BANT DARALTMIŞLAR
İnce ama keskin fark:
"Deprem sınır tanımaz." dedi dostum.
"Ama göçükler, yıkımlar iyi tanır." deyip ekledim:
"Lavlar da sınır tanımaz; ama yangınlar tanır. Bulutlar da gökyüzünde sınır bilmezler. Ama yağmur, nerede sel olup akacağını; kar nerede çığa dönüşeceğini çok iyi bilir."
"İnşallah", "maşallah", "Allah Korusun" dilekleriyle kendisini hayat sorumluluklarından kurtardığını sanan; her felaketten sonra "Allah'tan" deyip suçu Allah'a atarak yaşayanlara sözümüz şudur:
Doğa senin çizdiğin devlet sınırlarını bilmez; ama kendi sınırlarını iyi bilir. Sen, "Haddini ve sorumluluklarını bil!" yeter.
***
"Çıkar bakayım Telefonunu" başlıklı yazımda da değinmiştim.
Bugün cep telefonlarımız sayesinde dünya avuçlarımızın içinde.
İletişim alanı içinde olduktan sonra dünyada olup da ulaşamayacağımız hiçbir bilgi yok.
Bir akademisyen Tokyo üniversitesindeki bir makaleye, bir aşçı Meksika mutfağındaki bir yemek tarifine anında onun sayesinde ulaşabiliyor.
Sizin hastalığını teşhis edebiliyor. Dahası olası hastalıklarınız konusunda sizi uyarabiliyor. Bahçenizdeki bir sebzenin fotoğrafını çekip gönderdiğinizde birkaç dakika sonra bitkinizin ne tür besine ihtiyacı olduğunu söylüyor.
Üstelik yabancı dil bilmesine de gerek yok. Çünkü o size dünyanın 103 dilinden neredeyse hatasız çeviri yapabiliyor.
Eğer kullanmasını biliyorsanız o aygıt, doğal afetlerde cankurtaran bir sürü program var.
Biz, "Gördüğü Antep, yediği pekmez." teyzelerin, amcaların gençlerimizi inciten "Çıkar bakayım telefonunu!" cahilliğine üzülürken meğer balık baştan kokmuş da haberimiz yokmuş.
Biz dünyanın en pahalı internetini sattıkları halde depremde baz istasyonları işlevsizleşen GSM operatörlerini kınarken meğer beterin beteri varmış da haberimiz yokmuş.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, TV kanallarından birinde kendisine sorulan;
"Depremde neden bant daraltma yapıldı?' sorusuna;
"Gerekli bir durum vardı ki, yapıldı. Sonuçta yapılması gereken konuydu. Teknik olarak izahı vardı. Olağanüstü bir afet durumu var. Orada böyle bir şey yapılması gerekiyordu demek ki." yanıtını veriyor.
Aslında gazeteci buna bağlı olarak "İnsan hayatından daha gerekli olan neydi?" diye kibarlığından mı sormadı bilmem.
Bakan Bey, deprem sonrası bant daraltıldığında göçükteki insanların sesini duyurma için "Sesimi duyan var mı?" çığlığından başka şans bırakmadıklarını unutmuş olabilir mi?
Bırakın bakan olmayı, sıradan bir mürekkep yalamış biri bile; "Göçükteki insanların yardım çağrısı yapabilmesinde, onlara ulaşmada, yaralıların hastanelere taşınmasında, yardım kuruluşlarının eşgüdümünde "iletişim yönetimi"nin anlamını ve değerini bilir.
Bakan beyin "Bant daralttık." sözü sıradan bir itiraf değil; aczin, zavallılığın, iktidar hırsının ve iliklerine işleyen korkaklığın itirafıdır.
Elbette "bant dalatma yüzünden şu kadar can kaybımız var." diyemeyiz; ama bakan bey de çıkıp "Bu yüzden hiçbir can kaybımız olmamıştır." da diyemez.
Yazık, bu devleti kuran ve bu uğurda can verenlerin çabalarına.
Yazık, pisi pisine yiten canlara, sakat kalanlara, yetim- öksüz çocuklara; birkaç ömürde var edilen malı mülkü yitirenlere.
Yazık, yine Ziya Paşa haklı çıktı:
Eyvah! bu bâzîcede(oyunda) yine bizler yandık
Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık.
HAT