Propaganda yöntemleri, devletin olanaklarının kullanımı, yasaların uygulanışı bakımlarından her türlü eleştiri hakkımızı saklı tutarak referandumun galibinin otokrasi yanlıları olduğunu kabul etmek zorundayız.
Ben bu referanduma ne bir parti, ne de bir siyasi liderin gözüyle baktım. Çünkü oylanan bir parti ya da bir lider değil demokrasinin bekasıydı.
Görünen odur ki ülke ilk seçime bu Anayasa'yla gidecektir. Ancak kimse, ilk C- Başkanının kim olacağına oy sandıkları tamamen sayılana dek karar veremez.
"Gelin ata binmiş ya nasip demiş."
Peki Sayın Erdoğan'ın dediği gibi atı alan Üsküdar'ı geçmiş midir?
O da biliyor ki bu ülkenin % 48.75 hiç de eşit olmayan koşullarda demokrasiyi savunmuştur. Aradaki % 1.25'lik fark sandığa gitmeyen %15'in yanında bile devede kulaktır.
Ben ömrüm boyunca hep demokrat oldum. Bireyin bir devlet çatısı altında yaşaması için gerekli olan tüm haklarını kullanabilmesinin demokrasinin asli görevi olduğuna inandım. Bu yüzden çoğunlukçu değil, çoğulcu demokrasiyi savundum. Benim için yerindenlik, yönetişim ve katılımcılık demokratlığımın olmazsa olmazlardandır. Bırakın %1'i, %49'a bile "Atı alan Üsküdar'ı geçti." diyen bir zihniyetle mücadele etmeyi demokrat olmanın bir gereği olarak görmem de bundandır.
Şimdi gelecek benim için çok daha aydınlık. Çünkü çoğunluk despotizminden kurtulmak için hayır demeye hazır %48.75 gibi eşsiz bir güçle birlikte olduğumu biliyorum.
Bugün kimileri, hayır diyenleri CHP üzerinden eleştirirken "yanına PKK ekleyerek HDP'lilerin oylarıyla bu kadar yükseldi." gibi bir yaklaşım içinde.
Hemen belirtelim ki HDP bu ülkenin bir siyasi partisidir. Halktan %10 üzerinde oy almıştır. O insanların büyük çoğunluğu da liderleri hapiste olmasına karşın sistemin bir parçası olarak oy kullanmışlardır. Kaldı ki sandığa atılan kimi oyları birilerinin ötekileştirme ve dışlama haddi de hakkı da yoktur. Eğer olaya HDP + PKK diyenlerin mantığıyla bakarsak Güneydoğu bölgesinde yükselen "evet" oyları için "AKP+ Barzani" diyebiliriz ki bu, daha dün, Türkmen şehri Kerkük'e KDP bayrakları asan Barzani'nin iktidar partimizle kol kola olduğunun göstergesi olarak algılanır. Bu da yukarıdaki yaklaşımdan daha az vahim değildir.
Kimileri de Saadet Partisinin yanına +FETÖ eklemesi yaparak, sözüm ona o partinin oylarının meşruluğunu sorgulatmaktadır. Bunu söyleyenler, keşke seçim öncesi, TV5'te Anayasa analizi yaparak neden "hayır" denmesi gerektiğini gayet olgun bir üslupla dile getiren Saadet Partilileri izleselerdi.
Keşke bunu söylemeden önce biraz daha geriye gidip Fetullah Gülen, 2010 referandumu için "İmkân olsa mezardakilere bile 'evet' oyu verdirmeli." derken ne düşündüklerini gözden geçirselerdi.
Elbette iki kesimin da oyları değerlidir. Elbette seçim sonuçlarını nicelik belirler. Ancak siyasette nitelikli oylar uzak gelecek açısından çok daha anlamlıdır.
Dikkat ederseniz propaganda döneminde "Evet"çilerin afişlerinde liderlerin resimleri vardı. Hayırcıların, CHP'nin çocuklu afişleri dışında afişi bile yoktu. Meydanlarda C. Başkanının ve başbakanın nutukları "Ey Kılıçdaroğlu" üzerine kurulu olsa bile; hatta C. Başkanı referandum gecesinde Kılıçdaroğlu'nu dakikalarca yuhalatsa da Hayır diyenler, kişisel bir gerekçeye değil getirilen metne ve sisteme karşı olduklarını ısrarla söylemişlerdir.
Demem odur ki "Evet" oyları bir lidere biadın, "Hayır" oyları ise bir sisteme itirazın karşılığıdır; nitelik bakımından da gelecek için daha değerli ve anlamlıdır.
Galiba burada ataların "Ağaca dayanma çürür, insana güvenme ölür." sözünü bir kez daha anımsamak gerekir.
Uzun vadede kazananlar davaları olanlardır, lider gölgesine sığınanlar değil.
Bu bakımdan geleceği dünden daha aydınlık görüyorum. Hayır diyenlerin denizi ufuktadır. Yeter ki kendilerini o denize ulaştıracak ırmağı bulsunlar.
Geliniz "Göçmen Kızın Şarkısı"yla bitirelim bu değerlendirmemizi:
"Gelecek gençtir bil,
Bir anda geçer zaman
Unutma kimliğini,
Arkana bakma sakın."