TÜRKİYE ÖĞRETMENLER SENDİKASI'NIN KURUCUSU, EĞİTİMCİ, İŞÇİ DOSTU FEYZULLAH ERTUĞRUL
Feyzullah Ertuğrul, TÖS'nın ve Eğit-Der'in Genel Başkanlıklarını yapmış, saygın bir eğitim uzmanıdır. Ankara-Etlik semtindeki evinde söyleşi yaptım. Zamanını iyi değerlendiren doksanlık delikanlı bizi güler yüzüyle karşıladı. Eşi Şükrüye Hanım'ın vefatından sonra kızı ve torunuyla aynı evde yaşayan Feyzullah Ertuğrul, Tekel işçileriyle ilgili kitap hazırlıyor. Bu kitabına ayrıca Yatağan Maden-İş ve Tes-İş üyesi işçi kardeşlerimizin özelleştirmeyle ilgili sorunlarını ve yaşadıklarını yazmak için benim aracılığımla Süleyman Girgin arkadaşımızdan bilgi ve belgeler istedi. Ankara'ya giderken Maden-İş Şubesi tarafından hazırlanan belgeleri götürdüm ve kendisine teslim ettim. İnanır mısınız çocuk gibi sevindi. " Yazdığım kitaba ışık tutacak çok sağ ol. " dedi. İşçi sınıfına ve emeğe saygısı büyüktü. Bu yaşta bu canlılığı göstererek işçinin hakkına sahip çıkmak ve işçi sınıfına yol göstermek alkışlanacak ve takdir edilecek bir durumdur. Her kesimin işçiye sırtını döndüğü ve emeğe saygının gösterilmediği kapitalist sistemde 90 yaşında bir emekli öğretmenin bu çabası ayakta alkışlanmalıdır.
Tanıdıklarını bir bir sordu. Muğla'ya, Yatağan'a ve Nebiköy'e olan özlemini dile getirerek eski günlerden anlattıkça anlattı. Keyifle dinledik ve bu duyguyla söyleşimize başladık.
Turgay Mutlu: Feyzullah Bey, hangi tarihte ve nerede doğdunuz? Ailenizin lakabı var mıdır? Nedir?
Feyzullah Ertuğrul: 1926 Yılında Nebiköy'de doğdum. Muhittin Çavuşlar lakabıyla biliniriz. Anne tarafım Ahiköy'den Dülger Ali'nin kızı Hafize Hanımdır.
T. M: Okul öncesi mahalle arkadaşlarınızla hangi oyunları oynardınız?
F. E: Kayrak taşı, çıngırdak, çelik çomak, körebe, toprak kazmaca ve sinnenmeç (saklambaç) oynardık. Ayrıca çay kenarına giderek söğüt ağacından dilli düdük ve borazan yapardık. Dallarından sepet örerdim. Doğanın tüm güzelliklerine zarar vermeden oynar, eğlenirdik.
T. M: İlkokulu hangi okulda okudunuz? Öğretmeniniz kimdi?
F. E: İlkokulu üçe kadar Nebiköy'de okudum. Öğretmenlerim, Ispartalı Abdullah Efendi ve İrfan Efendi'ydi. 4. ve 5. Sınıfı Yatağan'da 4 arkadaş; Mahmut Yanar, H. İbrahim Berberoğlu ve Emin Yalçın'la beraber her gün yaya gelip giderdik.
T. M: Köyden bir anınızı anlatır mısınız?
F. E: Mehmet Kartal adında değerli bir arkadaşımız vardı. Çok zeki ve yetenekliydi. Bir gün eşeğine bindi. Arkasına takıldık. Eşeğin semerine direksiyon yapmış, çilbirine takmış ve eşeği istediği gibi yön veriyordu. Bu anıyı unutamam.
