YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ VE HASAN-ALİ YÜCEL RÜZGARI

YENİ KUŞAK KÖY ENSTİTÜLÜLER DERNEĞİ VE HASAN-ALİ  YÜCEL RÜZGARI

“…Hasan Ali Yücel bir kent çocuğuydu. Tanıyanlar da bilirler, babam bir şehir çocuğuydu. Alaturka sever, şiir sever, insanlarla sohbet etmeyi, yani eski anlamıyla meclis-i ara bir insandı. Ama aynı zamanda, insan olma meselesini kendi halkının insan olma meselesini bütün olarak görecek kadar da geniş yürekli ve vicdanlı, bilinç sahibi bir insandı. Yani bir insanın kendi başına bir insan olamayacağını kadar bir hafsala genişliğine sahiptir…”  Can YÜCEL

Prof. Dr. Kemal Kocabaş

            Hasan-Ali Yücel (1897-26 Şubat 1961),  Cumhuriyetimizin aşılamayan, aydınlık, hümanist  Milli Eğitim Bakanı...Öğretmen, maarif müfettişi, Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü, Orta Öğretim Genel Müdürlüğü, İzmir Milletvekilliği ve 1938-1946 tarihleri arasında  tüm bu birikimlerle taçlandırılmış ışık saçan Milli Eğitim Bakanlığı.  Yücel, yazdığı ders kitapları, eğitim ve kültür  dünyamıza yaptığı katkılarla, ülkemiz insanlarının evrensel dünyaya açılımını sağlayan 64 yıllık onurlu bir yaşama imza atmıştır.    Hasan-Ali Yücel’in aramızdan ayrılışının 57. yılında Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED)  “İzmir, Denizli, Mersin, Eskişehir, Bursa, Manisa,  İstanbul”  şubelerimiz düzenledikleri etkinliklerde  konuklarıyla ve katılımcılarla Hasan-Ali Yücel’in yaşam öyküsü üzerinden Türkiye’yi, eğitimi ve geleceği, laik, demokratik, bilimsel eğitimi  konuştular. Şubelerimiz, ülkede adeta Hasan-Ali Yücel rüzgarı estirdiler.  Hasan-Ali Yücel ve İsmail  Hakkı  Tonguç, inanç ve tutkuyla  yoksul köy çocuklarının hayatları değiştiren, onların ufuklarında aydınlık pencereler açan Cumhuriyet eğitim devrimcileridir. YKKED imecesi,  onları günümüze ve geleceği taşımaya, ülkenin aydınlık geleceğine yönelik emeklerini saygıyla selamlamaktan  onur duymaktadır.

            Yücel, İstanbul’da 1901 yılında, dört  yaşındayken  din eğitimi veren bir okulda eğitime başlar. Bu süreci “Bir taraftan öğretme usulunun ilkelliği, diğer taraftan ne yaptığımızı ve ne okuduğumuzu hiçbir suretle bilmeyişimiz, küçük yaşta zekamızı ezmek, bilincimizi karartmak için yeterli sebeblerdi.” ifadeleriyle değerlendirir. Bu yorum,    günümüzdeki eğitimin dinselleştirilmesi ile ilgili yoğun çabaya karşı pedagojik bir yanıttır.  “Zekanın ezilmesi”  demek çocuğun doğuştan getirdiği yetileri kullanamaması anlamına gelmektedir. Yücel, 24 Temmuz  1908’de 2. Meşrutiyet ile tanışır. O süreci de  “Artık ben hürriyetin ne olduğunu anlamıştım. Sıra anlatmaya gelmişti. Önüme gelene ne olduğumuzu, hürriyetin ne manaya geldiğini açıklamaya başladım”. Osmanlı’dan Cumhuriyete geçiş sürecinde çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde Yücel için “hürriyet” kelimesi bir yaşam biçimi olur ve düşünsel iklimi şekillenmeye ve o yaşlarda kendini yaratmaya başlar.  Önce hukuk, daha sonra felsefe eğitimi alan Yücel 1921 yılında iyi yetişmiş genç bir öğretmen olarak İzmir Erkek Öğretmen Okulunda öğretmendir. 2 Şubat 1923 İzmir’de Mustafa Kemal’in halka açık yaptığı bir toplantıda “Gelecekte bilim-kültür hayatımızda medresenin yeri ne olacaktır? Bugün fosil mevkiinde bulunan medresenin irfan hayatı bundan sonra nasıl olacaktır? Zatı alileri bu hususta ne düşünüyor, bunu öğrenmek istiyorum?” şeklindeki sorusu Yücel’in Mustafa Kemal ile ilk buluşması olmuştur. 1923’teki arayış ile, 2018’deki arayışın tezatlığı açıktır…

