BODRUM'U SEVMEK

BODRUM'U SEVMEK

Birkaç yıldır, yazları Bodrum'dan uzakta geçiriyoruz. Çünkü Bodrum her yaz daha kalabalık, daha yorucu. Yine de fırsat yaratıp soluğu Bodrum'da almaktan vazgeçemiyoruz

Geçenlerde Yokuşbaşı'ndan Bodrum'a girerken radyoda Sait Faik'ten esinli Livaneli şarkısı "Ada" çalmaya başlayınca arabayı uygun bir yere çekip şarkıyı sindire sindire dinlemek istedim. Yoğun trafikte böyle bir olanak yoktu tabii.

"Hava, martılar, ışıklı şehir

Sarhoş ediyor beni yosun kokusu

Hilesiz kucaklamak istiyorum

Dünyayı şehri ve seni

Dünyayı güzellik kurtaracak

Bir insanı sevmekle başlayacak her şey.

Şarkıyı dinlerken hakkında onca şiir, kitap yazdığım; şarkılar bestelediğim Bodrum sevgim giderek zayıflıyor mu sorumun her şeye karşın yersiz olduğunu  bir kez daha anladım.

Bir insanı sevmekle bir kenti sevmek arasında bir fark yok bence. İkisi de mutluluk kaynağı; ikisi de sorumluluk yüklüyor insana. İkisinde de gördüğümüz olumsuzluklar derinden yaralıyor bizi.

Kent sevgisi, kentlilik bilincinin gelişmesi açısından zorunlu.

Kentler, insan uygarlığının soyağaçlarıdır. Bilim insanlığa buralardan ışık saçıyor. Kültür ve sanat, buralarda insanı daha iyi insan yapmak için çırpınıyor. Günümüzün en albenili kentlerinin bilim, kültür ve sanatın en geliştiği, kentlilik bilinci yüksek insanların yaşadığı kentler olması bundan.

Birçokları kuşkuyla yaklaşsa da "göç"ler,  kentlerin gelişim dinamiğidir. Kentler, bu sayede farklı kültürlerle beslenir. Farklı din, dil ve ırkların bir arada yaşadığı kentlerin hoşgörünün, çoğulculuğun ve demokratik tutumların filizlenip gümrahlaştığı yerler olması bu sayede gerçekleşir.

Ancak kentin olanaklarını örseleyen yoğun göçlerin, gelişim dinamiği olmaktan çıkarak kentin kimliğinin bozulmasına, başkalaşımlara yol açtığı da bir gerçektir. Bugün Bodrum'un karşı karşıya olduğu temel sorun; hatta tehlike işte budur.

Biliyoruz ki ülkemizde 1950'li yıllardan bu yana devlet eliyle körüklenen köyden kente göçün altında yatan ana neden, kentli olmaktan çok, iş bulmak, para kazanmaktır. Bu yüzden geçen zaman  içinde kentlerimiz, gettolarla kuşatılmış, kentlilik bilincinden uzak yığınların yaşadığı yerleşimlere  dönüşmüştür.

Önümüzdeki ay okurlarıyla buluşacak olan  Bodrum turizminin iki örnek insanı  Ayşe - Sami Akbaş'ın  biyografileriyle birlikte 1940'tan günümüze Bodrum'un adeta fotoğrafını çektiğimiz  "Yalı Kahvesinden Otele - Ayşe Sami Akbaş" adlı kitabımızda da anlattığımız gibi  başlangıçta büyük kentlerde yaşayanların, özellikle emeklilik dönemlerinde huzur içinde yaşamak için göç ettiği Bodrum, son yıllarda daha çok iş bulmak ve/ya para kazanmak amacıyla göçenlerin hücum ettiği bir yere dönüşmüştür.

Artık Bodrum'da, Mauselieom'un nerede olduğunu bilmeyen, ömründe bir müze, bir sergi gezmemiş; bir konser izlememiş, bir konferans dinlememiş değirmenlerden Yalıkavak'ı, Turgutreis'ten günbatımı seyretmemiş, dahası ayağına deniz suyu değmemiş on binlerce insan yaşıyor.

Kentinin değerlerinden ve nimetlerinden habersiz bir insan, kentini  sevebilir, kendisini oralı hissedip,  sorunlarına sahip çıkabilir mi?

Her gün yeni bir sırt, koy, burun imara açılırken, Bodrum'un mimari kuralları yok sayılıp sahiller dev oteller tarafından işgal edilirken üç beş çevreci dışında kimseden ses çıkmamasının nedenini elbette bu sevgi eksikliğinde ve aidiyet duygusunun olmamasında aramak gerekir.

Yıllardır Bodrum'da yaşayan, Bodrum'un müstesna bir yerinde işletmesi olan bir beye;

- Bodrumlusunuz herhalde demiş bulundum.

- Hayır, dedi sert bir şekilde ve ekledi: Erzurumluyum.

- Bodrum'u sevmiyor musunuz, dedim.

- Karnım nerede doyarsa orayı severim ben, dedi. Bugün burada karnım doyuyor. Doymadığı an, satar savar başka bir yere giderim.

Elbette bir yeri sevmede "karın doyması" bir ölçüttür. Ama yeterli mi?

"Bizim kentlerimiz, kendi topraklarının özlemiyle yanıp tutuşan mutsuz insanların kentleridir ." bir genelleme olsa da doğruluk payını hangimiz yok sayabiliriz?

Yaşadığı kente sadece barınma/karın  doyurma / zengin olma gözlüğüyle bakan göçebe ruhlu insanların çoğunlukta olduğu kentleri, yaşanası kentlere dönüştürmenin  olanaksızlığı açıktır.

Yazık ki Bodrum artık gönül eğlemeyi, karın doyurmayı ve cüzdanını doldurmayı yaşamın tek gayesi olarak gören göçebe ruhluların işgalinde bir azman kenttir.

Oysa bugün Bodrum'un  özgün değerlerini korumayı ve ona çağdaş değerler kazandırmayı görev bilen sevgililere çok ihtiyacı var.

YAZARIN DİĞER YAZILARI