HANGİ ÖZGÜRLÜK?
3 Mayıs 1991'de Namibia'nın Windhoek kentinde UNESCO tarafından düzenlenen "Bağımsız ve Çoğulcu Afrika Basınının Geliştirilmesi" konulu konferansta Windhoek Deklarasyonu yayımlanır. 20 Aralık 1993'te, Birleşmiş Milletler, her yıl 3 Mayıs'ı, "Dünya Basın Özgürlüğü Günü" olarak kutlamayı kararlaştırır.
Windhoek Deklarasyonu, bir ülkede demokrasinin yerleşmesi ve ekonomik gelişmenin sağlanması için basının bağımsız, çoğulcu ve özgür olması gerekliliğine vurgu yapar. Buna göre basının, üretimden dağıtıma her aşamada siyasal ve ekonomik baskıdan bağımsız olması zorunludur.
O halde "Türkiye'de basın özgürlüğü Batı'daki pek çok ülkeden fazladır" dediği ülkemizde bugün gerçek durum ne?
Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye, 180 ülke arasında 157' inci sırada. Son 10 yılda yaklaşık 11 bin basın mensubu işsiz kaldı. 85 gazeteci hâlâ tutuklu.
Türkiye'nin "kara liste" olarak isimlendirilen en kötü durumdaki ülkelerin arasına girmesini için 2 sıra daha düşmesi yeterli. 2005 yılında 98. sırada yer alan Türkiye geçen zaman içinde tam 59 basamak gerilemiş.
Türkiye'de ilk özel gazete 1860 tarihinde yayımlanmıştır. Şinasi Efendi, gazetenin ilk sayısında makalesine "Mademki bir sosyal toplulukta yaşayan halk bunca yasal görevlerle yükümlüdür, elbette sözle ve kalemle kendi vatanının çıkarlarına uygun fikir belirtmeyi kazanılmış haklar bütününden sayar." cümleleriyle başlar. Ancak daha birkaç yıl geçmeden Namık Kemal'in Magosa'ya sürülmesiyle baskı dönemi başlar.
Basın üzerindeki baskılar özellikle Abdülhamit döneminde doruk noktasına çıkar. Gazetecilerin arkasına hafiyeler takılır, hatta padişahı çağrıştırıyor diye "yıldız"(Padişah yıldız sarayında oturmaktadır.) "burun" (Padişah kemer burunludur.) gibi sözcüklerin kullanımı bile yasaklanır. Bugün bu ülkenin yönetimi işte o Abdülhamit'in sevdalılarının ellerindedir.
Ne yazık ki, bugün de tıpkı o yıllardaki gibi iktidar sahipleri ve yandaşları ile ilgili yapılan her haber ya "milli güvenlik sorunu" ya "özel hayatın dokunulmazlığı" gerekçesiyle cezalandırılırken yandaş basının, muhalifler ile ilgili uydurma haberleri, küfürleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir.
TRT iktidarın tescilli borazanıdır. Sözümü ağır bulanlara TRT'nin, son seçimlerde Cumhur İttifakına aleyhte tek sözcük etmeden, lehte 53 saat 30 dakika 38 saniye yayın yaparken Millet İttifakı için 6 saat 52 dakika lehte, 7 saat 8 dakika aleyhte yayın yaptığını bir anımsatmak yeterlidir sanırım.
Hele hele Atatürk'ün kurduğu AA'sının yine son seçimlerde düştüğü içler acısı durumu hangi yurtsever unutabilir?
Son günlerde ceza yağdırılan medya kuruluşlarını sayın desem inanıyorum ki eksiksiz Cumhuriyet, Halk TV, TELE1, FOX, Korkusuz adlarını siz de hemen sayacaksınız. Çünkü muhalif medyaya baskının doruklarını yaşadığımızı dünya biliyor.
Ya daha geçenlerde birçok suç makinasının affedildiği yasa çıkarılırken gece yarısı operasyonuyla muhalif gazetecileri zindanda bırakan iktidar tasarrufunu neyle açıklayacağız?
Peki bu devran, hep böyle devam edecek mi?
Özgür basını kendilerine ayak bağı olarak gören iktidarlarla yönetildiğimiz ve Namık Kemal'in işaret ettiği; "Kalemini dilenci değneği, hokkasını dilenci çanağı" yapanlar, meydanda gazeteci olarak dolaştıkları sürece devam edecektir elbette.
***
Karyalılar çok savaşçı bir halktır. Gözü peklikte o denli ünlüdürler ki savaşçı olarak Mısır'a dek gitmişlerdir. Labris, yani çift ağızlı balta Kayralıların sembolüydü.
Karyalılar labris üzerine bazen bir çift göz, bazen bir çift kulak resmi çizerlerdi. Bu, tanrı her şeyi görür, duyar demektir. Kimileri de çift ağızlı baltayı Karyalıların "ne denli güçlü olursan ol, saldırdığın silahın diğer yüzünün sana dönük olduğunu asla unutma" anlayışının bir göstergesi olduğunu söylerler.
Gün gelir, zalimler kendi silahlarıyla vurulur. Bunu, biz değil 2.500 yıl önce bu topraklarda yaşayanlar söylemiş. Bunu örneklemek için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Ergenekon'un, Balyoz'un yaratıcılarının bugünkü durumuna bakın yeter.
"Bu dünya etme bulma dünyasıdır." Yazık! Olan Türkiye'ye oluyor.