HANGİ ÖZGÜRLÜK?
3 Mayıs 1991'de Namibia'nın Windhoek kentinde UNESCO tarafından düzenlenen "Bağımsız ve Çoğulcu Afrika Basınının Geliştirilmesi" konulu konferansta Windhoek Deklarasyonu yayımlanır. 20 Aralık 1993'te, Birleşmiş Milletler, her yıl 3 Mayıs'ı, "Dünya Basın Özgürlüğü Günü" olarak kutlamayı kararlaştırır.
Windhoek Deklarasyonu, bir ülkede demokrasinin yerleşmesi ve ekonomik gelişmenin sağlanması için basının bağımsız, çoğulcu ve özgür olması gerekliliğine vurgu yapar. Buna göre basının, üretimden dağıtıma her aşamada siyasal ve ekonomik baskıdan bağımsız olması zorunludur.
O halde iktidarın bir yüksek memurunun"Türkiye'de basın özgürlüğü Batı'daki pek çok ülkeden fazladır" dediği ülkemizde bugün gerçek durum ne?
Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde Türkiye, 180 ülke arasında 153. sırada. Son 10 yılda yaklaşık 11 bin basın mensubu işsiz kaldı. 43 gazeteci hâlâ tutuklu.
Türkiye'de ilk özel gazete 1860 tarihinde yayımlanmıştır. Şinasi Efendi, gazetenin ilk sayısında makalesine "Mademki bir sosyal toplulukta yaşayan halk bunca yasal görevlerle yükümlüdür, elbette sözle ve kalemle kendi vatanının çıkarlarına uygun fikir belirtmeyi kazanılmış haklar bütününden sayar." cümleleriyle başlar. Ancak daha birkaç yıl geçmeden Namık Kemal'in Magosa'ya sürülmesiyle baskı dönemi başlar.
Basın üzerindeki baskılar özellikle Abdülhamit döneminde doruk noktasına çıkar. Gazetecilerin arkasına hafiyeler takılır, hatta padişahı çağrıştırıyor diye "yıldız"(Padişah yıldız sarayında oturmaktadır.) "burun" (Padişah kemer burunludur.) gibi sözcüklerin kullanımı bile yasaklanır. Bugün bu ülkenin yönetimi işte o Abdülhamit sevdalılarının ellerindedir.
Ne yazık ki, bugün de tıpkı o yıllardaki gibi iktidar sahipleri ve yandaşları ile ilgili yapılan her haber ya "milli güvenlik sorunu" ya "özel hayatın dokunulmazlığı" gerekçesiyle cezalandırılırken yandaş basının, muhalifler ile ilgili uydurma haberleri, küfürleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmektedir.
TRT iktidarın tescilli borazanıdır.
Hele hele Atatürk'ün kurduğu AA'sının yine son seçimlerde düştüğü içler acısı durumu hangi yurtsever unutabilir?
Muhalif medyaya RTÜK aracılığıyla yapılan baskının doruklarını yaşadığımızı dünya biliyor.
Peki bu devran, hep böyle devam edecek mi?
Özgür basını kendilerine ayak bağı olarak gören iktidarlarla yönetildiğimiz ve Namık Kemal'in işaret ettiği; "Kalemini dilenci değneği, hokkasını dilenci çanağı" yapanlar, meydanda gazeteci olarak dolaştıkları sürece devam edecektir elbette.