EYLÜL KOKUSU

     Eskiden bizim köyün kadınlarının işi bitip tükenmek bilmezdi. Onlar, mevsimine göre ya ekimde ya bakımda ya da hasatta olurlardı. Onları gün ortasında çalışırken gören biri "Hele biraz soluklan!" dese, güneşi gösterir:

     -   Gün dediğin nedir ki? Gözünü açtın sabah, kapadın akşam. Yıl dediğin, tarlaya bahçeye girdin bahar, çıktın kış, der, işlerini sürdürürlerdi.

     Değişen üretim biçimleri, verimli topraklar üzerine termik santral kurulması  ve tütün üretiminin yasaklanması yüzünden genç kuşak köy kadınları artık anneleri nineleri kadar yoğun çalışmıyor. Birçok köy evinde ekmek bile pişmiyor. Onlar da kasabalarda pıtrak gibi çoğalan büyük marketlerin müşterisi.

    Yaşlılar öyle değil elbette. Onlar hâlâ bildikleri yolda yürüyorlar. Eylül girdi ya, hepsinde bir telaş. Bir hafta daha geçerse onlar için eylül sanki bitiverecek.

   "Şimdi kışlıkları hazırlama zamanı."

   "Biber kurutulacak, salça yapılacak, erişte kıyılacak, tarhana, bulgur. Üzümler toplanacak, cevizler silkilecek. İş çok."

   Eylül, komşu yardımına en çok gereksinilen aylardandır.

   Biraz da yaşlılıktan olsa gerek çuvalları,  kazanları, küfeleri ha deyince kaldıramazlar. Söylene söylene genç birini çağırırlar:

    - Hu Hatçe gelin! Tutuver şunun ucundan. 

    Onlar Kezban anadır, Ayşe teyzedir, Fatma ninedir. Bir ömürlük bilgiyi beceriyi gençlere aktarırken geleceğe ne değerli bir ilmek attıklarının ayırdında bile değildirler.

   Eylül, onlar için kazanlarda durultulan, tülbentlerden süzülen emektir.

   Eylül, avlu ocaklarında buğu, sofralarda tattır.

   Eylül nardır, cevizdir.

   Ben ne zaman eylülü onlarla yaşasam kadim ritüellerin büyüsüne kapılırım.

Ceviz nedir, kaç kattır ?

Anlatırsa  bir gün biri ,

Uyanır mı içimdeki çocuk

Toprağa düşmeden başım

Sıyrılmadan kendimden

Her şeyi anlayabilir mi hiçim?

    O eylül, bana bir olmaz sevdanın önünde diz çöktürür ve çözer dilimi:

                    Nar tanem, nur tanem, bir tanem

                    Ağaç isem dalımsın salkım saçak

                    Petek isem balımsın ağulum

                    Günahımsın, vebalimsin.

                    Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

                    Yoluna bir can koyduğum

                    Gökte ararken yerde bulduğum.

   Oysa eylül tüm yaratılmışların eylülüdür. Çünkü o yedinin evidir: renk,  ses, koku.

   Ahirinde tüm yedileriyle, yedinci aydır o, dokuzuncu değil: sette, seven, zeven, sieben, september... Hep aynı ananın çocukladır. Eylülü, dokuza iteleyen "temmuz" u  kendi adına tescilleten julius Sezar ile ben de isterim diyen Augustus'tur.

   Varsın aç gözlü imparatorlar onu 9. sıraya atsınlar. Tanrı göğün yedinci katında otururmuş. Evreni de yedi günde yaratmış.

   Evren yaratıldığında mevsim güz, aylardan eylül müydü yoksa!

   Odalar, ambarlar, mahzenler dolusu kokudur eylül. Hangi kapıyı aralasak içeri eylül kokusu buyur eder bizi. Kim kokunun şöleninde sarhoş olmak istiyorsa, buyursun gelsin.

    Gece çiy düşse dala yaprağa; sapa samana, sanırsınız yağmur yağmıştır. Toprak, eylül kokusuyla uyandırır sizi uykulardan.

   "Şışşt. Bu gücü gürültü yok. Bakın bu gece pekmez uyuyor. Gürültü ederseniz, uyanır kendini salıverir, torbalardan akar; ziyan olur."

    Nezihe Araz'ın bu cümlelerini çocukluğumda ninelerimden kim bilir kaç kez duymuşumdur.

    Eylül, kokunun hiçbir şeyi uykusundan uyandırmadan her şeyi sarıp sarmaladığı zamanın adıdır.

    Bu hafta sonu  oğul kız torun torba bağ bozumu yaptık. Fesleğenli, karpuz kabuklu, armutlu pestil kazanlarının kokularını içime çektim.

Eşimle birbirimize "Şu nasıl oluyordu?",  "Bu şıraya ne katılacaktı.",

"Bu yeterince dinledi mi?" gibi soruları sorarken  en çok annemi aradım. İçimden kaç kez "Keşke onun yaptıklarına daha dikkatli baksaydım. Ona daha çok sorsaydım." pişmanlıkları geçti.

"Görenek" aktarımının hızla yitirilmesi son yıllarda yaşadığımız hızlı çürümenin  nedenlerinden biri kuşkusuz.

   "Torunlarım yesin diye yapıyom bu sucukları, pestilleri, tarhanaları. Şimdi şeherlerde her şey var; amma her şey sahte, soy kurutucu. Tohumu olmayan sebzeyi, meyveyi yiyen insanın tohumu mu olur?"

    Bu cümleler, birçok acı gerçeğin özlü anlatımı.

    Eylül, geleceğin evi. Ayakların baş, başların ayak; iyilerin kötü, kötülerin iyi; düşmanların dost, dostların düşman; yurtseverlerin hain, hainlerin yurtsever olarak algılandığı bu günlerde bin yıllardan süzülüp gelen eylül kokularının izini sürelim. Geleceğimizin eylül kokularında gizli olmadığını hangimiz söyleyebilir ki?

YAZARIN DİĞER YAZILARI