KARİNA - PRİENE

KARİNA - PRİENE

- Karina nedir?

- Teknelerle ilgili bir şey ama...

- Teknenin su altında kalan kısmı diyorum...

- Yarımadanın en ucunda mıyız şimdi?

- Bana bakıyorlar, sanki her şeyi bilirmişim gibi.

- Bilmiyorum...

Aklımda Sami ( Akbaş) Beyin anıları:

Yıl 1954 - 55. 15-16 yaşlarındayım. Yalıkavak'tan tekneye yumurta, tavuk mevsimine göre taze bakla bazen de odun kömürü yüklüyoruz. Teknede motor yok. Yelken ve kürekle Yoran'a ( Didim ) geçiyoruz. Karayel yıldız varsa bekliyoruz ki hava yatsın. Hava uygunsa yola devam. Menderes ağzını geçip yarımadanın burnundaki fener adasına varıyoruz. Orada bir fenerci vardı. Allah razı olsun. Orada konaklardık. Karnımızı doyururdu.

- Fener adası nerede?

Bu kez soran benim.

Garson alışkın ellerle kiremit gibi kızarmış levrekleri servis ederken

- İlerde, çok ilerde, diyor. Yarımadanın kuzeyine dönünce.

Bir yudum bira, bir lokma levrek ve bir dünya deniz. Karina restoranda karinayız tam da. Tadımız masmavi sulardan farksız.

PRİENE'DEN DÜNE BAKMAK

Priene, İyon kentidir. Özgündür, nice çağdaş kente örnektir. Amenna.Ben Karyalıyım, kıskanırım. "Priene'nin gözleri Karya'ya bakar." deyiveririm.

O zamanlarda bu uzun ve doğurgan ova, denizdir. Ta Fenike'den, Kıbrıs'tan, Magrip'ten gelip İstabul'a, hatta Trabzon'a anforalar dolusu yağ, şarap; ambarlar dolusu cam, demir ve bakır taşıyan gemiler şu karşıdaki Milet'e de uğrardı.

Priene'ye uğramaz mıydı ki?

"Priene, güneşinin sokaklarına doğduğu,

Ayın dağ kucağında uyuttuğu şehir."

Soluk soluğa tırmanıyorum basamakları. Sol yanımda bir giyotinin tek darbesiyle kesilmiş ve şakulü şaşmaz bir ustanın elleriyle üst üste, yan yana dizilmiş taş duvarlar.

Kendimi Athena tapınağına atıyorum. Konuşmak istediğim biri var: Mimar Pytheos. Çünkü o, Mouselium'un da mimarı.

Kim demiş denizler halkları birbirinden ayırır?

"Uyan Pyteus.

Binelim tirhandilimize

Sırtımıza yıldız karayel alıp

Yelken basalım Halikarnas'a

Şimdi anıtları yıkma

Kaleleri bozma mevsimindeyiz

Yüreklerde şakul tutmayı

Mermeri yontmayı

Yeniden öğret bize.

Uyan Pyteus

Kalk!

Hippodamos'a varalım birlikte

Şimdi bellek yitimi mevsimindeyiz.

Sokaklarımız yılankavi,

Yolumuz çıkmaz.

Söyle ona

Saymayı yeniden öğretsin bize

İki kere ikimiz dört etmiyor bizim

Ovada amansız bir koşuşturmaca. Yağmur bulutlarını dev bir orduya benzetiyorum: Kararlı ve insafsız.

İsa'nın doğmasına daha 494 yıl var. Lade'de tam 353 savaş gemisi bekliyor Persleri. Ama fitne, ama korku, ama bencillik. Tiranlar yapıyor yapacağını. 100' e düşüveriyor İonyayı koruyacak gemiler.

Veee

Darius'a gün doğarken kan denizine dönüyor Milet boğazı.

Gözlerim deniz arıyor,

Gördüğüm upuzun bir ova

Gözlerim ada arıyor;

Bir küçük tepede

Üç beş ev, küçücük köy

Görmesem de biliyorum

Sırılsıklam.

İçimden ovayı bir hışım geçen yağmurda ıslanmak geçiyor. Ama dünyanın en kaliteli gömleklik kumaşlarını üreten Söktaş'ı gezeceğiz. Tiyatroda rehberimiz Muhteşem Süleyman'ı can kulağıyla dinleyen arkadaşlara "Yağmur geliyor!" anonsunu yapıyor, hercai bir aşık gibi Priene'yi arkama bakmadan terk ediyorum.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI