DOMATİA'DAN DOĞANBEY'E
İçimde uyanan çok eski bir sevgiliyle buluşmanın sevinci. Dile kolay, son görüşmemizden bu yana yirmi beş yıl geçmiş. Ben yaşlanmışım; ya Domatia?
Gözleri neyin yeşiliydi
Mersin, çam, şarlayan su...
Kakülü karaşın bulut,
Kimdi o eli işlek zeytinci kız
Eleni, Maria...
Meryem mi, Fatma mıydı yoksa
Dilinde asırlardır aynı hasat şarkısı
Eskiden bir Rum köyü olan Domatia, 1924 mübadelesinde sakinleriye birlikte adını da değiştirmiş ve Doğanbey olmuş. Yeni sakinler, bir süre sonra daha aşağılara tarlalara yakın bir yere taşınınca köy boşalıvermiş.
Gelmesem de onun duyarlı ellerde nasıl yenilendiğini biliyorum.
Bence Domatia, Mykale dağının bebeğidir. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm dik kayalara başkaları şarlak dese de ben dağın memeleri derim. Bilirim ki o gökyüzünün kardeşi gibi duran dağ, omuzlarına bulutlardan şalını sarındı mı, şarlak şarlayacak, Domatia'nın ortasından deltaya doğru akacaktır.
Dünya iyisi bir dost, Haluk'la (İşmen) birlikte dolaşıyoruz köyü. Haluk da hayranı buraların. Her ev, bir de bana bak; ben daha alımlıyım, der gibi.
Yıkık bir duvara asılmış satılık levhası ilişiyor gözüme. Alıcısı olur mu ki bu yıkıklığın? İğde dalları arasından yeniden hayat kazanmış kartal yuvası bir eve bakarken, olmalı, diye mırıldanıyorum.
Sorsalar söylemez mi isli ocak
Neydi pişen tencerelerde
Sır vermez mi taş duvarlar
Neydi sevginin kaynağı
Nasıl tıslardı öfkenin dili
Hangi sevda şarkılarını uçururdu
Pervazı çürümüş pencereler...
Belleği de gider mi gidenlerle
El değiştirince metruk evlerin
Çeşmenin başında gençten sakallı bir adam kovasını dolduruyor. Evi üç adım ileride. Ben yaprakları altın sarısı dut ağacına bakarken bir başkası geliyor. Mimarmış. Fransa'da yetişmiş. Gelmiş bu metruk evlerden birini ayağa kaldırmış.
"Kışları hanımlar da gider. Biz altı erkek kalırız burada." diyoruz.
Batıda olsa burası özellikle kışın dolar taşar diye düşünüyorum.
Dönüş çok çabuk oluyor. İyice dişlekleşmiş Arnavut kaldırımı sokaklardan paldır küldür iniyoruz.
Dilimde "Kalbim Ege'de Kaldı " şarkısının Doğanbey versiyonu. Kulağıma çalınan "Karina'ya balığa gidiyoruz." cümlesiyle kendime gülüyorum.
"Karina, umutların ve acıların dönemeci..."
"Sen, diyorum, güzel aşığısın. Seni ancak Karacoğlanlar, Sadeddin Kaynaklar anlar. Gözlerimde, Ege'nin iki yakasını birleştirmeye ant içmiş Menderes deltası, dilimde o doğrucu hicaz:
"Deli gönül gezer gezer gelirsin
Arı gibi her çiçekten alırsın
Nerde güzel görsen orda kalırsın
Ben senin derdini çekemem.
Karina yolunda sağlı sollu tarlalarda zeytin toplayan kadınlar görüyorum. Pamuk bitmeden zeytin hasadına girişen bu kadınların yerine anacığım söylüyor:
"Köylünün ömrü biter, işi bitmez.
HAT