ÇAĞIMIZDA "YUNUS EMRE" OLABİLMEK !?

 

Bereketli Anadolu topraklarında '13'ncü Yüzyıla' damgasını vuran bu doğa ve din yorumcusu, bu gönül adamı ve en unutulmaz Türk ozanı Yunus Emre, tam sekiz yüz yıldır okuyan-düşünen-duygu dolu insanlarımızın aklından ve kalbinden hiç silinmemiş, her geçen yıl daha da sevilip, sayılmıştır!..

Arap Yarımadası'nda Müslümanların baş belâsı olan ve cehalet abidesi 'Ebu Cehil' için şöyle demişti: "Kara taşa su koyarsın/ Elli yıl ıslatır isen/ O taş yine kaskatıdır/ Hünerli taş olur değil!..// Taştan çıkar türlü sular/ Ayağında neler pişer/ Cahil gönül taştan beter/ Yola gelmez, gelir değil!..// Boz yapalak devlengece/ Ekmek verme gündüz gece/ Onun işi köstebektir/ Salıp ördek alır değil!.."

Eğitime ve ilime çok önem veren, bütün şiirlerinde bunu vurgulayan Yunus Emre; "Kuru iken yaş olduk/ Ayak iken baş olduk/ Kanatlandık kuş olduk/ Uçtuk elhamdülillah!.." diyerek, sadece bunun da yetmeyeceğini, nefis ve tok gözlü olunması gerektiğini de anlatmaktadır.

Çok mütevazı yaşayan, paraya pula, mala mülke hiç hevesli olmadığını bildiğimiz Yunus Emre, aynı zamanda Arapça ve Farsça'yı da ana dili bilen bir bilgeydi!.. Okumuş cahiller için bu konudaki şu şiiri unutulur mu: "İlim, ilim bilmektir/ İlim, kendin bilmektir/ Sen kendini bilmezsin/ Ya nice okumaktır?// Okumaktan murad ne/ Kişi Hak'kı bilmektir/ Çün okudun bilmezsin/ Ha kuru bir ekmektir!..// 'Okudum, bildim' deme/ 'Çok tâat kıldım' deme/ Eğer Hak bilmez isen/ Abes yere yelmektir!.."

Bizde tarihi gerçekler, -arşiv tutma özelliğimiz pek olmadığı için- ya birileri tarafından saklanır, ya yanlış anlatılır, ya da birilerinin şahsi menfaatlerine göre yorumlanır. Örneğin: Bir iddiaya göre bu koca Yunus Emre tüm Anadolu'yu garibanca gezip, doğru bildiklerini çevresine yayarken, bir gün yolu Konya'ya düşer. Namını çok duyduğu Hz. Mevlâna Celâleddin-î Rumî'yi ziyaret eder, onunla tanışıp, fikir alışverişinde bulunmak ister. Ancak, saraylar içinde yaşayan Hz. Mevlâna, bu gezgin derviş Yunus Emre ile birlikte olmak istemez, onun bu tok gözlülüğü ve mütevazılığından pek hoşlanmaz, biraz da kıskandığı Yunus Emre'yi kapıda karşılayıp, ona aynen şöyle der: "Hoş geldiniz gönüller sultanı, halkın sevgilisi Yunus Emre!.. Seninle uzun uzun oturup muhabbet etmek isterdim, ancak benden ziyade, sana ve senin sözlerine ihtiyacı olan Anadolu halkımıza gitmeli, onları aydınlatmalı, daha çok onlara faideli olmalısın!.. Senin yerin bu koca dergâhlar değil, Anadolu köylükleridir!.." diyerek, onu nazikçe överek kendisinden uzaklaştırmıştır!..

Bu iddia doğru mudur, bilemiyoruz? Dedim ya, biz Türkler biraz arşiv tutma özürlüyüzdür ya? Elimizde bir belge olmadığı için bu iddiayı ortaya atana da, yalanlayana da aynı mesafede durmak zorundayız. Yunus Emre'nin; "Dört kişidir yoldaşım/ Vefakâr arkadaşım/ Üçüyle hoştur başım/ Birine küsüp geldim!..// Ol dördün birisi can/ Biri din, biri iman/ Biri nefsimdir düşman/ Anda savaşıp geldim!.." şeklindeki şiiri, bu ziyaretten sonra yazdığı söylenir. Birileri de, bu şiirin 'Hoca-Derviş' anlaşmazlığına ait olduğunu söylerler. Bunun sebebinin ise, "Hoca'nın ikilikte, Derviş'in ise vahdette oluşu yüzündendir!.. Dervişler âşıktır, Hak'tan başka hiçbir şeyi gözleri görmez" derler.

Neyse. Bugünlerde ülkemizde geçim derdi ve kavgaların katsayıları tavana çıkmışken, Yunus Emreli o güzel gönül yıllarını biraz anımsatmak istedim. O yemyeşil, güzel ve bâkir Anadolu yıllarında siz de yaşamak istemez miydiniz? Cahit Sıtkı Tarancı rahmetli 'Memleket İsterim' şiirinde ne diyordu: "Memleket isterim/ Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun/ Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun!..// Memleket isterim/ Ne başta dert, ne gönüllerde hasret olsun/ Kardeş kavgasına bir nihayet olsun!..// Memleket isterim/ Ne zengin, ne fakir, ne sen-ben farkı olsun/ Kış günü herkesin evi-barkı olsun!..// Memleket isterim/ Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun/ Olursa bir şikâyet, ölümden olsun!.."                           Sakin KOŞAR.                      

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI