KALECİ NİHAT


           İlçemizde ekmeğini kalaycılıktan kazanan Eyüp amcanın oğlu Nihat'ın askere gitme zamanı gelmiştir. Evde bütün hazırlıklar yapılmıştır. Nihat, bir hafta boyunca işine ara vererek veda turuna çıkar, arkadaşlarıyla eğlenceden eğlenceye gitmekte ve gece yarısı neşe içinde evine dönmektedir. Fakat içinde büyük bir heyecan vardır. Celbi eline ulaştığında ulaştırma sınıfı hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Ulaştırma sınıfı nedir? Nasıl bir eğitim alacaktır? Bunları bilmediği için kendisinden önce askerliğini Ulaştırma olarak yapan büyüklerine sorar; ''rahat mıdır, neler yapmam ve nasıl davranmam gerekiyor? '' Onlarda ''kendini pek belli etme, mesleğini söyleme, aralarda gezin, idare edersin, rahat ol'' tavsiyesinde bulunurlar.

         Akşam eve gidince de babasına büyüklerin verdiği tavsiyeleri anlatır. Babası da tecrübeli ve gün görmüş biri olarak; ''doğru demişler evladım, kendini fazla öne çıkarma, yaptığımız işi de söyleme'' der. Zaten Yatağan'a Kavaklıdere'den göç ettikleri dönemde de kalaycıların ve yöre halkının kullandığı özel dilleri olan 'Palleci Dili'ni de unutmamışlardı. Palleci dili; köyünden, memleketinden iki, üç veya daha fazla ay gibi uzun süre ayrılan insanların ürettikleri biraz 'illegal-gizli' bir mesleki dil olarak görülmektedir. Daha çok yöremizde Kavaklıdere, Çamyayla, Çayboyu, Menteşe (Genek) ve Çataklıların bu dili kullandıkları bilinmektedir. Kavaklıdere halkının geleneksel mesleği bakırcılıktır. İbrik, güğüm, kazan, dığan, çanak yaparlardı. Kap kaçak kalaylarlardı. Palle, bu yerel mesleki dilde 'Bakır' anlamına geliyordu. Palleci ise bakırcı veya kalaycı anlamında kullanılıyordu. Kendi türettikleri birçok kelimeyle aralarında konuşurlar ve anlaşırlardı. Palleci dili kelimelerin yan yana gelmesiyle oluşan küçük kelimelerle alışveriş sırasında '' Metrek çeklemesin- Yabancı bilmesin'', '' Metrek ovansın- Yabancı gitsin.'', Metrek kös-Bu yabancı yaramaz, bundan iş çıkmaz.'', '' Metrek yıkım- Bu yabancıdan iş çıkar, alışveriş yapabilir.'' gibi cümleler kurabilmekte ve yaşamlarını sürdürmekteydiler.

         Eyüp amca, bunları tekrar oğluna hatırlatarak; ''Oğlum kendini gizle ve genlerimizden gelen tecrübeyle askerliğini sağ salim yap gel'' diye de öğüt verir. Ailecek veda edilir ve arkasından bir an önce sağ salim evine dönmesi için su dökülerek askere uğurlanır. Nihat, iki gün sonra acemi birliği olan İzmir- Gaziemir Taburuna teslim olur. Ulaştırma ve personel sınıfı asker yetiştirme bölüğünde askerliğine başlar. İlk hafta zor geçer ve talim esnasında arkadaşlarıyla ve takım komutanıyla tanışır. Belli bir zaman geçtikten sonra sıra artık daha üst subaylarla tanışmaya gelmiştir. Ertesi sabah kahvaltı ve sabah sporundan sonra bölük içtima için toplanır. 3.takımda yer alan Nihat Bölük Komutanı Yüzbaşı Hayrettin Kaplan'ı merak etmektedir. Takım komutanı emir verir:

-Takım dikkat, hazır ol. Takım emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım.

-Merhaba asker. Rahat ol. Yeni birliğinize hoş geldiniz. Şimdi kendinizi tanıtın bakayım?

-Mehmet Ateş -Çanakkale terziyim komutanım.

-Ahmet Çınar -Manisa berberim komutanım.

-Hasan Akarsu -Konya rençberim komutanım.

-Akif Ünal -Mersin balıkçıyım komutanım.

-Ali Çoban- Malatya halıcıyım komutanım

- Erol polat- Hatay çilingirim komutanım.

-Hüseyin Kırıkkanat- Bolu aşçıyım komutanım

-Mustafa sunar- Tokat kasabım komutanım

-Salih Demirsoy- Mardin marangozum komutanım.

          Sıra takımın en sonunda olan boyu da küçük Nihat'a gelmişti. Nihat, aldığı tavsiyeleri unutmamıştı ama tüm arkadaşları mesleklerini söyleyince heyecan içinde;

-Nihat Güler-Muğla kaleciyim komutanım.

Galatasaray hayranı ve futbolu çok sevdiği için bölükte takım kurarak diğer bölüklerle hafta da bir maç yapan Hayrettin Komutanın gözleri birden bire parlar ve sorar:

-Harika harika bizim takımında iyi bir kaleciye ihtiyacı var. Hangi takımlarda futbol oynadınız bakayım?

Eli ayağına birbirine karışan ve dili dolaşan Nihat ne cevap vereceğini bilemez. Şaşırır ama soruyu yanıtlamak zorundadır. Asker ocağı burası, ana kucağı değil ki!

-Söylesene asker hangi takım?

-Komutanım o manada değil, biz memlekette kap kaçak bakır kalaylarız. Kalaycılık yaparız. Bizlere vatandaş kaleci der. O manada kaleciyim komutanım.

Hayrettin Komutan, pek bir şey anlamaz, daha doğrusu anlamakta istemez.  Oysa aradığını bulmuştu. Onun aklı fikri iyi bir kalecide ama yine de şüpheyle takım komutanına dönerek; '' bu asker kendini gizliyor galiba, gözünüz üstünde olsun, iyi bir kaleciye ihtiyacımız var, unutmayın, siz yine de göz kulak olun, gelişmelerden haberim olsun''  der.

     İşte ülkemizde şivenin getirdiği tatlı noktalardan bir tanesi de bu! Kaleci nerede, kalaycı nerede?

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI