TÜRKİYE'DE YENİ DÖNEM
Prof. Dr. Kemal Kocabaş
Türkiye 1 Nisan sabahı, büyük bir sevinçle "günaydın" dedi. Toplum seçim sonuçlarıyla sevinmeyi unutmuştu, sonuçlar bu anlamda ülkenin geleceği adına umutları çoğalttı. Bugün ülkede ve yakın çevremde umutları artan, gülümseyen yüzler vardı ve yeni bir dönemin kapısı aralanıyordu. Son yirmi yıldır ülkemizde egemen olan özgürlükleri kısıtlayan tek adam rejimine karşı halkımız "hayır" demiştir. Seçimle ilgili ilk yorumum: "Despotizme hayır demokrasiye, özgürlüklere evet" ifadeleriyle olurken kulaklarımda "Dağlarına bahar gelmiş memleketimin" şarkısının tınıları çınlıyordu. 31 Mart akşamı ilerleyen saatlerde seçimlerin net sonuçları ortaya çıktığında sosyal medyada son yirmi yıla ait politik eleştiriler esprilerle, görsellerle yayımlanıyordu. Sevinçler, coşkular sosyal medyayı ve alanları doldururken Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Özgür Özel'in seçim gecesi herkesi kucaklayan konuşmaları sıcacıktı. Sonuçlar, meydanlar toplumun yarısını ötekileştiren, kamplaştıran nobran , kibirli iktidar politikalarına karşı bir duruşun adıydı.
SEÇİM ÖNCESİ TÜRKİYE KOŞULLARI
31 Mart seçimleri daha önceki seçimlerdeki gibi eşit olmayan koşullarda yapıldı. Partili Cumhurbaşkanı seçim gezilerinde halka "oy verirseniz hizmet gelir" anlamında tehdit olarak yorumlanan konuşmaları öne çıktı. Seçim süreçlerinde Cumhurbaşkanın konuşmaları Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin ne denli sorunlu olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Bu sistemde Cumhurbaşkanı ülkenin yarısına hitap etmiyor, onları görmüyor ve empati yapmıyordu. Seçimin son haftalarında bakanların İstanbul seçimlerinde Murat Kurum için meydanlarda olması adalet duygularını, vicdanları zedeledi. Özellikle Dışişleri, Adalet ve İçişleri Bakanının İstanbul ve diğer illerde seçimlere müdahil olması toplumsal geleneklerimizle de örtüşmemişti. Devlet tüm siyasal partiler karşısında tarafsız olması gerekirken, sadece AKP'ye çalışıyordu. Yurttaşlar parti devletinin ne olduğunu bu kez net bir şekilde görebilmişlerdi.
Bu seçimlerde özellikle Yeniden Refah Partisi (YRP) Filistin'de yaşanan acıyla ilgili olarak AKP'nin iki yüzlü politikasını net bir şekilde ortaya koydu. Meydanlarda mitinglerde Filistin için hamaset dolu söylemlerde bulunan AKP'nin İsrail ile sürdürdüğü ticaret ilişkilerini çok açık bir şekilde dillendirdi. Türkiye'nin İsrail ile olan ticaret ilişkilerini bakanları aracılığıyla itiraf etmeleri toplumdaki iktidara karşı güvensizliği daha da arttırdığı çok açıktı. AKP tabanının bu söylemlerden etkilendiği çok açık. İlk kez sandığa giden genç insanların bu değişimin yaratılmasına önemli katkı yaptılar.
Bu seçimlerde AKP Ankara Büyükşehir Başkan adayı Turgut Altınok'un mal varlığı tartışmaları basında, medyada yaygın bir şekilde yer aldı. Ayda 10 bin lira ile geçinmeye çalışan emekliler ayakta kalma savaşındayken sağcı politikacıların çok sayıda tarla, daire sahibi olmaları, servetleri zihinlerde pek çok tartışmaya neden oldu. Altınok örneği ile yerel yönetimlerdeki rant ilişkileri beyinlerde olumsuz algı olarak içselleşti. Altınok'un istemeyerek açıkladığı mal varlığının seçimi kaybetme nedenlerinden biri olduğunun altını özellikle çizmeliyiz.
EMEKLİLERİN ÇIĞLIĞI.
Son iki yıldır ülkedeki yanlış ekonomik politikaların, yüksek enflasyon ve hayat pahalılığın getirdiği koşullara tanıklık ediyoruz. Ülkedeki 14 milyon emeklinin çoğu 10 bin lira maaşla ayakta kalmaya çabalıyor. Emekli sendikaları seçim süreçleri boyunca ülkenin her köşesinde insanca bir yaşam için taleplerini ifade ettiler. Durumları çok kötüydü. Artan ev kiraları, pazarlarda her gün artan fiyatlar onların hayatlarını cehenneme dönüştürmüştü. Televizyon ekranlarına çıktıklarında torunlarına bir şey alamadıklarını ifade ettiklerinde hep içimiz acıdı. Yine çok erken saatlerde ucuz et, ekmek kuyruklarında olmalarını her gün izledik. Siyasal iktidar, yoksullardan yana politika üretemiyordu. Varsıl kesimlere yeni ek vergiler koyup, yoksullara aktaramıyordu. Devletin lüks harcamalarında kısıtlama yapmıyordu. Sınıfsal tercihi yoksullardan yana değildi. Bu seçimlerde emekliler seçimlere damgasını vurdu. Son güne kadar maaşlarına zam beklediler, beklentileri gerçekleşmedi ve onlar da tepkilerini sandıklarda gösterdiler.
