"SANDIRAZLARIN ÇİÇEKLERİ" nin
konukları: Nail/Aynur DUMAN
Günür Karaağaç: Emekli Edebiyat Öğretmeni, Nail Duman arkadaşımızın evini ziyaret ettim, kendisinin doğaya olan sevgisini, aşkını bu röportajda sunacağız.
- Öğretmenim, sizi yaklaşık on beş yıldır tanıyorum.Eşinizle birlikte motosikletinize binerek sürekli doğada keşif gezileri yapıyorsunuz, bu uğraşınızı kısaca özetler misiniz?
Nail Duman: Doğa bizim bir parçamız, içimize sinmiş ya da biz onun içine sinmiş/kaynaşmışız. Ben, Muğla'nın Milas İlçesi, Ören beldesinin karşı yamaçlarında, Marçalı Dağlarında bir orman köyünün kenarında doğdum, büyüdüm. Hayatımızın çoğu ormanlarda geçti, çoban olarak, ihtiyaç duyarak, gezinti amacıyla, ayrıca orman işlerinde çalışarak doğayla bir bütün halinde oldum. O bahar günlerinde doğaya çıkmak, o çiçeklere, o kuşlara, o seslere; rüzgârın, kuşların, yağmurun, fırtınanın sesine gark olmak. Özetle tabiatın sesiyle iç içe olmayı yaşadım, derecesiz mutlu oldum. Ormanı/havasını bir hayat tarzı ve yaşam alanı olarak gördüm. Onunla yetiştim, onunla beslendim, onunla büyüdüm. Bu durum bende bir alışkanlık ve yaratılış haline geldi. Sonra lise çağımda bir kıza tutuldum. Ona bayramda veya yılbaşında bir kart göndermiştim. Fakat o, bizi itici buldu, yanıt olarak gönderdiği kartta, bana 'dağdan inme' diye yazmış. Bu ifade o zaman çok zoruma gitmişti. Aradan yıllar geçti. Fakat şimdi anlıyorum ki, bana aslında iltifat etmiş çünkü o esnada 'dağdan inme' değil 'dağdan inmeyen' açıklamasını anlamalıydım. Nitekim dağlar temizliği, dürüstlüğü, arılığı, duruluğu temsil eder. Fakat ne kadar çirkinlik ve pislik varsa şehirdedir, insan eliyle yaratılmıştır. Dağdan gelen ne varsa doğru ve güzeldir/temizdir. Ben de böyle görmüş ve büyümüştüm. Dağın özelliği budur, onda ne çirkinlik olabilir ki? Dağlara çıktığınız zaman yağmurun, karın, fırtınanın her yeri yıkadığını, pırıl/pırıl ettiğini görürsünüz ve bundan derecesiz mutlu olursunuz.
Günür Karaağaç: Yani dağların özlemini çekerek her fırsatta doğaya geri dönüyorsunuz.
Nail Duman: Elbette, örneğin "Bu gün nereye gidelim?" sorusu ortaya atıldığında hanımım diyor ki; Fethiye' ye, Marmaris' e, Muğla' ya gidelim istiyor. Ben de diyorum ki; "dağlara doğru gidelim, neresi olursa." Ama sonuçta yine yönümüz dağlara doğru oluyor. Oysa kentlere her zaman gidebiliyoruz.
Günür Karaağaç: Peki, anne ve babanız ne iş yapardı?
Nail Duman: Annem ev hanımıydı, bağ/bahçe işleriyle uğraşırdı. Babam ise çiftçiydi ve çok iyi bir avcıydı. Neredeyse eve her zaman keklik ve tavşanla gelirdi.
Günür Karaağaç: Peki, babanız kış gecelerinde dağlarla ilgili öyküler anlatır mıydı, avcılıkla ilgili hikâyeler söyler miydi ya da neler anlatılırdı?
Nail Duman: Babam pek anlatmazdı, eski babalar biliyorsunuz pek konuşmazlardı, örneğin hiçbir kardeşimi babamın kucağında görmedim. O zamanlar öyleydi. Ama ninem seksenli yaşlara tadar yaşadı ve bize Denizli yöresinden nasıl buralara geldiğimizi anlatırdı.
Günür Karaağaç: Dedeniz nasıl biriydi?
Nail Duman: Dedelerimi hiç tanıyamadım ve göremedim. Biz doğmadan önce vefat etmişler.
Günür Karaağaç: Türkiye'de birçok yeri gezdiğinizi biliyorum.
