DEĞER Mİ?

DEĞER Mİ?

"Değer" günlük yaşamda sık kullandığımız göreceli bir kavram. Bugün değerli görüp peşinden koştuğumuz şeyler, bir başka gün, "Değer miydi?" diye hayıflandığımız bir duygunun kaynağı olabiliyor.

Ne var ki bireyi  birey yapan; toplumların  niteliklerini belirleyen bazı değerler var ki bunlar bireysel ve toplumsal kimliklerimizin genlerini oluşturuyor. Kuşkusuz, bu genlerin kristalize edildiği  kurumların en önemlilerinden biri okullardır.  Bu bakımdan Atatürk'ün; "Eğitimdir ki bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlıi yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder." sözü her eğitimcinin bir an aklından çıkarmaması gereken bir uyarıdır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti,  bireylerinin nasıl bir insan olması gerektiğini 14/6/1973 tarih ve 1739  sayılı  Milli Eğitim Temel Kanununda açıkça ortaya koymuştur.

Yasa koyucunun "Türk milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek" olarak saptadığı bu görev Milli Eğitim Bakanlığınındır.

Bakanlık, bu amaçla eğitim programları hazırlamak, bunları uygulamak, denetlemek ve dönütlerini alarak geliştirmekle yükümlüdür.

Ne var ki Ak Parti hükümetleri devleti şirket gibi gördüğü için eğitimde de taşaron kulllanmayı pek seviyor.

Daha düne dek bu alandaki en büyük taşaron  "Muhterem Hocaefendi?"ydi biliyorsunuz.

Her yanımızı saran hocaefendinin okullarını, yurtlarını unutmuş olabilir miyiz?

Ya iyi bir üniversiteye  girebilmek için onun dershanelerine gitmenin elzem; ÖSYM'nin soru bankasının Hocaefendinin dersanelerinin  emrine amade olduğunu?

Cemaatin yayınevlerinin hazırladığı ders kitapları, Talim Terbiye'den  elini kolunu sallayarak geçerken, diğer yayınevlerinin kitaplarının bir bahaneyle elendiğini herkes unutsa ben unutmam. Çünkü  aylarca neredeyse gün yirmi dört saat çalışarak hazırladığım; ama reddedilen kitapların bedelini vücudum hâlâ taşıyor.

İster cemaat , ister dernek sanıyorduk desinler; örgüt,  yıllarca hem Milli Eğitim  kesesinden beslendi; hem de  çocuklarımıza kendi değerlerini aşıladı.

Peki, örgütün hangi değerleri Milli Eğitim Temel Kanunu' nda  yer alıyordu?

Kumpas kurarak, iftira atarak, yalan söyleyerek kendi insanını hapislerde çürütmek mi?

Bu muydu değer olarak anlatılan ahlak?

Başka çocukların, gençlerin hayatını karartarak kendine sistemde yer açmak mı?

Bu muydu adalet, hak?

Devletin silahlarını devlete doğrultmak mı?

Bu muydu kardeşlik, birlik dedikleri değerler?

Anımsayalım, ne zaman ki dershaneler kapatılacak oldu, fırtınalar koptu. Çünkü onlar, Atatürk'ün kurduğu cumhuriyeti yıkmak için önce , eğitimi ele geçirmek gerektiğini çok iyi biliyorlardı.

Anlaşılan o ki yönetenler, bunca yaşanandan ders almamış. Bakanlık, çocuklarımızın eğitimini  yeni taşaronlara yüklemekte sakınca görmüyor.

Milli Eğitim Bakanlığının  en önemli partneri şimdilerde Cumhurbaşkanımızın mahdumunun Yüksek İstişare Kurulu Üyesi olduğu TÜGVA ( Türkiye Gençlik Vakfı).

Bakanlık Din Eğitimi Genel Müdürlüğü 26.3 2019 tarihinde TÜGVA'nın okullarda  "değerler eğitimi" ve  "sosyal kollar"da çocuklara eğitim vermesi konusunda protokol imzalıyor.

Neden?

Bakanlığın öğretmenleri bu eğitimleri vermekte yeterli bilgi ve beceri donanımlara sahip olmadığından mı?

Yoksa pedagojik formasyonları mı yetersiz?

Adı ne olursa olursa olsun; Milli Eğitim asli görevlerini hiçbir kişi kurum ve kuruluşa devredemez desem de sormadan edemiyorum;

Neden TÜGVA?

TÜGVA'nın  savunduğu değerler,  yukarıda ilk maddesini yazdığımz Milli Eğitim Temel Kanunu'nda belirtilen değerlerle ne kadar örtüşüyor?

Yoksa  bütün mesele  TUGVA'nın arkasındaki "soyad" damıdır?

Konuyla ilgilenenler bilecektir. Danıştay, TÜGVA ile yapılan protokolllerle ilgili olarak 11  Ekim 2020 tarihinde  imam hatip liseleri dışındaki tüm eğitim kurumlarında yürütme durdurma kararı vermişti.

Ufuktaki hukuk reformunu bekleniyor olmalı ki bu güne dek bu kararı dikkate alan olmadı.

Bugün basında Bakan Ziya  Selçuk'un, TÜGVA ile  işbirliğine devam edileceği açıklamasını okuyunca üzüldüm.  Anlaşılan o ki  Ziya Selçuk da hukuk tanımıyorum, diyor.

 Eğitimciliğinden asla kuşku duymadığım, Talim Terbiye Dairesi Başkanıyken FETÖ'cülere karşı dik duruşunu yakından bildiğim eğitimci Ziya Selçuk'un, Bakan Selçuk'la hiçbir  ortak yanı olmadığını düşündüm bir an.

Ziya Beyin, "Değerler Eğitimi"ni vermenin  milli eğitimin asli görevi olduğunu; bu amaçla bakanlığın taşaron kullanmasının yanlışlığını herkesten çok bildiğinden asla kuşku duymam, duyamam.

Sevgili Ziya Bey,  değerli öğretmenim, eğitim bilimcim bırakın herkes kendi işini yapsın. Biz, sizin değerinizi de savunduğunuz değerleri de çok iyi biliyoruz.

YAZARIN DİĞER YAZILARI