerle yürüyüş yaparak eylemlerini sürdürdüler. Genç, yaşlı, çoluk çocuk oradaydı. Zulmü kınadılar. Serbest zaman süresi bitince bir saat yolculuk sonrası ünlü bir fiyord olan Tyrifiyord turunu yaptık. Harika doğa manzarası bizleri etkiledi. Kaya fiyordu görmek isterdim ama bu turda nasip olmadı. Artık başka bir tura diyerekten içimde uhde olarak kaldı.
8. gün sabahı Oslo'daki otelimizden ayrılarak Moss otoyolu ile Halden ve Uddevalla Fiyord'ları üzerinden geçerek saat 13.00 civarında İsveç'in ikinci büyük şehri olan Göteburg'a geldik. Dünyaca ünlü Abba Topluluğunun buradan çıktığını biliyorduk ama şehrini ilk kez görmüş olduk. Harika, güzel, şirin bir kent. Şehri dolaştıktan sonra üçüncü büyük kenti olan Malmö'ye doğru yola çıktık.
Malmö'de gezi gurubundan arkadaşımız ve Leyneli hemşehrimiz Ülkü Türker'in doktor oğlu sevgili Deniz Tolga ve eşi otelimizde bizleri ziyaret ederek onurlandırdılar. Bir yıl önce karar alarak Malmö'ye gelip yerleşmişler. Meslek yaşamlarını burada sürdürmeye karar vermişler. Son derece mutlular. Hayat yolları açık olsun. Malmö'de otelimizden ayrıldıktan sonra dünyanın en uzun köprülerinden biri olan ve İsveç'in Malmö kenti ile Danimarka'nın başkenti Kopenhag'ı ile birbirini bağlayan 16 km lik Örasund köprüsü üzerinden ve denizaltı tünelinden geçerek Kopenhag'a vardık.
İlk olarak H.C. Andersen'in roman kahramanı küçük deniz kızı heykelini gördük. Hava yağmurlu olmasına rağmen bol bol anı fotoğrafı çekildik. Ardından Kopenhag'ın en renkli bölgesi Nyvan kanalı, Amelienborg Sarayı, Belediye Binası ve Stroget Caddesini gezdik. Serbest zamanda ünlü masal yazarı Anderse'nin yaşadığı nehir kıyısındaki evini gördük. Daha sonra bu güzelim şehirden ayrılarak Gedser limanı üzerinden Almanya'nın liman kenti Rostock kentine feribotla geçiş yaptık. Almanya'yı transit geçerek Polonya'nın Szczein kentine otobüs yolculuğu yaparak vardık. Burada bir gece konakladıktan sonra Wroclav otoyolu ile uzun bir yolculuk sonrası Krakow'a vardık.
Bu gezide en çok etkilendiğim kentlerden bir tanesi Krakow oldu. Polonya'nın tarihi en iyi korunmuş bu kentinde ünlü astronomi bilgini Copernik'inde eğitim gördüğü Üniversite Binası, Dünya'nın ünlü sanatçı ve politikacılarının da mutlaka ziyaret ettiği Pazar Yeri, Krakow'un kalbi Rynek Meydanı, bir Türk saldırısı sonrası sonucu okla vurulan borazancının anısına yapılan, eski Papa'nın da görev yaptığı St Mariatski Kilisesi, Eski şehir Bölgesi ve 2. Viyana kuşatması sırasında bırakılan Kara Murat Paşa'nın çadırının sergilendiği Wawel Sarayını gezdik gördük. Serbest zamanda minik elektrikli tur arabalarını binerek ayrıca bir şehir turu daha yaptık. Bu tur esnasında Nazi toplama kamplarına götürülmeden önce 1941 de Yahudilerin toplatıldığı Getto'yu gördük. Rehberimiz burada yaşanan zulümleri anlattıkça içimiz acıdı. Oysa aynı zulümler günümüzde Filistin'de de yaşanıyor. Yazık oluyor çocuklara ve masum halklara.Kınıyorum.
Krakow gerçekten çok etkileyici bir şehir. Mutlaka gezilip görülmelidir. Buradan otobüs ile ülkemize dönmek için Varşova'ya hareket ettik. Tekrar başa döndük. Beş bin km yol yapmışız. Üç feribot ve iki uçak yolculuğu hariç tabi ki. Unutulmaz anılarla on iki gün nasıl geldi geçti anlayamadık. Gezi sırasında gurubumuz çok uyumluydu. İyi, hoş, güzel dostluklar, arkadaşlıklar kuruldu. Hepsini özlüyoruz. Tanımaktan soyadımız gibi MUTLU olduk. Bu güzel anılarımı daha önce gezip gördüğüm 60 ülke ile birlikte ''MUTLU GEZİLER'' adlı bir gezi kitabında yer vereceğim. Vertigo Tura tekrar tekrar teşekkür ediyoruz. Yeni gezilerde buluşmak üzere.İyi gezmeler efendim.