Benim çocukluğum Yatağan Termik Santralinin tam göbeğindeki tarlalarda geçti. Bu yüzden tenim toprak kokar.
Her yıl yenisi dikilen onlarca zeytini sulamak için kuyudan su çekip tenekelerle yüzlerce metre öteye taşımak 8 -10 yaşında bir çocuk olarak benim görevimdi. Bu yüzden omuzlarım düşüktür. Hafif kamburum vardır. Başım öne eğik ve abanarak yürürüm.
Biz köylüler gece gündüz çalışırdık. Yılımız 13 aydı bizim. Çünkü geçen yılın tütün parasını almadan gelecek yılın ürünü için çalışmaya başlardık.
Mutluyduk. Üretmenin hazzıyla çoluk çocuk huzur içinde yaşar giderdik.
O BARET yoktu o zaman.
Bir gün devlet geldi. Bize;
-Ce-eee, dedi.. Ben buraları sizden aldım.
Devlet bu. Biz de vergi ver deyince veren, askere git deyince giden, öl deyince ölen gariban köylü... Bizim ne hükmümüz olabilirdi ki?
O tarlalar, bahçeler, zeytinlikler yok pahasına istimlak edilirken biz köylüler direndik, dövüştük. Kesilen her zeytinin yasını tutuk.
O BARET yoktu o zaman...
Devlet o zaman da üç beş zengin yaratma peşindeydi.
Polonya'nın miadı çoktan geçmiş teknolojisinin ürünü santrali üç beş zenginin kasasını doldurarak ovaya diktiler.
O BARET yoktu o zaman.
Şaka gibiydiler...
Evlerimize çekilmiştik. Her yanımızı örümcek ağı gibi yüksek gerilim hatları sarmıştı.
O enerji hatları arasında bir şeyler üretmeye çalıştık.
Zehirli baca gazlarını dalga geçer gibi salmak ve bizim avuç içi bahçelerimizdeki sebzelerimizi eritmek sıradan bir işkenceydi yıllar boyu...
O BARET yoktu o zaman.
Biz hâlâ ;
"Dumanı da ağar şu dağların başına
Ağısını sağar imanım toprağıma aşıma"
türküleri söyleriz.
O BARET kördür, sağırdır, dilsizdir...
Dağlar yer değiştirdi. Kimi köyler haritadan silindi. Kömür bitti.. 45 yıl oldu. 30 yıl ömür biçtikleri köhne teknoloji ömrünü tamamladı. Şimdi patron taşıma kömürle santral çalıştırmaya çalışıyor.
Patron darda...
Patron fırsat bulursa kömür için şehirlerin altından girip üstünden çıkacak.
Birileri çıkıp bu böyle gitmez, işçilerin geleceğini de düşünerek bu doğa yıkımına bir bir çözüm bulmalıyız, köylülerin de yaşama hakkını korumak zorundayız demeye çalışıyor..
45 yıldır bölge insanlarının cehennem hayatı yaşamasına kör, sağır ve dilsiz olan o BARET ne hikmetse havaya fırlayıveriyor.
İşçi hakkı mı dediniz?
Geçiniz...
Hiçbir hak "yaşam hakkı"ndan daha öncelikli değildir.
Bir lokma aş için başkalarının "hatta kendi çocuklarının" yaşam hakkını yok sayanlar; ruhlarını patrona satmış modern kölelerden öte bir şey değildir.
Yazık... Hem de çok yazık.