EFSANELER KENTİ ZEUGMA'NIN HÜZÜNLÜ ÖYKÜSÜ.

EFSANELER KENTİ ZEUGMA'NIN HÜZÜNLÜ ÖYKÜSÜ.

                Değerli okurlar, geçmiş yıllarda yaptığımız GAP gezisini altı bölüm halinde yazıp yayımlamıştık. Ancak çok önemli gördüğümüz dünyanın ikinci büyük MOZAİK MÜZES ZEUGMA ni ayrıntılı olarak anlatmamış, bir başka bahara bırakmıştık. İşte o bahar geldi: 1989 yılında Kültür Bakanlığı tarafından GAP bölgesinde barajlar ve diğer fiziksel müdahalelerden etkilenebilecek taşınmaz kültür varlıklarının tespit edilmesi için ekipler oluşturuluyor ve bölge baştanbaşa taranıyor. Bu çalışmalar sonunda Gaziantep'te beş barajın suları altında kalacak arkeolojik yerler tespit ediliyor. Buralarda arkeolojik kazıların başlatılmasına karar veriliyor. 1990 yılında Gaziantep Müzesi ve daha önce de Dr. G. Algaze ve ekibinin yapmış olduğu detaylı araştırmada belirlenmiş olan 40'tan fazla arkeolojik yerleşim alanına ilaveten burada inşa edilecek barajların etkileyeceği alanlarda bulunan kültür varlıklarının durumlarını tespit ediyor. Zeugma, eskiden beri Fırat kıyısında olduğu bilinen, fakat kesin yeri belirlenemeyen bir antik kentti. Karkamış' ta Sir l. Wooley başkanlığında 20. Yy. ın başlarında kazı yapan ekibe bir süre katıldığı bilinen İngiliz casusu Lawrens ve aynı gruptaki bazı kişiler, British Museum' a eser temin etmek için bölgede ve özellikle Deve Höyük' te kazılar yapıyor. Sonraki dönemlerde de KOMMAGENE bölgesinde araştırma yapan Alman bilim insanlarınca ZEUGMA' nın BELKIS KÖYÜ yakınındaki ören yeri olabileceği düşünülüyor. Fakat kesin olmadığı için bir süre soru işaretleriyle kalıyor. 1974-1976 yıllarında tamamlanan iki doktora çalışmasından sonra Belkıs Köyü yakınındaki antik kent kalıntısının ZEUGMA olduğuna şüphe kalmıyor. Karkamış kazı ekibindeki Librense ve arkadaşlarının köylülere yaptırdıkları kazılar sonucu elde ettikleri eserleri, özellikle de ZEUGMA' dan çıkardıkları MOZAİK PANOLARI develerle nehir kıyısına taşınmış, sallara yüklenerek Fırat kıyısına getirilmiş, oradan da Suriye  yoluyla Avrupa ülkelerine gönderilmiş. İşin kötü yanı kaçak kazılarla eser bulma ve satma işi köylülerce epeyce karlı bir iş olduğundan bu çalışma/kaçırma bölgede oldukça büyük bir tahribata yol açmış. ZEUGMA ören yeri de bu kazılardan dolayı adeta köstebek yuvasına dönmüş. Hatta köylüler, kendi aralarında kendi kazı alanlarını belirleyerek kaçak kazılara devam etmişler. Çıkarılan tarihi eserlerin ise tamamının yurt dışına gittiği tahmin ediliyormuş. Zeugma ören yerinde toprak üstünde hiç tarihi bir kalıntı görülmüyormuş.  Yörenin killi/kireçli toprak yapısı, yer altındaki eserleri uzun yıllar korumuş. Köylüler, bu arazilerde tüneller açıp girişini de çalılar ve tahtalarla kapatarak gece/gündüz kaçak kazılara devam etmişler. Böylece yer altında devam eden kazılar nedeniyle bu antik kent, senelerce soyulmuş. Kimseler de bunun farkına varamamış. İlk kez 1987 yılında kaçak kazı yapanların yarım bıraktığı iki mezar odasında Gaziantep ve Malatya Müze Müdürlükleri birlikte bir kazı yapıyor ve oldukça derinde bulunan mezar odalarından mezar heykeltraşlığına ilişkin önemli eserler buluyorlar. Ne yazık ki bu kazılar devam ettirilememiş. Daha sonra Gaziantep Müze Müdürü Rıfat ERGEÇ başkanlığında bir kazı başlatılıyor ve kazı mimari anlamda da devam ettiriliyor. Roma villasının galeri odaları ve bu odalarda işçiliği oldukça yüksek kalitede figüratif mozaikler ortaya çıkarılıyor. Kazılar sürdükçe birbirinde güzel ve değerli mozaikler çıkarılmaya devam ediliyor ve bunlar bir yandan da turistik amaçlı sergilenmeye devam ediliyor. Köylülerin bu yeni çıkarılan tarihi eserleri görüp tanımalarıyla yıllarca süren kaçakçılık olayına bakışları/tepkileri ve eserleri sahiplenme duyguları önemli bir kazanç oluyor. Gaziantep Müze Müdürü Rıfat ERGEÇ başkanlığında 1992 yılından itibaren başlanan çalışmalara 1993 yılında Avusturalya Perth Üniversitesinden Prof. Dr. David Kennedy ve ekibi de katılıyor. Ancak maddi imkânsızlık yüzünden bu ekip uzun süre kalamıyor. Bu arada 1960'lı yıllarda köylüler tarafından bulunup dışarıya satılan mozaiklerin kalan parçaları bulunuyor ve ait olduğu villanın bir kısmı ile terasın bir kısmı ortaya çıkarılıyor. Söz konusu iki parça mozaik pano, 2000 yılında ABD' den geriye getirilerek Gaziantep Müzesi'ndeki ana parça ile buluşturuluyor.  