"Sanatçılar gerçekleri açıklamak, politikacılar ise örtmek için yalan söyler" miş. Bu sözü kim söylemiş, nerede okudum bilmiyorum. Eğer bu sav doğruysa hem sanatçı hem politikacı olanlar, ne yapar ki ki?
Dünyada sanatçı da politikacı da çok. Ama hem sanatçı hem politikacı sayısı ne yazık ki pek çok değil.
Tarihimizde devletin zirvesinde görev alan önemli sanatçı ve devlet adamlarımız olmuş: Tonyukuk, Ebulgazi Bahadır Han, Ali Şir Nevaî.
Osmanlı padişahlarının birçoğu sanatla çok yakından ilgilenirdi. Fatih ( Avnî), Yavuz ( Selimî), Kanunî ( Muhibbî) bugün bile birçoklarının dilinde gezen şiirler yazmışlardır. 3. Selim (İlhamî), Sultan 2. Mahmut "Adlî" mahlasıyla şiirler yazdıkları gibi önemli bestelere de imza atmışlardı.
Tanzimat döneminin birçok devlet adamı, (Ziya Paşa, Ethem Pertev Paşa, Ahmet Vefik Paşa.) hem yazar hem de batılılaşma hareketlerinin önderiydi.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da Atatürk ya mecliste, ya bürokraside sanatçılara önemli görevler vermiştir. Yakup Kadri, Abdülhâk Hamit, Yahya Kemal, Halide Edip Adıvar, Mehmet Akif hemen akılımıza gelenlerden birkaçıdır.
Şimdi mecliste sanatçı var mı bilmiyorum. Varsa ve ben bilmiyorsam benim eksikliğimdir.
Sanatçıların, siyasete uzak durması (tutulması) elbette Türk siyasetinin kaybıdır. Ancak Türk siyaseti en önemli kayıplarından birini 5 Kasım 2006'da yaşamıştı.
Bülent Ecevit'in siyasetçi kimliğini kavrayabilmek için onun şiirlerini defalarca okumak gerekir. Yıllarır yaşadığımız karmaşayı çözüyorum diyerek ayağa kalkıp her seferinde daha büyük sorunlar üretenler önce "Pülümür'ün Yaşsız Kadını"nı döne döne okuyup sindirmelidirler. Çözümün ipuçları o şiirin felsefesinde fazlasıyla vardır.
"Pülümürün bir dağ köyünde gördüm onu
yaşını sordum bir giz gibi güldü
kimi seksen dedi köylülerden kimi yüz
yüzüne baktım bir giz gibi güldü.
bir asa vardı elinde
bir solmuş krallığın
kadifeden harmanisi üzerinde
bir hititliydi o bir selçukluydu
bir ermeniydi bir kürttü
bir türk.
yaşını sordum bir giz gibi güldü
koluma girdi bir soylu kadınca
tozlu köy yolunda sürüyerek eteğini
beni tek gözlü sarayına götürdü
köy yapısı kulübesinin.
zamanı onda yitirdim ben
yitik zamanlara onda eriştim
en soylu yoksulluğun toprak döşeli sarayında
bir taç gibi kondu başıma Türkiyeliliğim."
Bu toprakların ebrusunu kavramadan aydınlık geleceğe yürümenin olanaksızlığı bilelim. Siyasetçinin de sanatçının da varlık nedeni "Bu kubbede bir hoş sadâ" bırakmaktan öte bir şey değildir.
Bülent Ecevit, o hoşsadayla gönüllerde yaşamaya devam edecektir.