ORTA ASYA GEZİSİ

MUTLU KÖŞE                                                                                                          TURGAY MUTLU

                               ORTA ASYA GEZİSİ

      Mayıs ayının başında başladığımız Azerbaycan, Özbekistan, Kırgızistan, Kazakistan gezi turumuz harika geçti. Tarihimizin başlangıcı olan Ata topraklarını yıllarca merak etmişimdir. Atalarımız nerede yaşıyordu? Kadim Türkler tüm insanların ataları mı? Tüm dinler onların Tengri (Tanrı) dininden mi türedi? ''Işık doğudan gelir'' ne anlama geliyor? Türk dili ve edebiyatı nasıl doğdu, gelişti? Ünlü yazar Cengiz Aytmatov ve diğer ünlü Türkler kimlerdi ve nerede yaşıyorlardı? Bilimin ve felsefenin doğuşu Türklerle mi başladı? İşte bu soruların cevabını öğrenme adına da bu kültürel gezi turuna katıldık. Hoş, ortaokul ve lise yıllarında az çok bilgimiz olsa da gezi sırasında edindiğimiz bilgiler ışığında daha çok aydınlandık, bilgilendik.

      Bu güzel gezi için başta sevgili öğretmen arkadaşımız Betül Taşkesen'e, sevgili abisi komutanım Akif Turna'ya, gezinin planlanmasında ve gerçekleşmesinde emeği geçen sevgili başkanımız Savaş Ünal'a, neşesiyle, enerjisiyle ve sevgi dolu yüreğiyle bizleri misafir eden muazzam kadın Muazzam Hanımefendi'ye, adını sayamadığım tüm emekçi rehber kardeşlerimize çok teşekkür ederiz. Büyük bir uyum ve saygı içinde turumuzu tamamladığımız gezi gurubu arkadaşlarımıza da teşekkür ederiz. Ayrıca gurubumuza renk ve bol anı katan sevgili Avukatımız Nilgün Seçen Hanımefendi'ye ve sevgili eşi Doktor Mustafa Seçen'e de teşekkür ederiz. Yağmur Can seni de unutmadık. Selamlar.

                          AZERBAYCAN

             Gezimiz, ilk olarak Azerbaycan'ın başkenti Bakü'den başladı. Sırasıyla Devlet Mezarlığı, Karabağ ve Türk Şehitliği, Alev Kuleleri, Milli Meclis, Ganimet açık hava müzesi, Kız Kulesini gezdik. Güzel bir tesadüf olarak Bakü'de Dünya Türklük gününü şehitlikte gazilerle birlikte kutladık. Işıklarda uyusunlar. Gaziler, sağ olsunlar bizleri çiçeklerle karşıladılar, çay ikramında bulundular. Ortak yönlerimiz haliyle çok olduğu için duygulu anlar yaşadık. Bakü, çok güzel bir şehir. Tarihi binaların yanı sıra modern şehir yapılaşması insanı etkiliyor. Daha sonra Ateşgah Zerdüşt Tapınağına giderek bilgiler aldık. Akşamüstü Hazar Denizi kenarında yürüyüş yaptıktan sonra dünyanın ilk halı müzesi olan Bakü Halı Müzesini gezdik, gördük. Safaviler döneminden bu yana el dokuma hasır, kilim ve halı örneklerini gördük. İpek halılara bayıldım. Hepsi de el emeği göz nuruydu. Yıllarca halı satışı yaptığım için de çok etkilendim. Akşam yemeği sonrası Özbekistan'ın önemli şehirlerinden biri olan Semerkant'a uçtuk.

                   ÖZBEKİSTAN

     Semerkant'ta bizi havaalanında güzeller güzeli rehberimiz dr. Muazzam İbrahimova hanımefendi karşıladı. Otelimize yerleştik ve sabah kahvaltısı sonrası ilk önce Orta Asya Türk Mimarlığının örneklerinden biri olan Registan Meydanına gittik. Registan meydanında Uluğbey Medresesi, Şiir- Dor Medresesi ve Tilla- Kari (Altın Kaplamalı) Medresesini ve bahçesini gezdik. Etkilenmemek elde değil. Bol bol anı fotoğrafı çekilerek daha sonra ünlü Türk Hükümdarı Timurlenk'in mezarını, anıtını ve medresesini ziyaret ettik. Burada şunu da gördük ki ölmezden önce Amir Timur, vasiyet bırakıyor ve  hocasına saygı gereği kendi mezarını hocasından da küçük ve sade yaptırıyor. Oniks siyah taşla kaplı mezarı görkemli değil. Bir de şunu gördük: İslam öncesi Türklerde din savaşları diye bir şey yok. Gök Tanrıcı Türklerde diğer inançlara karşı büyük bir hoşgörü varmış. Öyle ki bazı Türk boyları, Budizm, Maniheizm, Hıristiyanlık gibi dinlere geçmiş olmasına rağmen bir arada sorunsuz yaşamışlar. Günümüzde bizlerin yobazlığa karşı olmamızın nedeni Türklüğün Türkiye'de gerilemesi, geriletilmesi, bir Araplaşmanın meydana gelmesidir.

      Daha sonra Uluğbey Gözlemevini de gezerek alışveriş için çarşı turuna çıktık. Ertesi günü otobüsle Buhara'ya gittik. Buhara'ya 4 km uzaklıktaki son Emir'i (Sitorai- Mohi- Hosa) yazlık sarayını gezdik gördük. Bahçesinde yüzlerce tavus kuşunun gezindiği bu sarayın güzelliğinden etkilendik. Sitorai Mohi Hosa'nın sarayı iki bölüme ayrılmış. Biri Avrupa tarzında yeni, diğeri eski oryantal tarzda eski. 18. yüzyılda yapılmış. Sarayın adı '' Ay ve Yıldız'' anlamına da geliyor. Saraydaki vazolar, renkli vitray camlı pencereler, Buhara halıları, sayısız sanat objeleri ve eski mobilyalar görülmeye değerdir. Daha sonra Ark Kalesine giderek Buhara'yı yüksek tepeden seyrettik ve şehrin Rus işgali hakkında rehberimizden bilgiler aldık. Şehir merkezinde Nasrettin Hoca Anıt Heykeli ve kukla evini gezdikten sonra harika bir restoranda güzel mankenlerin yerel müzikle sunumunu yaptığı defileyi izleyerek akşam yemeğimizi yedik. Özbek birasının tadına baktık. Güzel bir gündü.

         Ertesi gün UNESCO Dünya Mirası Listesine alınan ve bir açık hava müzesini andıran Urgenç- Hive'ye doğru yola çıktık. Hive, kerpiç duvarlarla çevrili bir iç kale konumunda. Özbekistan'a gelip te Hive'yi görmemek olmazdı. Harezmi adı verilen bu bölgede Atalarımız yıllarca yaşamışlar ve çoğalmışlardır. Oğuz boyları buradan Anadolu'ya Hazar Denizinin altından geçerek önce Horasan'a sonra da Anadolu'ya göç etmişlerdir. Ata topraklarını görmek gurubumuzu çok mutlu etti. Soru üstüne soru sorarak yerel rehberimiz Hilale hanımın anlatımını, tanıtımını belgesel olarak kayıt altına aldım. Sağ olsun tüm sorularıma cevap verdi. Buradan kendisine selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Teşekkür ederiz. Harzemşahlar da 16 Türk'tendir. Güneş Türkiye Cumhuriyeti'ni, yıldızlar ise tarihte Türkler tarafından kurulan 16 İmparatorluğu temsil ediyor. Bu imparatorluklar sırasıyla Büyük Hun, Batı Hun, Avrupa Hun, Ak Hun, Göktürk, Avar, Hazar, Uygur, Karahan, Gazneliler, Büyük Selçuklu, Altınordu,  Harezmşahlar, Timur, Babür ve Türkiye şeklindedir. Özbekistan'ın Hive kentinde doğmuş olan Ebu Abdullah Muhammed İbni Musa El Harezmi Algoritmayı bulan alimdir. Bu alim 9. yüzyılda cebir alanındaki algoritmik çalışmalarını kitaba dökerek matematiğe çok büyük bir katkı sağlamıştır. İç kaledeki Avesta Müzesi, 218 ahşap sütuna sahip devasa Juma Camisi, Kalta Minor minaresi ve Nurullahboy Sarayını da gezip gördükten sonra tekrar Semerkant'a doğru uzun bir kara yolculuğuna çıktık. Yolculuğumuz sırasında Ceyhun (Amu Derya) nehrinin kıyısından geçtik. Nehir kıyısında mola sırasında sevgili Muazzam Hanım, bizlere suyu az akan Ceyhun Nehri hakkında bilgiler verdi. '' Pamuk ekimi ve pamuk sulaması nedeniyle nehrin sularının azaldı ve döküldüğü yer olan Aral Gölü kurudu'' dedi. Haliyle üzüldük tabi. Semerkant'a akşama doğru vardık. Otelimize yerleştik ve sabah kahvaltısı sonrası Özbekistan'ın başkenti Taşkent'e doğru otobüsle yola çıktık.