T. M: Okul sonrasını ve Köy Enstitüsüne girişinizi anlatır mısınız?
F. E: Bizi direk Köy Enstitüsüne fakir aile çocuğu olduğumuz için aldılar, kabul ettiler. Yatağan'da bizimle birlikte 15 kişi olduk. Babamın parası yoktu. Herkes fakir. Bizi götüren yok. Şadi Uysal'ın abisi rahmetli Hasan Uysal bu işi üstlenerek bizi Kızılçullu Köy Enstitüsüne götürdü. Onun sayesinde gittik. Aydın ve çok iyi bir insandı. Bizim okumamıza vesile oldu. Toprağı bol olsun. İlk önce Aydın'a geldik. Hiç şehir görmediğimiz için şaşırdık. Siren sesiyle sarsıldık ve daha sonra trene bindik. Bayırlı bir arkadaşımız "Arkadaşlar buna saman mı yeter? " diyerek bizi güldürmüştü. Bu günü hiç unutamam.
T. M: Okul yıllarınızdan ve anılarınızdan paylaşmak istediğiniz var mı?
F. E: Kızılçullu'ya vardık. Hemen bizi bit, pire nedeniyle banyoya aldılar. Sıcak suyla bir güzel yıkandık. Bir arkadaşımız sıcak suyun etkisiyle bayıldı. Kızılçullu'da 5 sene okudum. Her cumartesileri toplanırdık. Nöbetçi öğretmenler bizim sorunlarımızı dinlerdi. Özgürce konuşur, geçen bir haftayı değerlendirirdik. Eleştiri-özeleştiri mekanizması işlerdi. Ülkemizde o dönem 21 tane Köy Enstitüsü vardı. En şanslı olanı bizdik, ayrıcalıklıydık. Bizim binalarımız Amerikan Kız Kolejinden kalmaydı. Eğitim sistemimiz çok iyiydi. Teori ve pratik iç içeydi. Öğrenciler demircilik, marangozluk ve yapıcılık eğitimi almak zorundaydı. Benim mesleğim, yapıcılıktı. Emre denilen tahıl ürettiğimiz bir çiftliğimiz vardı. Kozağaç'ta bahçe yapardık. Hamdi Akman müdürümüzdü. Erzurum Pulur'a yapıcı olarak Enstitü binası yapmaya gittik. Teskereyle çok çamur taşıdım. Bu anılarımı da unutamam.
T. M: Köy Enstitüsünü bitirince ilk mesleğe nerede başladınız?
F. E: Yatağan'a bağlı Gevenes (Çaybükü) Köyüne 1945 yılında atandım.
T. M: Ormancı hikâyesi sizin köyde olduğunuz dönemde gerçekleşmiş. Bu konuda tüm bildiklerinizi ve yaşanan olayının perde arkasını anlatır mısınız?
F. E: Olaya tanık olmadım. O gün akşam Muhtar Tevfik eşi Pembe Yengeyle bize akşam oturmasına(misafirliğe) geldiler. Muhtar Tevfik'le konuşma sırasında akraba çıktık. Sohbetimiz iyiydi. Biraz oturduk. "Ben kahveye çıkmak zorundayım, Pembe burada otursun, yangın olayı var onunla ilgili görmem gereken kişiler var, o işi halledeyim geleyim." diyerek evden çıktı. Hepimizi son görüşü oldu. Bir de o dönem ilk defa tek partili dönemden çok partili döneme geçilen bir yıldı. O dönem açık oylama, gizli sayımla yine CHP seçimi aldı ama seçime şaibe karışmıştı. Muhtar Tevfik gidince ben evde kaldım. Kahveye gitme alışkanlığım yoktu. Aradan yarım saat geçti geçmedi bir çığlık duyduk ve hemen dışarıya fırladık. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Olayın ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. "Muhtar Tevfik vuruldu." diye biri bize doğru koşarak geldi. Bizde kahveye yöneldik. Biz kahveye gelinceye kadar Muhtarı sedyeyle dışarı almışlar. "Ormancıyı vurmak isterken arkadaşı Mustafa yanlışlıkla Muhtar Tevfik'i vurmuş." dediler. Ben o dönem bir yıllık öğretmenim. Kişilerin kimliklerini bilmediğim için sadece anlatılanları dinledim. Yalnız Muhtar Tevfik çok sevilen bir kişiydi. Köyde bir kasvet oluştu. Daha sonra bu olayı Tahir Erdinç Usta, hem güftesini hem de bestesini yaparak eser üretti. Bu bir ağıttır. Benim bildiklerim bu kadardır.
T. M: Askerliğinizi nerede ve ne zaman yaptınız?
F. E: 9 Yıl Gevenes'te kaldım. 1954 yılında asker oldum. Tuzla'da yedek subay okulunda 6 ay staj gördüm. Uçaksavar Topçusu olarak Kırıkkale'ye tayinim çıktı. Bir yıl Kırıkkale'de kaldım.
T. M: Feyzullah Bey, Abiniz Mehmet Sadık Ertuğrul'u rahmetle analım. İyi bir kişiydi. Kısaca siz de ağabeyinizden bahseder misiniz?
F. E: Abim Mehmet Sadık, Eğitmendi. Çok zeki bir kişiydi. Altı ay kursla Eğitmen oldu. Kavak Köyünde ve Nebiköy'de Eğitmenlik yaptı. Muhtar Tevfik'le akraba olduğumuzu bana o söylemişti. Ruhu şad olsun. Örnek alınacak bir kişiydi.
T. M: Askerlik sonrası nerede öğretmenlik yaptınız?
F. E: Milas'ın Bahçe-Yeniköy'e geldim. İki köyün birleşmesiyle çocukları köy kahvesinde okuttum. Okul yoktu. Daha sonra köylülerle imece usulü çalışarak okul yaptık.
T. M: Evlilik nerede ne zaman oldu?
F. E: 1952 Yılında Gevenes'te evlendim. Eşim Şükriye Hanım Muğlalıydı. Gevenes'e gelin geldi. Tam dile kolay 60 yıl evliliğimiz sürdü. 2011 Yılında vefat etti. Toprağı bol olsun. Jale ve Hale adında iki kızım var. Üç tane torunum var. Şimdi kızım Jale ve torunum Ertuğrul'la birlikte oturuyorum.
T. M: Günlük yaşamınızdan kısaca bahseder misiniz?
F. E: Okumak ve yazmakla geçiyor. Kitap yazıyorum. Tekel işçileri üzerine kitap çalışmam sürüyor. Yatağanlı İşçilerimizi de katmak istiyorum. Ayrıca TÖS'le ilgili kitap yazıyorum. Zaman yetmiyor.
T. M: Hangi tür kitapları okursunuz?
F. E: Roman, şiir, eğitim, siyasi ve sendikal kitapları okumayı severim. Aziz Nesin'e bayılırım.
T. M: Politikayla uğraştınız mı?
F. E: 1969 Yılında Muğla'dan İşçi Partisinden adaylığımı koydum.
T. M: Kurucusu olduğunuzu bildiğimiz TÖS'ü kaç yılında kurdunuz?
F. E: 1965 Yılında kurduk. Sadece 1967 yılında Genel Başkanlığa bir yıllığına seçildim. Fakat seçildiğimin onuncu gününde sürüldüm. Ankara İlköğretim Müfettişiydim. Bu yasal hakkımı elimden aldılar. Demokrat Parti iktidardaydı. Elazığ'ın Baskil İlçesine bağlı bir köyüne sürdüler. Ailem, Ankara'da kaldı. Çocuklar okuldaydı. Zor, sıkıntılı günler yaşadık. TÖS Genel Başkanı iken Ankara'da emperyalizme karşı bir eylem düzenledik. Ben TÖS olarak bir bildiri yayınladım. Bu bildiri mahkemelik oldu. Komünizm bildirisi diye dava açtılar. Türkiye'nin Ulusal çıkarları adına yaptığım bildiriye ABD düşmanlığını da kattılar. Sürgün yediğim için mahkemeye katılmamı izin vermediler. Sonuçta istifa ettim. Bir yıla yakın işsiz kaldım. O dönem ulusal ve yerel gazetelerde benim bu durumum yankılandı ve büyük ses getirdi.