Nail Duman: Evet, çok şükür, %75'ini gördüm diyebilirim.
Günür Karaağaç: Sizin de ilgi alanınız olan bir konuyu incelemeye aldım, bu konu; Sandıraz Dağları. Sandırazları nasıl anlatırsınız?
Nail Duman: Sandırazlar, Torosların en batı ucunun en yüksek tepesidir. Rakımı 2265 metre olmasına rağmen yöreyi tanıtan bazı broşürlerde, yazılarda 2449m. olarak açıklanır, oysa 2265m rakımdadır. Biraz daha doğuya gidildiğinde Elmalı sınırlarında 'Kızlar (Sivrisi) Dağı' vardır 3071metredir ve Toroslar giderek doğuya doğru yükselir. Sandırazların diğer adı da 'Çiçek Baba Dağı' olarak bilinir.
Günür Karaağaç: O bölgedeki mevki adlarını biliyor musunuz?
Nail Duman: Bir tanesi Çövenli Yaylası'dır. Bir hafta sonu oraya ulaşıp, araçlarımızı park ettikten sonra Boyalı Dere'ye kadar yürüdük. Epey sonra hemen karşısında Denizli sınırları başlıyor. Serçe Gediği' ne doğru giderken İçen Ölmez diye bir su kaynağı vardır. Yangın Kulesinin bulunduğu Dikencik Tepesi vardır. Alan mahallesi, Sazak, Çayhisar, Demirli, Akköprü köyleri vb.
Günür Karaağaç: 'Karaçam' mevkiinde bulunan balık çiftliğini besleyen çayın adının 'Gökçe Çay' olduğunu biliyorum.
Nail Duman: Evet, Dalaman Çayı'nın batısında yer alır.
Günür Karaağaç: Sandırazları gezerken doğa olaylarıyla karşılaştınız mı?
Nail Duman: Çok güzel bir noktaya temas ettiniz, Köyceğiz'e ilk geldiğimiz zaman yine öncelikle dağları keşfetmek, gezmek/görmek istedim. Burada bir Fizik Öğretmenimiz var, adı 'Hikmet Durmaz' kendisiyle beraber, yanımıza iki öğrencimizi de alarak Kızlan Dağı'nın zirvesine çıkmak ve Köyceğiz'i yükseklerden fotoğraflamak istedik. Ben, lise yıllarımdan bu yana fotoğraf sanatına meraklıyımdır. Bütün Köyceğiz'i ve doğasının panoramasını almak istedim. Arkadaşlarımızla birlikte yanımıza bir miktar erzak alarak yürümeye başladık ve bir saat içerisinde dağın dibine ulaştık. Orada bir çoban barakasına rastladık, bize çay ikram ettiler ve biraz oturduk. Bize dediler ki; 'Hocam bu istikametten tırmanmayın, burası çok diktir. Burada taşlar, çakıllar, çakırdikenler var. Şöyle biraz derenin içine doğru gidin, arka taraftaki yamaçtan dolaşarak çıkarsanız daha iyi olur'. Aynen öyle yaptık, bir saat kadar tırmandık, çıktık ve yorulduk. Hafif eğimli bir yerde durduk, hava çiselemeye başladı. Orada oturduk ve torbalarımızdaki yiyeceklerden atıştırmaya başladık, o esnada bulunduğumuz yere atılmış boş bir kola şişesi gördük. Doğasever olduğumuz için 'hangi terbiyesiz bu şişeyi buraya attı' diye söylendik hatta Hikmet Hoca küfür de etti. Ben o sırada, "hocam küfür etmeyin, yerin kulağı vardır", dedim. Hikmet Hocam; 'Kim duyacak ki bizi bu dağ başında' dedi. Derken biraz sonra çok yakınımızdan sesler gelmeye başladı. Biraz daha ileriye doğru baktık ki orada bir keçi sürüsü otluyor ve bir çoban var. Orada ateş yakmıştı, bizi görünce hemen yanımıza geldi, merhaba, dedik. Konuşmaya çalıştık, nerelisin, adın nedir? dedik. Meğer o genç çoban, dilsizmiş. Gelgelelim biz, bu dağ başlarının ıssız olduğunu düşünürüz ama her yamacında/deresinde biri vardır: Ya bir gezgin, ya bir çoban, ya bir avcı, ya da bir köylü.
Günür Karaağaç: Yaban hayvanlarıyla karşılaştınız mı?