              Taşkent'te ilk önce Amir Timur'un Müzesini gezdik gördük. Amir Timur heykeli ve bağımsızlık meydanını da gezip gördükten sonra Sanat Sokağına geçtik. Daha sonra Seul Mun Alışveriş merkezini gezdik. Öğle yemeği sonrası Taşkent'in en canlı pazarı olan ÇARŞU oryantal çarşıda alışveriş yaptık. Akşam yemeğini Taşkent'in ünlü şelalesinin kıyısında lüks bir restoran da yedik. Güzel bir akşam sonrası otele dönmek için yine dünyaca ünlü olan Taşkent Metrosunu kullandık. Ertesi sabah erkenden kalkarak Fergana'ya doğru yola çıktık. Bir saatlik iç hatlar uçuşu ile Fergane'ye vardık. Babür'ün doğum yeri olan Andican'ı geçtikten sonra Fergana bölgesinde gezimiz devam etti. Fergana, aynı zamanda Muazzam Hanımın doğup büyüdüğü yeşil güzel bir şehir. İlk önce Şarap Fabrikasına gittik ve bizi burada Belediye Başkan yardımcısı ve zarif eşi karşıladı. Şehir içinde yerel mankenlerin defilesi sonrası Muazzam Hanımın Ovaçay kentindeki baba evine gittik. Burada bizleri müzisyenler yerel çalgıları eşliğinde coşkulu bir şekilde karşıladılar. Muazzam Hanımın ailesi ise sanki kırk yıllık dost gibiymişiz gibi büyük bir sevgiyle kucaklayarak gurubumuzun her birine bağırlarına bastılar. Bu candan karşılamalarını, sevgilerini hayatımız boyunca hiç unutmayacağız. Yöresel yemekler ve yerel şarap eşliğinde sunum harikaydı. Özbekistan mutfağından yemeklerimizi yedik. Samsa, çorba, Özbek Pilavı ve süslü sıcak ekmekleri çok güzeldi, lezzetliydi. Muazzam Hanıma ve ailesine çok çok teşekkür ederiz. Yemek sonrası Kırgızistan'a gitmek için sınıra doğru otobüsle yola çıkıyoruz. Sınırı geçince yeni otobüslerimize binerek Kırgızistan'ın Celalabad'a şehrine gidiyoruz.

                                            KIRGIZİSTAN

                 Sabah otelde kahvaltımızın ardından Celalabad ta gezilecek yerleri geziyoruz. Bruno Kalesi, Atatürk Parkı ve ulusal müzeyi gezdikten sonra ılıcaların bulunduğu bölgeye giderek şifalı sularından içtik. Daha sonra milli parka gittik. Burada Kırgızistan devlet sanatçısı Gulira Kasımkulov, Kırgız ana çalgısı kopuzla bizlere mini bir konser sunumu yaptı. Kopuz, Türk ve Altay halk kültüründe bir çalgı  olup bağlamanın da atası olan müzik aletidir. En eski Türk halk çalgısı olarak bilinmektedir. Öğle yemeği sonrası yeniden otobüse binerek Başkent Bişkek'e doğru yola çıktık. Toktagül bölgesinde harika manzaralar eşliğinde yolculuk yaptık. Toktogül baraj gölü ve Narin ırmağının güzelliği hepimizi büyüledi. Akşam Narin ırmağı kenarında butik bir otelde kaldık. Sabahleyin erkenden kalktık, ırmak kenarında güzel fotoğraflar çektik. Kahvaltı sonrası hedefimiz Tanrı Dağları üzerinden Bişkek'ti. Yıllardır hayalini kurduğum, görmek istediğim Orta Asya dağları diye bilinen Altay Dağları ve Tanrı Dağlarından birini nihayet görebilecektim. Büyük bir heyecanla o anı bekliyordum. Otobüsümüz dağlara doğru tırmandıkça heyecanım daha da artıyordu. Zirveye varınca 3175 metrede otobüsten inerek karlı bölgede o günün anısına bol bol anı fotoğrafı çekildik. Muhteşem karlı dağları görmek güzeldi. Biraz aşağıya doğru inince ünlü Manas Destanının kahramanı olan Bahadır Manas'ın Anıtını gördük. Burası aynı zamanda ünlü Türk yazarı Cengiz Aytmatov'un doğup büyüdüğü Kırgızistan Talas Bölgesindeki Şeker Köyüne yakın bir yerdi. Dünyaya Manas Destanını duyuran tanıtan yine Cengiz Aytmatov'dur. Yine burada bolca anı fotoğrafları çektik. Daha sonra yol üstünde kımız ve kurut satan yerli halkın çadırında mola verdik. Kımızın ve kurutun tadına baktık. Kımız at sütünden yapılan doğal bir içecek olduğu için severim. Kurut ise yoğurtun kurutulmasıyla elde edilen bir yiyecek çeşididir.

