BAHARA ÖVGÜ

-  Şimdi neredeyiz?

-   Güvercinlik...

-   Şu, mezarlığı olmayan köy mü?

-   Evet

Çamlar arasından inerken deniz, el ediyor: Fettan, uçuk, mavi. Daha yüzüme tuzu değmeden, aramıza evler giriveriyor: Beyaz; ama saf değil.

İnat bu ya, ulaşacağım o maviye.

"Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor.

Ağzımın kemiğinde dağınık bir şiir tadı."(Ülkü Tamer)

Bazı yerlerin adları ne de yakışıyor kendisine. Arabayı sağa çekip duruyorum. Denizle aramda salkım saçak mimozalar. Lepiska saçlı bir kız mı bu? Dalları aralayıp bakıyorum. Onları hatmetmeden "sarı"nın şiirini kim yazabilir ki?

"Canımı yoluna koydum mimoza çiçeğim

Kanatlanıp göğe uçma sevdiğim

Avcın değilim ki senin kaçma sevdiğim"(Volkan Konak)

Akordeon sesine eşlik edebilecek en uygun saz hangisidir acaba? Aklımı uçuruyor bir kuş sesi.

Pat pat pat..

Bir balıkçı motoru geçiyor. O gelende, ben gidendeyim; ikimizin de kendi menziline yönü. Ya güvercinlerin menzili neresi?

Sol yanım, alkım bahçesi. Filizi yeşil, defne, mersin kokusu. Şu, peşinci tüccar misali yamaçlara kaykılmış katırtırnaklarına ne demeli?  Varıp sandal ağacından kendime bir borazan yapsam.

Borazan, çan, çıngırak, kampana ve Pan.

Şimdi uyanma zamanı.

Bu dağlar denize neden bu denli yakın?

-  Hiişşşt dikkat edin! Denize düşeceksiniz. Siz, yüzme de bilmezsiniz. Boğulursunuz. Yuvasız kalır sonra kuşlar. 

"İçime çektiğim hava değil gökyüzüdür" (Ülkü Tamer)

"Gu guk, gu guk"

Durup kulak kabartıyorum. Yinelemiyor ötüşünü.

Yanılsama.

Nereden geldiyse yanı başımda bitiveriyor. Saçları bal köpüğü; alnı gün kesiği.

 - Gelmiyorlar kaç yıldır, diyor. Siz şehirliler yüzünden her şey allak bullak oldu.

 Ahir ömrümde hep köylü diye eleştirilmiştim. Demek ki ben de şehirli olmuşum. Bulutlar, benden bu yüzden mi kaçıyor yoksa?

Şehir.

 Saksı çiçekleri ne kadar anlatır mevsimleri bize? Yapraklarını dökmüyor diye palmiye dikiyorlar bulvarlara. Ah ah, bilmezler mi dalsız budaksız ağacın gölgesi olmaz. Ha bencil adam, ha gölgesiz ağaç.      

Eskiden, sazlardan kamışlardan çardak yapardı yol kenarına. Çardağın köşesinde bir küp, öteki köşesinde bir yalak su.  Susayan kurt kuş, insan kana kana su içerdi. Kimi görse  "Merhaba!" derdi. Sesi, dağlarla kucaklaşan su seslerine benzerdi.

- İnsanlar hanemize değil, sevgimize gelir; Kuşlar, kurtlar; sinekler arılar suyumuzu değil sevgimizi içer.

Bir ses çalındı kulağıma:

Guk guk, guk guk, guk guk!

-  Üç kez öttü, eminim bundan.

 -  Çocukluğunda da böyleydin sen: Aksi, inat. Onlar kışı burada geçirmek zorunda kalan guguklar.

Guguklar, yumurtalarını ağaç gövdelerine yuva yapan başka kuşların yuvasına bırakırlar. Yavru çıkar, emanetçi anne, öz yavrusu niyetine besleyip büyütür onu. Ama yuvanın ağzını kendi cüssesine uygun açtığı için birden büyüyen yavru, yuvada sıkışır kalır. Çıkamaz dışarı. Güz gelir, tüm göçmen kuşlar, göç ederken emanetçi anne, burada kalır, bütün kış yavruyu besler. Havaların bir ısınıp bir soğuduğu bu günlerde kendi yazgısına tutsak guguk öter.

-   Bir çaresizliğin ötüşüdür o. Kulak ver hele, o seste acının mayalandığını hisset. Aksi takdirde sen de aldanırsın.    

İçimdeki gökyüzü yırtılmış; yüreğim magmasını savurmaya hazır.

Sırtıma yüklenip dağları, çöktüm bir kayanın üstüne. Kayada sayısız çukur. Çukurlarında su birikintileri. Birikintilerin aynasında mimoza. Bir kuş konmuş mimozaya: Gözleri cemre sıcağı.

-  Bahar uzaklarda değil, diyor ve ekliyor. Yüreğine bak.

Sözlerinin anlamına yetişmeye çalışıyorum: Derin, yüksek ve kıvrımlı.

-  Yürek dediğin rengin, ışığın ve sesin yediverenidir. Bilirsen bunu, bu dağlar neden sarp, 

bu deniz neden derin, bu rüzgâr neden savuruyor erik çiçeklerini anlarsın ve yakınmazsın.

Guk guk guk, gu guk guk, gu gu guk.

Bir senfoni sanki.  Geldiler. Adım gibi eminim bundan.  

-   Bahar dallarına yürüyen su gibi olmalı sevgi.

 Bahara, kilitleniyorum birden.

 -   Kilitsiz anahtar ne işe yarar? Ya anahtarsız kilit? Hadi açtın kapıyı. Yüreklerdekini görmek için gören göz gerekmez mi? Kilit, bizi, bizle sınırlar.

-  Kilit dost içindir, düşman için değil" diyen atalarımız kilitli yürekler için ne düşünmüşlerdi acaba?

"Çekiver ipini yürek mandalının

  Açılsın  düşler, gülüşlerevin"

 Yürek mandalımızı çekivermek öyle ha deyince yapılacak işlerden mi?  

     ***

Bugün 11 Mart.

11 yıl önce bugün, sözüm ona gezi direnişçisi diye vurulan Berkin Elvan çocuk gönüllere gömülmüştü.

Bugünlerde büyüklerimiz kırk yıldır bu ülkenin iliğini kurutan terörist başından medet umarak toplumsal barış peşinde koşuyorlar.

İyi de ellerine silah almamış Osman Kavala başta olmak üzere gezi tutuklularını neden anımsayan yok.

Kınıyorum, üzülüyorum, yakıştıramıyorum.

Barış elbette.

İnsan, yaşadığı coğrafyaya benzer.

Elbette huzur ve güven içinde yaşamak en çok bu coğrafyaya yakışır. Çünkü bu coğrafyanın hamurunda sevgi var, hoşgörü var, paylaşma var. Bu dağ, bu deniz; bu çalılar, otlar ve ağaçlar, bu kuşlar, böcekler ve insanlar birbirlerini tamamlayarak yaşar bu topraklarda. Baharın böyle günbalı da olması bundandır.

" Sen kendinden ayrıysan

 Bana nasıl yakın olasın?

 Sen sana var önce,

 Tut elinden kendinin

 Ben sana çoktan gelmişimdir."

"Cleanse and call back thy spirit, let not a stain remain" ("Ruhunuzu arıtın ve geri çağırın, bir tek leke kalmasın" -Kipling.

Bu bahar ucunda, yüreği kinin, öfkenin, garazın, hırsın batağında debelenen insanlığın buna inanılmaz gereksinimi var. 

HAT

YAZARIN DİĞER YAZILARI