GÜNAYDIN,
Nicedir siyaset yazıları yazmıyordum. Yazmasam olmaz dedim, yazdım.
ALTILI MASA VE DEMOKRATİKLEŞME
Şair-i azam Abdülhak Hamid Tarhan'ın dedesi Abdülhak Molla saray hekimiymiş. Bebek'teki yalısı aynı zamanda eczanesiymiş. Giriş kapısında:
"Ne ararsan bulunur derde devâdan gayrı" yazılıymış.
Altı liderin açıkladığı Anayasa taslağını bütün sorunlarımızın ilacı bulunmuş gibi sevinç çığlıkları atarak anlatanları dinlerken aklıma bu vecize geliverdi.
Yazıya böyle başlayınca, sakın ola ki yapılan çalışmayı önemsemediğim düşünülmesin. Elbette Anayasalar toplumsal sorunların çözülmesinde işlevi en yüksek mutabakat metinleridir. Ama Anayasaların her derde deva olduklarını düşünmek doğru mu?
Bilinen gerçektir ki "Anayasa"lar, siyaset kurumunun nitelikleriyle ete kemiğe bürünürler. En değerli anayasaların bile siyaset kurumunun elinde bir süre sonra yazboz tahtasına döndürülebileceğinin örneğini bize, 1960'tan bu yana yaşadıklarımızdan daha iyi ne anlatabilir?
İnanıyorum ki Türkiye'yi dört yılda adeta cadı kazanına döndüren, halkı yaşamdan bezdiren, gençlerin yarın umudunu söndüren tek adam rejiminden kurtulmayı isteyen AK PARTİ'ye ve MHP'ye gönül vermiş yığınlar vardır.
Hal böyleyken sormadan edemiyoruz:
Bu Anayasa taslağını kim sundu bize?
Altı lider.
Kim bu liderler?
Parti içindeki farklı seslerin kulaklarını çeken/ çekilmesi istenen. Milletvekili adaylarını belirleyen, partisini neredeyse mahalle temsilcisine dek dizayn eden/ ettiren.. Her şeyi bilen.
Kendi partisinde bile demokrasinin temel kurallarını işlet/e/meyenlerin ülkeyi demokrasiye taşıyacağını beklemek sizce de sorgulanması gereken bir iyimserlik değil mi?
Seçimlere aylar kala toplum, hâlâ alışık olduğu düşünme kodlarıyla altılı masanın cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusunun yanıtını bekliyor. Oysa siyaset kurumunun öncelikle kendisini yeniden düzenlemesi ya da düzenleme kodlarını topluma sunması bundan çok daha önemli ve önceliklidir.
Güçlendirilmiş parlamenter sistemin öncelikle çağdaş demokrasilerin en temel özellikleri olan "katılımcılık- yönetişim ve yerindenlik" ilkelerini özümlemiş gücünü halktan alan güçlü siyasetçilerle gereksinimi vardır.
Bu bakımdan bizi bu marazi sistemden kurtarmaya talip olanların parlamentoya nasıl gittikleri kimin cumhurbaşkanı seçileceğinden daha önemsiz değildir.
"Getir- götürcülerin", "kaşı beni kaşıyayım seni" mantıklı siyasetçilerin egemenliğindeki siyaset kurumunun bizi düzlüğe çıkarıp çıkaramayacağı sorgulamak tekere çomak sokmak değil; aydın sorumluluğunun gereğidir.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun "adayınızı açıklayın" diye bağıranlara "zavallılar" demesi son derece önemlidir.
İyi de bu gerçeği, öncelikle kendi partisindeki "Küçük olsun bizim olsun", "Ben bilmem liderim bilir." mantıklı siyaset bezirgânlarının içselleştirmesi gerekmez mi?
Şimdi, altılı masanın ivedilikle yapması gereken siyaset kurumunun, bizzat kendisini nasıl demokratikleştireceğini kamuoyuna anlatma zamanıdır.
Bize göre ülkeyi demokratikleştirmeyi vaat edenlerin öncelikle kendi partilerinde bunu nasıl gerçekleştireceklerini kamuoyuna açıklamaları toplumsal güveni arkalarına almanın vazgeçilmez koşuludur.