            Bişkek turumuzda önce Pobeda( Zafer Meydanı), Duboviy Parkı ve Ulusal Sanat Müzesini gezdik gördük. Kırgızistan denilince akla ilk önce Cengiz Aytmatov gelir. Onun eserlerini, eşyalarını ve çalışma belgelerini Ulusal Sanat Müzesinde sergiliyorlar. Şamanların kültürü de burada yer alıyor. Müze gezisi sonrası Asya Çarşısına gittik. Çarşı çok hareketliydi. Kumaş ürünlerini ve renkli halılarını gördük. Çarşı sonrası akşam yemeğine geçtik. Ertesi günkü rotamız Kazakistan'dı.

                                                           KAZAKİSTAN

              Kazakistan'ın eski başkenti Almatı, aynı zamanda en büyük şehridir. Almatı'ya gelince ilk olarak Orta Asya'nın en güzel ve en ünlü çikolata fabrikası Lotte Rakhat Candy'e gittik. Çikolata burada hem ucuz hem de çok kaliteli. Yolunuz buraya düşerse mutlaka gezin görün derim. Bitter olanına bayıldım. Ağzımızın tadıyla şehir turumuza başladık. İlk durağımız, ikinci Dünya Savaşı sırasında General İvan Panfilov'un komutası altında Almatı bölgesinden insanlardan oluşan ve adını alan 28 Panfilov askerinin bulunduğu park ve buradaki anıtlardı. Parkın içinde, sonsuzluk ateşi, farklı kahraman karakterlerin anıtlarını, Yükseliş Katedrali'ni, XX yüzyılda güçlü depremden sonra yapılan Rus Ortadoks ahşap kilisesini gezdik gördük. Daha sonra Kazak Kültürel Müzesini gezdik. Kazakların yaşamlarından örnekleri, çadırlarını, Börkirt (göz maskesi) kartal ile avlanmalarını, Çin ile yaptıkları alışveriş mallarını ve müzik aletlerini gördük. Gezilip görülmesi gereken birçok yer olduğu için hızlı bir tur sonrası KÖK TÖBE (Göktepe) dedikleri yere gittik. Teleferikle on dakikada çıktığımız yerde, yeşil bir tepede 1100 metre yükseklikte bulunan parkın içinde bir saatlik bir zaman içinde dolaştık. Bol bol anı fotoğrafı çekildik. Gerçekten de çok güzel bir parktı. Almatı şehrinin panoramik manzarasını seyrettik. Park içinde çocuk oyun alanları, restoranlar, küçük bir hayvanat bahçesi, dönme dolap, hızlı tren ve ressamların bulunduğu alanlar da vardı. Burayı çok beğendik. Daha sonra sanat sokağı Arpat Sokak'a giderek buradaki akşam etkinliklerini izledik. Kazak Müziği dinledik, dansını izledik. Kazak kızlarının şovu muhteşemdi. Güzel anıların tadıyla akşam yemeği için Özbek restorana geçtik. Burada harika et çeşitlerinin lezzetine doyamadık desem yeridir. Müzik eşliğindeki yemeğimizden sonra otelimize gittik. Sabah kahvaltı sonrası ilk önce Büyük Önderimiz adına yapılan Atatürk Parkına gittik. Bu parkın,  Cumhuriyetimizin 100. Yılı anısına Kazak Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye'ye bir dostluk, bir saygı parkı olarak hediye edildiğini sevgili rehberimiz Doğaç bey gurubumuza açıkladı. Burada ilk önce saygı duruşunda bulunduk, daha sonra gurubumuzdan sevgili müzik öğretmenimiz İsmet Başkaya şefliğinde İstiklal Marşımızı hep beraber gururla okuduk. Güzel bir gündü. Parkın karşısındaki camlı gökdelenler parkın arka bölümünde uzanan Aladağlara (Tanrı Dağları) benzetilerek mimari olarak inşa edilmişler.

            Almatı adı, Alma Ata'dan gelmektedir. Elmanın memleketi yani en güzel elmaların yetiştiği yer anlamını taşıyor. Öz Türkçe bir kelimedir. Almatı, yemyeşil parkları çok olan güzel bir kent. Atatürk Parkı gezisi sonrası şehir merkezine sadece yürüme mesafesinde bulunan, Almatı Yeşil Çarşı'ya gittik. Burası oryantal (doğu ülkeleriyle ilgili) bir pazardı. Yerel kıyafetler dışında yöresel bitki, sebze ve meyvelerinde bulunduğu, satıldığı bir çarşıydı. Bol bir alışveriş sonrası Almatı Havaalanına doğru İstanbul'a gidiş için son kez otobüsümüze binerek yola çıktık. Artık Orta Asya gezi turumuzun sonuna gelmiştik. Tadı damağımızda, varlığı kalbimizde kalan bir gezinin daha sonuna gelmiştik. Her şey için tekrardan emeği geçen tüm dostlara ve gurubumuza çok teşekkür ediyorum. Yeni gezilerde buluşmak dileğiyle hoşça kalın, sevgiyle kalın.

            

 

 

    

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI