GÜNAYDIN ERGUVANLAR HEP ÇİÇEK AÇAR
"Macbeth öldürür kralı. Eyleminin ağırlığı altında bundan böyle uykunun kendisine haram olduğunu anlar ve şu dizeleri dillendirir:
"Bir ses duyar gibi oldum:
Kimseler uyumasın artık Macbeth uykuyu öldürdü!
Evet, masum uykuyu, her günkü hayatın ölümünü,
Yorgunlukları yıkayan suyu,
Yaralı canların merhemini."
Bu arada Lady Macbeth geceleri uykusunda gezmekte, işledikleri cinayeti sayıklamaktadır:
" Çık elimden, korkunç leke, çık diyorum sana
Bu bir... Bu iki... Tamam: Haydi şimdi
Cehennem ne karanlıkmış."
Uykuyu öldüren Macbeth değildir aslında. Lady Macbeth'in ellerinden çıkmayan da kralın kanı değil, vicdanlarına yapışan azaptır.
"İlk ceza odur ki, hiçbir suçlu
Kendi yargıçlığından kurtulamaz."
Ovidus'un dizeleri ne de güzel açıklıyor Lady Macbeth'in sorununu.
Biliyorum, köle ruhlu kişiler evrensel düzeni sarsabilecek vicdan problemler yaşamazlar. Sanırım en korkulacak kişiler, vicdani kaygıları evrensel boyutlu olmadan evrene nizam vermeye kalkışan bu köle ruhlular olsa gerektir. Düşünsenize biat eden (muktedir!). Üstelik muhteris.
Tanrı ulusları vicdansız kuvvetlinin gazabından korusun. Çünkü onlar sevgi tanımaz, yaşama sevincini yok ederler. Tutkuları kamçılar, zulme ve cinayetlere yol açarlar. Oysa kuvvet, ancak akıl ve bilgi ile birleşince, hak ve adalete zafer kazandırır. Ne yazık ki vicdanı gelişmemiş kuvvet sahibi akıl ve bilgiyle değil hayvansal içgüdüleriyle davranır.
" Bessus adında biri, bir serçe yuvasını hiç yüreği sızlamadan bozup yavruları öldürmüş. Bu nedenle kendisine çatanlara: Haklıydım, der, çünkü bu serçe yavruları, durmadan beni babamı öldürmekle suçluyorlardı."
Montaigne bu öyküyü anlattıktan sonra da ekler: "Bu baba katiline vicdanının öç alıcı cadalozları, suçunu açıklatmıştır."
Oysa Eski Moğ kabilesinde yaşlı babasını öldüren oğulun ya da başını açtı diye bir genç kadını ahlâk adına öldüren polislerin böyle bir vicdan sorunu yoktur. Kuşkusuz bu kendilerini art arda sandıkta yenen bir belediye başkanını görevden almak için bahaneler üretenler için ya da genç bir akademisyeni güpegündüz katledenler için de geçerlidir.
Erguvan Ağacı, İngilizce konuşulan ülkelerde Judas Tree, yani Yahuda'nın ağacı olarak bilinir. Efsanelere göre Yahuda, İsa'yı ele verdikten sonra kendini erguvan ağacına asmıştır. Erguvan ağacının dallarının çarpık çurpuk olmasının nedeni bundanmış. Çiçeklerinin pembe rengi de Yahuda'nın ihanetinin utancını yansıtırmış. Dünya var oldukça vicdan azabı çekmek bu olsa gerek.
"Vicdanının sesini dinle" diyor Türk halkı. Eğer bir konuda tereddüt ediyorsan. Sana doğruyu o gösterecektir. Çünkü o, bizi kötülüklerden, çirkinliklerden koruyan, bizi yönlendiren, bizi biçimlendiren bir içsestir. Bu iç ses, kendisini dinleyenlere elbette el verecektir.
İyi de vicdan sorunu yaşamayanlar için ne diyeceğiz?
Kim ne derse desin ben, çok yakın zamanda Ankara'da birçok evde Abdülhâk Hamit Tarhan'ın Eşber'inden birkaç cümlenin dillerde çok sık dolaşacağına inanıyorum.
İskender:
Aristo bu nedir?
Aristo:
Zafer ya da hiç!