10 ARALIK NEDİR?
Onunla yedi yıl önce bugün Milas dağlarında karşılaşmıştım. Ömrünce şehir yüzü görmemiş ayakları artık yorgun bedenini taşımakta zorlanıyordu.
- Bir yardımcı gerek sana, dedim.
- İstemem, dedi. Bunca ömrümde kimseden yardım istemedim.
- Bugün İnsan Hakları Günü, dedim.
O da ne dercesine yüzüme baktı. Şirden mayasından yaptığı peynirlerden bir topak çıkardı.
- Bunu çarşıda pazarda bulamazsın, ye afiyet olsun, dedi.
O an yüzünde gördüğüm haz, usta bir ressamın yenice bitmiş bir tablosu karşısında duyumsayacağı hazdan daha az değildi.
Bugün yine bir Dünya İnsan Hakları günüydü.
Gazze'de çocuklarını İsrail bombardımanlarına kurban veren Evra kadın da duymamıştı böyle bir günün varlığını. Van'ın Çatak köylerinden sekizinci çocuğunu doğurmak için hastaneye kaldırılan 25 yaşındaki Berfin gelinin de Hanya dağlarında zeytin toplayan Baba Stavros'un da böyle bir günden haberi yoktu.
Washington'da bir gökdelende güzel giyimli hanımlar beyler İnsan hakları üzerine nutuk çekerken, aynı saatlerde CİA ajanları Caracas'ta ülkenin stratejik bir kuruluşuna böcek yerleştirmekle meşguldüler.
Tanzanya'nın altınları, Arjantin'in gümüşü, Şili'nin bakırı uçaklarla gemilerle kuzey yarımküredeki bazı ülkelerin albenili şehirlerine yol alırken yerli halklar birbirlerinin kökünü kazıyabilmek için ; siyasiler koltuklarını kaptırmamak için kıyasıya savaşmaya devam ediyorlardı.
Hani ya 75 yıl önce bugün Milletler birleşmiş, İnsanlığın çektiği acılar son bulsun diye bir bildiri yayımlamışlardı.
Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlardı.
Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken farkı gözetilmeksizin bildirgedeki bütün haklara sahipti.
Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardı...
Hiç kimse, kölelik ya da kulluk altında tutulamaz; her türden kölelik ve köle ticareti yasaktı.
Hiç kimseye işkence ya da zalimce, insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele ya da ceza uygulanamaz.
İyi de bunca yıl sonra önceki akşam Paris'in, Berlin'in, Londra'nın ortasında birilerini rengiyle çağıran adamlar uzaydan mı gelmişti?
Ya Akbelen'de, Dikmece'de, Cerrattep'de, Kazdağları'nda, Akkuyu'da, Bergama'da ... topraklarına el konulan insanların hakları kimlerden sorulmalıydı?
Apartheid, assimilation, discriminasyon, enflasyon, lobi, dış güçler, otokrasi, nepotizm.
Beynim onca kavram arasında dev dalgalarda tek kürekli sandal gibi sallanırken anlıyorum ki şiire sığınmaktan başka umarım yok.
GÜNEŞ KİTABI'NDAN BİR SAYFA
Kalk, dedi,
Işık kanatlı bebek.
Bir elinde itiraflar kitabı,
Ötekinde mürekkebi günahların.
Sinagoglar dolusu mezmur,
Katedraller dolusu arya,
Camiler dolusu ilahi
Ve dingin ayaklarının hikâyesi
Bir pagoda duvarında Buda'nın.
Elbette şairim,
Önsezisiyim aysız gecelerin
Ve suskun volkanların ayartıcısı
Okunmuş ve okunacak
Tek ebedi kitabı ben bilirim:
Güneş Kitabı, İnsan Suresi, sayfa 2000
"Yağmur yılları, buz yıllarına dönüşür;
Kurur çatlarken tohum,
Kalplere kilit vurdukça insan."
Şömine karşısında
Rahat mı rahat bir adam
Koltuğuna gömülmüş
Gece yarısını haberlerini dinliyordu:
Borsa, kredi, altın
dolar, faiz, kriz...
Magrip'ten - Maşrık'a
Sam yelleri esiyordu
Bağdat Basra yolları
atom santralleri,
zirveler bilmem kimle kimin...
Yas tutarken analar,
Yeni oğullar cepheye gidiyordu.
Güneş Kitabı, İnsan Suresi, sayfa 2000
"Duvar ki mülkiyet belgesidir;
Korurken insandan
Tutsak eyler kendine insanı"
Son haber açlık üstüneydi.
Afrika'da, uzak Asya'da
Binlerce çocuk,
Bir lokma aşa
Ve bir yudum suya muhtaç,
Kefensiz gömülüyordu.
Birden açlığını anımsadı adam,
Doğrulup koltuğundan,
Şarapta bekletilmiş
Biftek istedi aşçısından.
Dokunup tuşlara
Çekildi dünyasına
İlk lokmasını atarken ağzına
Üç kez "Çok şükür!" dedi tanrısına.
Güneş Kitabı, İnsan Suresi, sayfa 2000
"(Oysa) biz onların gözbebeklerini
Kendini görmeyip
Başkasını gören yap(mış)tık."
Şiir, evvel zamandaydı diyorum
Mitti, efsaneydi, masaldı
Saksıda Afrika menekşeleri
Akvaryumda balık, kafeste kuş
Şam fıstığı, Şiraz gülü,
İnsan olmaya şunun şurasında
Kaç güneş yılı var?