DUMLUPINAR ŞEHİTLİĞİ
25 Ağustos, saat 19.00
Zafertepe’den hızla Dumlupınar’a geçiyoruz. Şehitlik, Cafer Gazi Tepesinde. Burası tüm cephelerde şehit düşen askerlerimizin anısına Büyük Zaferin 70. yıldönümünde açılmış.
Şehitliğe girer girmez, hemen sağlı sollu iki kitabe dikkati çekiyor. Sağdaki kitabede Mustafa Kemal’in, 1 Eylül 1922 tarihinde Eşme’ye bağlı Takmak Köyü yakınlarında karargâh subaylarından Şükrü Ali Beye yazdırıp birliklere gönderttiği sesleniş var.
Sanıyorum, bugün sözüm ona yaratılan bir “beka” sorunu bahanesiyle, Büyük Millet Meclisini devre dışı bırakarak her şeyi bir adamın emrine verenlerin, o kitabedeki “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları” hitabını tekrar tekrar okuması gerekir.
Bu seslenişin, bir başka önemli özelliği de son cümlesi olan “Ordular hedefiniz Akdeniz’dir, İleri!” komutudur.
Çünkü yıllar içinde bu komut, salt orduların İzmir’e inmesini değil; Cumhuriyetin izleyeceği uygarlık yolunun işareti olarak da değerlendirilmiştir.
Sol taraftaki kitabede ise Atatürk’ün yine aynı tarihli ulusa seslenişi var. Bu seslenişte en dikkatimi çeken ifade, Atatürk’ün başarıyı “ben” söyleminden uzak tutmasıdır. Bur seslenişte de gördüğümüz gibi onun için bu askeri zafer, “çalışma arkadaşları” nın ve askerlerin üstün gayretlerinin ürünüdür.
Hemen içerde yer alan kitabede Atatürk’ün 1924 yılında verdiği bir demeçten alıntı var. Kimileri ısrarla bu gerçeğin körü olmayı sürdürse de bu demeçte de belirtildiği gibi 26 Ağustos sabahı Kocatepe’de başlayıp 30 Ağustos akşamı bu ovada sona eren savaş, Türk’ün en önemli ölüm dirim savaşlarından biridir.
Dumlupınar şehitliğinde beş anıt var. Bunlar, sırasıyla Milisler, Üç komutan, 500 şehidin sembolik mezarları, Şehit Baba Oğul ve zirvedeki Mehmetçik anıtlarıdır.
Milisler anıtında bir asker, kucağında bebeğiyle bir kadın, sakallı bir yaşlı adam ve bir çocuk heykelleri vardır. Bu sağdaki anıtta ise Mareşal Çakmak, Gazi ve İnönü’nün heykelleri yer alır. Bu anıtların en önemli özelliği komutanlarla milislerin birbirlerine bakmasıdır.
Eğer Baba Oğul anıtıyla ölümsüzleştirilen Çetmili Kara Ali Çavuş ve Oğlu Sancaktar Mehmet Onbaşı’nın gerçeğe sığdırmakta zorlanacağınız öykülerini biliyorsanız; şehitlerin künyelerindeki Halep, Kerkük, Tebriz gibi yer adlarının, sizi bambaşka dünyaya götürmesi doğal.
Ali Çavuş, 11 yıl Balkan, Çanakkale, Galiçya, Yemen ve Doğu Cephesinde savaşmış bir kahraman.1912’de 8 yaşında bıraktığı oğlu Mehmet’le burada karşılaşır. Ne yazık ki bu mutluluk uzun sürmez, Ali Çavuş bir gün sonra, oğlu Mehmet de ordu İzmir’e girerken şehit düşer.
Ben giderim, oğul kalır
Ben dönemem, oğul büyür
Sıla gönülde yaradır
Can, cephede rehin kalır
Paşalar korkaktı, redifler kaçak
Saldırırken Karadağ,
Sırp, Yunan, Bulgar
Yıkımdı, kırımdı günler
Sol elim miydi yitirdiğim
Yoksa koskoca Balkan.
Harmandı Çanakkale,
Şarapnel yağıyordu gökten
Bir nefes kadar yakındı ölüm
Siperden sipere atlarken yiğitler,
Memet’ti attığım her mermi
Diren babam, diyordu, diren.
Henüz terim kurumadan
Bir haber bile almadan oğuldan
Hasret türkülerimle kalkarken
Uzunköprü’den tren.
Kimseler de söylemedi,
Galiçya neredeydi?
Niçin yabanda vuruşuyordum ben?
Bilemedim,
Kimdi kemankeşi
Kıtadan kıtaya gerilen yayın
Bilemedim
Gülü çemen miydi Yemen’in
Bilemedim,
Kimdi Sarıkamış’ta
Kar altında yatan
On bir yıl oğula hasret kalan
Bir ben miydim,
Bilemedim.
Ben Çetmili Kara Ali Çavuş
Dumlupınar’la Çetmi arası
Kolları bağlı hasrettim ben
Oğul kucağında sonsuzlanan asker.
( Çetmili Kara Ali Çavuş Diliyledir)
Bu öyle bir hikâyedir ki tek başına bile, Büyük Zafer’in anlamını anlatmaya yeter.
Bizim için her karışı, bağımsızlık uğruna can veren kahramanların kanlarıyla sulanan bu topraklardan daha kutsal toprak olamaz.