Nail Duman: Hiç görmedik. Tırmanmayı sürdürdük ve zirveye çıktık, Kızlan Dağı'nı yarılayınca ortalığı sis bastı ve hiçbir yeri göremez olduk.(Sanırım Kasım ortalarıydı)
Günür Karaağaç: Kızlan Dağı'nın arkasında ne var?
Nail Duman: Anlatacağım, daha tepeye çıkmak için çocuklar ve arkadaşlarla malzeme toplayıp bir ateş yaktık, bir müddet sonra Kızlan' ın zirvesine tırmandık, zirvenin güney yamacı neredeyse 90 derecelik bir eğime sahiptir işte bu eğimin ardına (sırtına) çıktığımızda muhteşem bir doğa olayıyla karşılaştık. Kızlan' ın zirvesindeki bu eğimin aşağısından sert ve soğuk bir rüzgâr, sisle birlikte yukarıya doğru esiyor, eğimin diğer yüzünde (üstünde) ise rüzgâr yok, boş bir düzlük. Fakat rüzgârla beraber zirvedeki ağaçların dallarından şıpır/şıpır sular damlıyor. Ancak bir - iki metre geride bu durum yok, dallar kupkuru. Meğer zirvedeki ağaçların üzerindeki sis, aşağıdan gelen soğuk rüzgârla yoğuşup yağmur haline geliyormuş. Doğanın bu olayına ben canlı olarak şahit oldum. Kızlan'ın tam zirvesindeki bu uç köşesinde.
Günür Karaağaç: Kızlan'ın eteğinde, vadisinde bir de şelale var.
Nail Duman: Şelale öbür tarafta ve daha uzak bir yerde Döğüşbelen taraflarında...
Günür Karaağaç: Kızlan'dan yürüyerek, ilerleyerek nereye ulaşılıyor, Ağla'daki dağlara mı?
Nail Duman: Bahsettiğim tepeye biz dört saatte çıktık, iki saat tırmandık, iki saate de indik ve manzarayı gördük. Zirvedeyken hiçbir şey göremedik çünkü sis vardı ve Kasım ay' ıydı. Oradan ilerleyerek Ağla sırtlarına, oradan da Gökçeova taraflarına doğru gidiliyor.
Günür Karaağaç: Peki, bunca keşif ve araştırma faaliyetiniz içerisinde Sandıraz Dağları'nı önemi itibariyle nereye koyarsınız ve Sandırazlar içerisindeki köylerden de bahseder misiniz?
Nail Duman: Evet, Sandırazlar' a gittik, Otmanlar ve Karaçam Köyleri' ne gittik, Alan, Sazak,Demirli, Akköprü ve Çayhisar köylerine gittik. Yeşilköy ve Pınarköy zaten burada; düzdeler.
Günür Karaağaç: Otmanlar' ın ilerisinde, tam Denizli sınırında Gâvur-Ahmetler, Sorkum ve Karadiken olmak üzere üç tane mezra var. Bunlara ulaşabildiniz mi?
Nail Duman: Oralara gitmedik fakat Otmanlar' dan yukarıya doğru ilerlerken oradaki kömür ocaklarını gördük. Bir de Ekincik'e giderken yolun öbür tarafında sağa doğru bir yol ayrılır, o yolun sonunda bir dağ vardır: Kandil Dağı, o bölgede yaban geyikleri varmış. Ancak bir hafta sonu o tepedeki Gözetleme kulesine çıktığımız halde yaban hayvanlarını göremedik. Çünkü çok erken saatlerde görünüyorlarmış. Oradaki bekçiler söyledi. Onlar da ancak dürbünle uzaktan görebiliyorlarmış.
Günür Karaağaç: Peki, yangın kulelerinden söz eder misiniz, isimlerini sayabilir misiniz?
