GENÇLİK VE BAYRAM
Atatürk'ün büyüklüğünü anlamak isteyenler için yalnızca 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı bile yeterlidir. Dünyada çocuklarına ve gençlerine böylesine anlamlı bayramlar armağan eden kaç önder var ki?
Bugün Stratonikeia'da gymnazyumu gezerken spor ve eğitimin iç içeliğini bir kez daha düşündüm. Bu 265x105 boyutlarındaki merkezde bir zamanda bölgenin gençleri spor başta, her alanda eğitim alırlarmış. Biraz ilerisindeki 15.000 kişilik tiyatro, Karyalıların sanata verdikleri değerin tam bir göstergesi.
Dönüp bugüne bakıyorum. Çocuklarımızın ve gençlerimizin bayramlarını kutlamamaları için her yol deneniyor. Güya özgürleşiyoruz, demokratikleşiyoruz.
Apolitik, asosyal gençlik isteyenler otuz üç yılda nasıl da ulaştılar isteklerine:
Eğitme, oyala ve öğüt.
İstediğin kıvamda olsun tümü. Aykırı ses, kargaşa demek. Önce gençlerimizi birbirlerine kırdırdık, sonra hapislerde çürüttük; kitaplarını yaktık, hızımızı alamadık, yaşlarını büyütüp astık. Sonra da önlerine, yaşamlarını tutsak eden bir sınav koyduk: Geç kurtul ya da ömür boyu sürün.
Aydınlanmanın, eğitimden başka aracı yok. Bu gerçeği iyi bilen Cumhuriyet kurucuları izlenmesi gereken yolu bakın nasıl çizmişler:
"Herkes bilir ki, bugün yalnız süs gibi okuma, yazma öğreten doğal yetenekleri ve ulusal toplumun yararı için gereken yetileri öldüren kurumlara okul denemez."
"Biz çocukları doğa ile, eşya ile, gerçeklerle karşılaştıran, neşe ve özgürlük içinde çalışmaya, gözlem ve usavurmaya, yaratıcılığa götüren bir okul istiyoruz, biz istiyoruz ki, okul, çocukların birbirlerine yardım ederek, birbirlerini tamamlayarak çalıştıkları bir deneylik olsun. Bizim istediğimiz okulda, dinleyiciler yoktur. Düzen ve uyum içinde çalışan ve yapıtlar ortaya koyan küçük adamlar vardır.
". Eğitim kendiliğinden bir erek değildir. Tersine, yurttaşı ileride yapacağı göreve, yaşamın kendisine yüklediği işe hazırlayan bir araçtır."
Bu sözler, Atatürk'ün Milli Eğitim Bakanı İzmirli Mustafa Necati'ye ait. O, Cumhuriyetin Milli Eğitim Bakanı olduğunda 31, arkasında büyük eğitim hamleleri bırakarak yaşama veda ettiğinde ise 35 yaşındaydı.
Ortaöğretimde en pahalı eğitim mesleki ve teknik eğitimdir. Çünkü bu okulların sürekli yenilenmesi gereken makine parklarına gereksinimi vardır. Genel liselerin amacı kuramsal bilgileri algılayabilen, yorumlayıp yeniden biçimlendirebilen gençler yetiştirmektir. Oysa teknik liselerle meslek liselerinin amacı sanayide, ticarette gerekli olan ara elemanları yetiştirmektir. Bu öğrencilerin mühendis, doktor, yönetici. olması ne kadar anlamsızsa mühendis, doktor yönetici. olamayacak öğrencilerin genel lisede okuması da o denli yanlıştır.
Biz beceriksizliklerimizin, siyasi emellerimizin bedelini ne yazık ki gençlerimize ödetmeyi seçtik. İmam Hatip Lisesi sevdası yüzünden meslek liselerini işlemez hale getirdik. Kapasitesi kuramsal eğitimleri kaldıramayacak çocuklarımızı genel liselere alarak onları eğitimden soğuttuk. Yaşamlarını okul dershane gelgiti arasına tutsak ettik. Sosyal, kültürel, spor ve sanat etkinliklerinden uzak tuttuk onları. Her yıl yüz binlercesini üniversite kapılarından döndürdük. Onlara başarısız, işe yaramaz damgası vurarak sokağa attık.
Hiç değilse dön dolaş öğretmeye çalıştığımız matematik ve fen derslerinde harikalar yaratsaydı gençlerimiz. Onların uluslararası bilim yarışmalarındaki dereceleriyle gurur duysaydık ya! Ne gezer!
Objektive Araştırma Merkezinin 16 Türk Üniversitesinin öğrencileri arasında yaptığı araştırma, 100 üniversiteliden 40'ının son bir yıl içinde hiç kitap okumadığını, öğrencilerin yüzde 78'inin ise ek gelir için çalıştığını ortaya çıkarmış.
Yapılan bir başka araştırmaya göre ihtiyaç maddeleri sıralamasında Türkiye`de kitabın 235. sırada yer aldığı, uluslararası ortalamada öğrencilerin evlerinde 25`ten fazla kitap bulunurken, Türkiye`de çocukların sadece yüzde 19`unun evinde 25`ten fazla kitaba sahip olduğu belirtildi.
Bunlar acı; ama gerçek. Kimsenin lafı, eveleme geveleme hakkı yok. Bu eğitim sistemi öğrenciyi oyalama ve öğütme sistemidir. Her türlü beceriden yoksun, bireysel ilgileri gelişmemiş, en basit kuramsal düşünceyi algılamaktan yoksun gençlerle ülkenin nereye götürülmek istendiği açıktır.
Bilim soran, sorgulayan, üreten, biçimlendiren ve değerlendiren insandan yanadır. Oysa bugün istenen insan modeli bambaşkadır:
Sorma, sorgulama inan.
Üretme tüket.
Karşı çıkma biat et..
Her şeye karşın bize düşen görev açıktır:
Yılmak yok.
Gelecek inancımız oldukça 19 Mayıslar bize ışık tutmaya devam edecektir.