T. M: Feyzullah Bey burada araya gireyim. Doktor Nusret Fişek'le ilgili anılarınızı anlatır mısınız?
F. E: Profesör Doktor Nusret Fişek, gazetelerdeki haberi okuyunca etkilenmiş. Ve beni kendisi arayarak çağırdı. Halk Eğitim Uzmanı olarak Hacettepe'ye aldı. 6 Sene çalıştım. Ayrıca Milli Birlik Komite Üyesi Sami Küçük de destek oldu.
T. M: Büyük Öğretmen Boykotu ne zaman oldu?
F. E: 1969 Yılında oldu. Ben o zaman Hacettepe'de çalışıyordum. Fiilen içinde olmadım ama yakından izledim. Bu eylem TÖS'le İlk-Sen yönetiminde yapıldı.
T. M: TÖS 'ün kapatılması ve sonrasını bize anlatır mısınız?
F. E: TÖS kapatıldıktan sonra TÖS ve İLK-SEN'ni tek bir çatı altında toplanmasını önerdik, savunduk. Fakir Baykurt ve birçok arkadaşımız TÖS davasından hapisteydiler. Fakir Baykurt'u temsilen Genel Merkez Yöneticileri İlk-Sen Genel Başkanı Kenan Keleş'le birlikte tek örgütte bir birleşme konusu tartışıldı. Sonuç çıkmadı. Bunun üzerine TÖS'ün devamı TÖB-DER'i kurduk. Sendikadan derneğe geçiş sürecinde biz TÖS'ün içinde ağırlıklı bir muhalif olarak mevcut yönetimden farklı bir sendikal yönetimi anlayışında temel muhalefetimiz vardı. TÖS'ün devamı olan TÖB-DER'e katılmadık. Devrimci Öğretmenler Derneğini kurduk. Bu derneğe muhalif gurubu katılmadı. TÖB-DER'in içinde olalım dediler. Dernekte fazla yaşamadı ve 18 ay sonra kapattık. O dönem Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmalarına muhalefet ettik. Karşı durduk. Bu asırda düşünce asılmamalı, hata ediyorsunuz diye hükümete uyarıda bulunduk. En sonunda TÖB-DER'e geri döndük. Birlikte olduk ve birçok eylemde bulunduk. 12 Eylül dönemi 6 ay Mamak Cezaevinde yattım.
T. M: Bugüne kadar kaç kitap yazdınız?
F. E: Toplam 9 kitap yazdım. Bilgi Yayınevi basımı olan iki çocuk kitabım var. Köy Çocuklarından Anılar ve Rüzgâr Salıncağı adlı eserlerim var. Ayrıca Eğitim ve Mesleki dalda kitaplarım var.
T. M: Feyzullah Bey İşçi sınıfıyla ilgili çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
F. E: Kitap çalışmam sürüyor. Sivil toplum, kapitalizme ait bir kavramdır. Ben bunu bir ağaca benzetiyorum. Ağacın köklerinde üretim güçleri var. Üretim güçlerinin üç bileşeni var. Birisi iş gücü(işçi),bilim ve üretim araçlarıdır. Ağacın kökünde bir de üretim ilişkileri var. Bunlar kapitalizmin alt yapısını oluşturuyor. Sonra ağacın 2 tane üst yapısı var. Temelinde ideolojik üst yapı var. Dalları ve yapraklarında siyasal üst yapı var. İşçi Sendikaları üst yapıdadır. İster sağcı olsun, ister solcu olsun, işçi sınıfı burada yer alır. Siyasal üst yapıda devlet, parlamento var. Bütün resmi kurumlar siyasal üst yapıdadır. Burada sol sendikacılık öyle bir ağırlık oluşturmalıdır ki ideolojik üst yapının bağrından demokratik bir devlet çıkabilsin. Kültürel alanlarda da ağırlıklı olmalıdır.
T. M: Eğit-Der Genel Başkanlığı yaptınız. Kısaca o günlerden bahseder misiniz?
F. E: TÖS ve TÖB-DER 'den sonra 12 Eylül'ün zifiri karanlığında kurulan kısa adı Eğit-Der, yalnız eğitim emekçilerine değil, tüm kamu emekçilerine (tüm memurlara) sendika hakkı kazanmanın aracı olarak kendisini var etti. Bu işleviyle yürüttüğü 1988-1990 arasında bu mücadeleyi verdik. Genel Başkanlığını yapmaktan onur duydum. Daha sonra Eğitim-İş kuruldu. Sonra Eğit-Sen kuruldu. Fakat daha sonra 1995 yılında birleşerek bugünkü Eğitim-Sen kuruldu.
T. M: Yazar olmaya ne zaman karar verdiniz? Kimlerden esinlendiniz?
F. E: Gevenes'te Öğretmenlik yaparken Yatağan'a sık sık gelip giderdim. Adliye'de çalışan Cevat Cavlı adında bir memur arkadaşım vardı. Çok kitap okurdu. O bana o dönem ışık oldu. 1960 Yılının başında ''Yön Dergisi'' çıktı. Abone oldum. Onu okumaya başladım. Bir gün iş için Yozgat- Çekerek'e gitmiştim. Kaymakam, Yön Dergisini cebimde gördü "Komünist dergisi mi okuyorsun?'' diye sordu. Gereken cevabı verdim tabi.
T. M: Aydın kişi kimdir?
F. E: İnsan sevgisiyle dolup taşan ve bu sevgisini topluma yayan kişidir. Diğer canlılardan farkı onun düşünsel ve ruhsal açıdan en yetkin kılan canlı bir kişiliktir.
T. M: Şimdiye kadar kaç ödül aldınız?
F. E: Birçok ödülüm ve plaketim var. İşte hepsi burada. Bunların arasında en çok beni etkileyen şu , bu diye ayırım yapamam. Hepsinin mutluluğunu ayrı ayrı tattım.
T. M: Feyzullah Bey, Köy Enstitüleri tekrar açılabilir mi?
F. E: Bu konuda çalışmalarım var. Tekrar günümüz şartlarına uygun olarak düzenlenerek açılabilir. Keşke açılsa.
T. M: Feyzullah Bey, Kıvanç kardeşimle birlikte bizi evinde ağırladığın ve bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum. Bu yaşta bile işçi sınıfı için emek sarf ediyorsunuz. Sizi kutlar ve uzun ömürler dilerim. Ayrıca imzalayıp verdiğin kitaplar için teşekkür ederim. Seninle gurur duyuyoruz. Son olarak ne söylemek istersiniz?
F. E: Yatağanlı işçi kardeşlerim yakın tarihte uzunca bir süre direniş gösterdiler. Eylemleriyle ses getirdiler. Emeğin kurtuluşu yolunda savaşımlarından dolayı daha nice başarılar dilerim. Hepsine buradan sevgi ve selamlarımı gönderiyorum. Nebiköy'de doğup büyümenin üzerimde bıraktığı izlenimleri olabildiğince her daim yaşıyorum. Yatağanlı ve Nebiköylü tüm dostlara ayrıca saygı ve selamımı iletiyorum. Buraya kadar geldiğin ve bu güzel söyleşiyi yaptığın için kutlamaya değer bir genç olarak seni görüyorum. Bana sorduğun sorular için epeyce emek verdiğini anlıyorum. Bunun içinde seni kutluyorum. Nice başarılar diliyorum. Ayaklarınıza sağlık. Teşekkürler. Yolunuz açık olsun.