Nail Duman: Yangın kulelerinin hemen hepsine çıktık. Milas'ta Aksivri ve Ören'in arkasındaki Çökertme olmak üzere Gökçeova' daki Dikencik, Alan' da yangın kulesine, İztuzu' nun arkasındaki ve Köyceğiz'in kuzeyindeki Panguduz sivrisine kadar hepsine çıktık. Sakar yokuşunun arkasındaki kule de dahil. Çiçek Baba Dağı'nın zirvesindeki ya da Eren Dağı'nın arkasındaki tepelere hepsine çıktık. Gökçeova' yı geçtikten sonra ileride 'elli sekiz çatalı' dediğimiz bir yere ulaşılır, buradan sağa dönerseniz Eren Mevkii'ne ve Boyalıdere yoluyla Çövenli' ye, Otmanlar' a kadar gidersiniz. Sola giderseniz Serçe Gediği üzerinden Beyağaç'a çıkarsınız. Yol üzerinden Kartal Gölü' ne de oradan gidilir. Biz bir defasında aracımızı 58 çatalına bıraktık ve öğrencilerle beraber ortadaki yolu takip ederek 2265 metredeki eski yangın kulesi yapısını hatta su deposunu görecek kadar tepeye tırmandık. Bu bahsettiğim yol zikzaklar halindedir ve katır yolu olarak ifade edilir. Arka taraftaki yollar yapılmadan önce kuleye ulaşım katırlarla bu dik yoldan yapılırmış.
Günür Karaağaç: Serçe Gediği' nden söz eder misiniz?
Nail Duman: Serçe Gediği, çok bariz bir yerdedir. Köyceğiz/Beyağaç yolunun üzerinde, tam sırtta. Oradan ilerisindeki 22km Beyağaç'a ait, sonradan asfalt yol oldu. Bizim taraf ise henüz tamamıyla asfaltlanamadı. Ancak yolun alt yapısı tamamlandı. Her türlü araçla buradan Beyağaç'a gidebilirsiniz. 60 km. Ula/Kale yolundan giderseniz Beyağaç 90 km. dir. Ayrıca bu yol tertemiz pırıl pırıl sırım gibi karaçam ormanları ile bezenmiş olduğu için yolculuk çok renkli ve zevkli geçer.
Günür Karaağaç: Her yıl, Ağustos'un son Perşembe'sinde düzenlenen Eren Günü'nü nasıl değerlendiriyorsunuz, halk orada ne yapıyor?
Nail Duman: Halk orada toplanıyor, Eren'in kabrinin bulunduğu yeri çevre köylerden gelenler ziyaret ediyor. Eren'in kabri otuz metre boyunda ve etrafında, aynı hizada, birbirine paralel olarak dikilmiş altı çift/on iki tane dikili taş var. Bu, on iki taş, Orta Asya'dan gelen şamanları temsil ediyormuş. Çocuk dileyen gelinler, evlenmeyi umut eden kızlar, şifa bulacağını dileyen hastalar kabrin etrafında dolanıyorlar ve dualar ediyorlar.
Günür Karaağaç: Kartal Gölü'nü nasıl anlatabiliriz hocam?
Nail Duman: Kartal Gölü, Eren Dağı'nın arka tarafında, Beyağaç'a dâhil ortak bir alandır. Orada da her yıl, Ağustos'un son perşembesi, Beyağaç Belediyesi'nin desteğiyle yemek ziyafeti veriliyor. Ayrıca kamyonlarla yakacak odun getirilir ve oraya dökülür. Oraya toplanan halk, kendine yetecek kadar odunu alır ve orada konaklar, sabahlara kadar ateş yakar, silahlar patlar. Ben de Eren Dağı'nda ve Kartal Gölü'nde hanımla birlikte çadır kurarak birkaç kez geceledim/sabahladım. Özellikle sabahın erken saatlerinde fotoğraf çekebilmek için o çevreleri dolaştım. Kartal Gölü'yle, Eren Dağı'nın arasındaki mesafe yaya olarak 45-50 dakika kadardır. Zaten araç yolu da yoktur.
Günür Karaağaç: Hocam, siz aynı zamanda fotoğrafçısınız. Fotoğraf Sanatı'nı görülen her güzel kareyi çekmek olarak mı değerlendiriyorsunuz?
Nail Duman: Fotoğrafçılık o kadar kolay bir uğraşı değil. Özellikle bu son model cep telefonları çıkınca herkes fotoğrafçı oldu. Oysa fotoğrafçılığın bir açısı var, ters ışığı var, gece çekim tekniği-gündüz çekim tekniği var, gölgesi var, güneşi var. En güzel fotoğraf gölgeli havada çekilir. Ben, lise yılarımda fotoğraf çekmeye başladım, okul masraflarımı fotoğrafçılıktan çıkarıyordum. Isparta'daki 2 Yıllık Meslek Yüksek Okulu Eğitimi dönemimde, Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde de bu mesleği yaptım. Şu anda Ankara DTCF'nin 1977-1982 yılları arşivi bendedir.
Günür Karaağaç: Sandraz insanını nasıl görüyorsunuz ve değerlendiriyorsunuz?