SONUÇLAR NEYİ GÖSTERİYOR
Bu seçimlerden CHP, 1977 milletvekili seçimlerinden sonra ilk kez birinci parti oldu. AKP'nin yenilgisini, CHP'nin başarısını tek bir nedenle açıklamak mümkün değil. Pek çok parametrenin bu sonucu sağladığını düşünüyorum. Özellikle CHP'nin büyükşehir belediye başkanlarının Covid ve deprem süreçlerindeki performanslarının, ürettikleri sosyal belediyecilik uygulamalarının bu başarıda önemli rol aldığını düşünüyorum. Özellikle İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun toplumla kurduğu ilişki ağı, ürettiği sosyal politikalar ve iktidar baskısına karşı dik duruşu, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın kırsal kesimlere, yoksullara, öğrencilere yönelik sosyal politikaları oy artışının ve seçim zaferine çok önemli katkı yaptığı açıktır. Bu arada tekrar aday gösterilmeyen İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in kırsal bölgelerdeki çalışmaları, sosyal belediyecilik ve ikinci yüzyılın yerel yönetim anlayışı anlamında çok değerli çalışmalara imza attığını söylemeyi vicdani bir görev sayıyorum. Benzer çalışmaları Muğla, Antalya, Mersin ve Adana büyükşehirlerinde de gördük. Bu kez çatıda ittifak yoktu. Ama ittifak tabanda, vicdanlarda kurulmuş ve sonuç da alınmıştı.
Artan hayat pahalılığı, yoksulluk, siyasi iktidarın eğitimi dinselleştirme-piyasalaştırma çabaları, laik Cumhuriyete yönelik tarikat ve cemaatlerle yaptığı işbirliklerine, onlara kaynak aktarmasına yönelik tüm tepkiler ve 23 yıllık iktidar halkı yormuştu. Yine Anayasa Mahkemesinin kararlarının uygulanmaması, pek çok aydın, sanatçı ve gazetecinin haksız yere tutuklanmaları, yargının siyasallaşması, üniversitelerin yandaş rektörler tarafından yönetilerek susturulması iktidara karşı tepkilerin yoğunlaşma nedenleri olarak karşımıza çıkıyor. Değişim kaçınılmazdı. CHP Genel Merkezinin özellikle İzmir ve başka yerlerde yaptığı atama başkan adaylıkları çok tartışıldı. Bu nedenle yoğun dargınlıkların oluştuğu açıktır. İzmir'deki 300 bine yaklaşık oy kaybının başka türlü açıklanması mümkün değil. Buna rağmen yukarıdaki tüm gerekçelerle ortaya çıkan "dip dalganın" haritadaki kırmızı devrimin yaratılmasına neden olduğunu düşünüyorum.
SONUÇ OLARAK
31 Mart seçim sonuçları CHP ve demokrasimiz için bir başarıdır. İyiden, güzelden yana emekliden, yoksuldan, barıştan, çocuktan, doğadan, kadından yana olan sosyal belediyecilik için önemli bir başarıdır. Sadece kıyı bölgelerinde değil , Anadolu'da pek çok ilin kazanılması önemlidir. Önümüzdeki dönemde tabanda kurulan bu toplumsal ittifakın ve başarının sürdürülmesi büyük öneme sahiptir. Kazanılan belediyelerde halkçı sosyal belediyecilik uygulamalarını yoğunlaştırarak 2028 seçimlerine hazırlanmak önemli bir görevdir. O nedenle CHP'de kuralların uygulandığı, yoldaşlık hukuku ve liyakatın öne çıkarıldığı katılımcı bir anlayışın içselleştirerek uygulanması en önemli dileğimdir. Bu seçimlere çok farklı adlarla giren sosyalist partilerin aldıkları oy beklentilerinin çok altında kaldı. Önümüzdeki dönemlerde sosyalistlerin birleşerek-dayanışarak seçim ittifakı yapmalarını artık hayat dayatıyor. 2028 seçimlerinin ülkenin aydınlık geleceği için tarihsel bir öneme sahip olduğunu unutmadan kazanımları çoğaltmak laik-demokratik Cumhuriyeti yeniden yapılandırmak önümüzdeki dönemlerin en önemli görevi olmalıdır. Son söz şair Metin Eloğlu'da: "Hadi uyan/ Aydınlığa çık da çil gözlerin ışısın/ İlkyazlar sıcağı biriksin yüreğine/ Yoksul olsan da uyan / Garip olsan da uyan/ Madem ki güzelsin, güzeli yaşatmak için/ Madem ki iyisin, iyiliği yaşatmak için/ Madem ki umutlusun, umudu yaşatmak için"