BU GECE ŞEB-İ ARUS

Bu gece (17Aralık)  Şeb-i arus. Yani Hazreti Mevlana'nın son nefesini verdiği; kendi ifadesiyle vuslata  erdiği  düğün gecesi.

Ölmek doğumun izdüşümü. Önemli olan yaşadığımız  süreyi kendimizle ve çevremizle barışık bir biçimde yaşayabilmek. Ölmeden evvel ölmek sanırım ölümlerin en kötüsü.

Yunus ;

Ten fanidir, can ölmez, çün gitti geri gelmez

Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil

dizeleriyle ölümün salt beden için geçerli olduğunu, canların (Ben sevilenler diye algılıyorum.)  ölümsüzlüğünü dile getirir. Yunus'un bu sözleri, benim de yaşam felsefemin itici güçlerinden biri.

Binlerce yumurtayı peteklere dolduran arı da, milyonlarca  çiçek tozunu rüzgârın kollarına bırakan  elma ağacı da özünde aynı çaba içindedir. İnsanın yaptığı da bundan başka bir şey değildir: Soyunu devam ettirmek ve ölümsüzlüğü yakalamak...

" Niçin yazıyorsunuz?" diye sormuştu genç felsefeci.

" Duygularımı, düşüncelerimi paylaşmak için." demiştim.

" Hayır, hayır! Paylaşmak değil bu. Başkalarının duygu ve düşünce dünyasını etkilemek, kendininki gibi kılmak. Dahası onlarla birlikte yaşamaya devam etmek...

  Sıradan insanların farkına varamadıkları ölümsüzlük yoludur bu. Bir tür Tanrılıktır sanatçıların peşinde koştuğu. Don Kişot, Goriot Baba,  Monalisa, Don Giovanni, Süleymaniye, Four Seasons başka insanlarla buluştukları sürece, yaratıcılarını da yaşatmaya devam edeceklerdir. Çünkü onların yaratıcıları, tüm üstün insanlar gibi, insana özgü ölümsüzlüğün, yalnızca insana özgü yaratılarla gerçekleşeceğinin farkındadırlar." Üstüne basa basa da eklemişti:

"Sizce de insana yaraşan ölümsüzlük bu değil mi?"

"İnsan iki kez ölür

Biri can tenden ayrılanda

Öteki  adını anan kalmadığında..."

Gerçek ölüm  adımızı anan hiç kimsenin kalmadığı  an gerçekleşir.

Mevlana, 752 yıl önce bu gece bu dünyadan tensel olarak göçmüş olsa da hâlâ milyonların kalplerinde dipdiri.

Mevki makam sahibi olmuş nice insanın üç kuruşluk dünya nimeti için "ölmeden önce ölmesi" ne hazin değil mi?

Geliniz, kişisel gelişimimde üzerimde büyük etkisi olan büyük eğitimci Halim Erker'e adadığım şiirimle  biz de Mevlana'ya varmaya çalışalım.

Bir ırmaktan bir tas su alsam

Elimi yüzümü yusam

Irmak akar gider denize

Ben arınır mıyım bilmem.

Bir ırmaktan bir tas su alsam

Çatlasa tohum, yeşerse orman

Sesi ormana türküdür ırmağın

Ben pınar olup harlar mıyım bilmem.

Bir ırmaktan bir tas su alsam

İçsem kana kana

Irmak nice cana can suyudur

Benim susuzluğum geçer mi bilmem.

Bıraksam kendimi ırmağın sularına

Buhar olsam bulut olsam

Yağmur olup dönsem aslıma

Can evime bir damla düşer mi bilmem.

YAZARIN DİĞER YAZILARI