Daha önceleri söylenti halindeki barajlar konusu 1993-1994 yıllarında ciddi olarak ifade edilmeye başlanınca bu alandaki çalışmalar hızlanmaya başlıyor. Ankara'daki Uluslararası Kazı Sonuçları Sempozyumunda 1994 yılında ZEUGMA' ya ilgi çekmek için Gaziantep Müze Müdürlüğü tarafından bir stant hazırlanıyor ve Fırat' ın iki yakasında su altında kalması muhtemel arkeolojik alanların fotoğrafları ile üzerinde bu yerlerin işaretlendiği topoğrafik bir harita sergileniyor. Bu olayın sonunda bu alanlarda çalışmalar yapılması için tüm bilim adamlarına çağrı yapılarak davette bulunuluyor ve devletin de bu çalışmalara destek vereceği duyuruluyor. 1993-1994-1995 yıllarında kazılar ve buluntular artmaya devam ediyor. 1996 yılında fiilen başlayan baraj çalışmalarında gövde inşaatı hafriyatı sırasında mozaik parçaları görülmesi üzerine Müze Müdürlüğü tarafından baraj çalışmalarına müdahale edilerek çalışmalar durduruluyor. Yapılan arkeolojik kazılarda burada bir hamam ile bir gymnasion ortaya çıkarılıyor. Elde edilen 36 parça mozaik, müzeye taşınıyor. 1997 yılında kazılara devam ediliyor ve değerli mozaikler çıkarılıyor. Bu arada alan sorumluluğunu arkeolog  K. Sertok' un yürüttüğü kazıda İÖ. 3. Bin yıla, Eski Bronz Çağına kadar giden bir nekropolde çalışılıyor ve 312 adet mezar temizlenip bölgenin tunç çağları için çok önemli bir bölümü ortaya çıkarılıyor. Bu mezarlardan çok sayıda mezar hediyesi de bulunuyor. Ayrıca barajdan dolayı girilemeyen ve kazısı rezerv olarak bir başka zamana bırakılan 80 kadar mezarın olduğunu da belirtmeden geçmeyelim. Gaziantep Müze Müdürlüğü çalışmalarına 1998-1999 yıllarında da devam ediyor. Bu çalışmalar sırasında da iki büyük villanın mimarisi ile sanat değeri yüksek mozaikler ile geniş ve tam parçalar halinde freskler(resimler) çıkarılıyor.  Bu arada değerli bir MARS HEYKELİ de çıkarılan eserler arsanda bulunuyor. Yöredeki kazılar, 2000 yılanda baraj su tutmaya başlayıncaya kadar devam ediyor. Aynı yıllarda Fırat'ın karşı kıyısında Şanlı Urfa Müzesi başkanlığındaki kazılar da devam ediyor. Zeugma' da Birecik Barajı' nın su tutmasından sonra bir duraksama dönemi yaşanıyor. 2000 yılından sonra Zeugma kazılarının yürütülme işini A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümünden Prof. Dr. Kutalmış GÖRKAY başkanlığındaki ekip üstleniyor. Suların yükselmesi sonucunda Karakaya ve Belkıs Barajları arasında kalan Fırat'ın bu kesiminde her iki yakada bulunan, tespitleri de yapılan diğer arkeolojik merkezler, hiçbir arkeolojik araştırma ve kazı yapılamadan tarihin tozlu/sulu sayfaları arasına karışıyor. Bu arada ani ortaya çıkarılan ve aceleye getirilen Birecik Barajı' nın ortaya çıkardığı tahribat, yalnız arkeolojik konularla sınırlı kalmıyor. Fırat havzasına özgü; Halfeti'nin siyah gülü ve Fırat kaplumbağası gibi henüz üzerinde yeterli araştırma bile yapılamayan pek çok endemik hayvan ve bitki zenginliğini de suların altına çekip alıyor. Roma döneminin 2. binin sonları ile 3. Bin yılının başlarına tarihlenen döneminde yaşamış onlarca Tanrı, Yarı Tanrı' nın yaşamlarına, aşklarına dair onlarca birbirinden ilginç ve güzel EFSANEYİ ne yazık ki buraya alamıyoruz. İNŞALLAH BİR BAŞKA BAHARA. ŞEN ve SEN KALINIZ.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI