Bizim denizcilerimize göre ocağın son haftası en zorlu fırtına günleridir. Hele bir Ayandon fırtınası vardır ki bu günlerde denizciler zorunluluk olmadıkça limanlardan demir almak bile istemezler.
Ben coğrafyaların ulusların kaderini belirlediğine inanırım. Belki bu nedenle bu günlerde toplumsal duyarlılıklarım bir kat daha artar.
Bugün Uğur Mumcu ve Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 4 koruması ve şoförünün katledildikleri günün 32. yıldönümü.
26 Ocak, Türkiye'nin Los Angeles Başkonsolosu Mehmet Baydar ve Konsolos Bahadır Demir Ermeni terör örgütü ASALA tarafından öldürülmüştü.
28 Ocak, Mustafa Suphi ve 14 yoldaşının katledildiği gün.
31 Ocak, Atatürkçü Düşünce Derneği ve Türk Hukuk Kurumu Başkanı Prof. Muammer Aksoy, evinin önünde kurşunlanarak öldürülmüştü.
6 Şubat 2023 bir ulusun yaşayabileceği en büyük felaketlerden birini yaşadık. Resmi kayıtlara 53 bin insanımızı yitirdik.
Ne yasımız dindi ne alıcı kuşları başımızın üstünde dönmekten vazgeçti.
Ya biz yanlışlarımızdan, bencilliklerimizden, açgözlülüklerimizden, çıkarcılıklarımızdan vazgeçtik mi?
Ders aldık mı ders?
Yüreklerimiz iki gündür akıl almaz bir yangın felaketinde yitirdiğimiz 78 canın acısıyla kavrulduğuna göre...
Peki şimdi bir Allah'ın kulu bana ,"Bu sondu." diyebilir mi?
Tüm bu yaşananların nedenlerini düşünürken 27 Ocak 1954'ü bir kez daha sorgulamadan edemiyorum. Çünkü o gün, Cumhuriyetin en değerli aydınlanma projesi Köy Enstitüleri kapatılmıştı.
O okullar, köy çocukları buralarda yetişip köylere dağılsın; bu halkı, aklın ve bilimin ışığıyla aydınlatsın; sanatın güzel duyusuyla ruhlara dokunsun; insanımıza üretimi öğretesinler diye kurulmuştu.
İstemedi işbirlikçiler.
Korktu, "akıl ve bilim" düşmanlığından beslenenler.
Telaşlandı, bu halkı bindiği at gibi gören mütegallibe.
Bu halk kuldu, ırgattı, müritti, cemaatti.
Bu halk, uşaktı...
Bu halk hep inanan, hep sanan, zanneden; ama asla sormayan, sorgulamayandı.
Sömürgecilerin bu yurdu sömürebilmesi, beylerin rahatı ve efendilerin saltanatı için öyle kalmalıydı.
İşte o yüzden enstitüler kapatılmalı, sanatın içine tükürülmeli, cahilin feraseti övülmeliydi.
Ve kim ki bu halka ışık tutar, derhal katledilmeliydi...
Devletimizin ve ulusumuzun hayatın her alanında ayandon günlerinden geçtiği ne yazık ki bir gerçek.
Her fırtına gibi bu günler de geçecek, denizler sakinleşecek; bahar yeniden gelecek. Bu halk demokrasi, adalet, özgürlük ve hoşgörü ikliminde huzuru ve mutluluğu eskisinden çok daha özümseyerek yaşayacaktır.