            Cumuriyetin eğitim  bakanları 1926-1929 Mustafa Necati, 1931-1933  Dr.Reşit Galip, 1936-1938 Saffet Arıkan, 1938-1946 Hasan-Ali Yücel hep birbirlerini tamamlamışlardı. Cumhuriyet Eğitim devriminin bütünselliğini aynı inanç, duygu ve heyecan ile taşımışlardı.  Mustafa Necati, Cumhuriyet Eğitim Devriminin çatısını kurmuştur. Yücel, Necati’nin bakanlığını “Necati’nin eğitim bakanlığına atandığını duyunca  sönük ve paslı eğitim  ufuklarımızda beklediğimiz günün doğduğuna inandık. Onun bakanlığa geçişi bütün emellerimizin hakikat olacağı devrin başladığını göstermektedir” ifadeleriyle genç bir eğitimcinin duygu dünyasını yansıtıyordu.  Dönemin önemli tanıklarından Rauf İnan,  Yücel dönemini  ve bütünselliği “…Necati’den  yedi yıl sonra Milli Eğitimde geniş gelişme ufukları açan Saffet Arıkan’la ondan sonra gelen Hasan Ali Yücel’in büyük başarılarında  Necati’nin payı vardır. Onlar, Necati’nin müsteşarı Nafi Atuf Kansu’nun yardımıyla buldurulup bakanlığa aldığı değerli kişilerdir” ifadeleriyle bize taşır.  Yaşar Nabi Nayır’ın “Hasan Ali Yücel aklıyla Batı’da, gönlüyle de Doğu’da bir düşünürdü” olarak değerlendirdiği Yücel, 1930’lu yılların başında  Mevlana’nın Rubaileri, Goethe, Bir Dehanın Romanı ve Türk Edebiyatına Toplu Bakış…” başlıklı kitaplarını yayınlar.

            Hasan-Ali Yücel,  1938-1946 arası “İlköğretim, Halk Eğitimi, Köy Eğitimi, Sanat Eğitimi, Teknik  Eğitim, Güzel Sanatlar, Yayın, Yüksek Öğretim Seferberliği” ve pek çok alanda önemli çalışmalara imza atmıştır.  Bunlardan en önemlisi şüphesiz İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç ile beraber ürettikleri ve evrensel eğitbilim dünyasına armağan ettikleri kazanım,  Köy Enstitüleri aydınlığıdır. Bu kazanımın arkasında Cumhuriyet Eğitim devrimine inanç ve tutkuyla bağlı yurtsever iki aydının yaşamlarının örtüşmesi, ortak aklı hayata geçirmeleri önemli dinamiktir. CHP içi ve TBMM’nde dengelerde  Yücel, uygulamalarda ve enstitülerin kuramının oluşturulmasında Tonguç işbirliği içinde enstitüleri var etmişlerdir.  1936 Eğitmen Kursları deneyiminin yarattığı olumlu çıktılar, Köy Öğretmen Okulu deneyimi ve Tonguç’un “Canlandırılacak Köy” projesi Yücel’in 17 Temmuz 1939 tarihinde yapılan 1. Maarif Şurasındaki söylevi; “…Memleketimizde okuma yazma öğrenmemiş tek vatandaş bırakmamak için alınması gereken acil tedbirler vardır… Köy öğretmenini, köyde doğmuş, büyümüş, köy hayat şartlarını yakından duymuş gençler arasından seçip köy hayat şartlarının canlı olarak yaşadığı öğretmen okullarında yetiştirmeyi prensip olarak ele almış bulunuyoruz…” enstitülere giden önemli bir kilometre taşı olmuştur. “Biz imamın yerine devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik. İşte köy enstitüleri fikri böyle doğdu”. ifadeleriyle Yücel düşüncelerini paylaşıyordu. Aynı yıl içinde 1-3 Mayıs tarihleri arasında “Birinci Neşriyat Kongresi” yapılarak aydınlanma ve kültür devriminin tuğlaları üst üste konuyor, Mustafa Kemal 1940’lı yıllara taşınıyordu.

            2018' de ülkenin içinde bulunduğu ağır koşulların izlerini  Yücel'in 1946 seçimleri öncesi   bakanlıktan ayrılmadan  önceki gözlemlerinde görebilmekteyiz. Yücel gözlemlerini: “…DP’nin yaptığı propagandaları görüp dinledikçe endişe ediyorum. Çünkü demokratik bir parti propagandası değildi. Yer yer gericilik tahrik ediliyordu. Atatürk ve eserlerini yıkmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlardı. İnönü’ye bu demokrasi filan değil, düpedüz gericilik dedim. Fakat İnönü çok partili demokrasi rejimine gönül vermişti bir kere… Politikadan ayrılmaya karar vermiştim…” şeklinde aktarır. Yücel, 1946-1961 arasında yazmaya, düşünmeye, düşüncelerini söylemeye devam eder.  Ülkedeki gelişmeleri endişeyle izleyerek "Şimdilerde  cemiyetimiz eski'ye pek daldı. Bugünden üzüldükçe, gerilere gitmeye, saadet devirlerini, tarihe karışmış anlarda aramaya pek düştü. Bu gidiş ve arayış, bizde tarih bilincini uyandırıcı bir tecessüs hissinden ziyade sıkıntılı ruhlar için bir nefes alma, sığınak bulma duygusu oldu. Bu fena!... Bu fena!.. Çünkü geride yaşayarak ileri insan olma imkânlarını azaltmaktadır. Eskiyi ve geçmişi bilme başka, eskide ve geçmişte yaşama başka şeydir. Ölmüş günlere bağdaş kurarak, ses hızını geçen uçak devrinde mazi afyonkeşliği etmek, uyumak değil, ölmektir. Ölemeyiz, yaşamaya mecburuz." ifadeleriyle günümüze yönelik hala geçerli olan uyarılarını onurla yaptı.

                        Yücel, Cumhuriyet tarihimizin  aşılamayan milli eğitim bakanıdır.  Tüm uğraşı ülkenin dağlarında, bayırlarında kendi kendine açıp solan  çiçeklerin bırakılmamasına  yönelik ilerici-hümanist bir eylemdi.Yücel, oğlu Can Yücel'in deyimiyle çağın en güzel maarif müfettişiydi. Unutulmadı, unutulmayacak. Anısına saygıyla..

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI