MUHTESİPLERDEN BELEDİYE BAŞKANLARINA

Kent yöneticiliği, kentlerin kurulmasıyla başlayan bir görev.  Eski Yunan'da "polis" şehir demekti. Sözcük, diğer anlamıyla da "vatandaşlar topluluğu" anlamına gelmekteydi. Bu kentler, birçok açıdan bağımsızdı ve her birinin kendine ait bir yönetimi vardı.

İslamiyet'tin ilk dönemlerinde kentleri muhtesipler yönetirdi. Muhtesipler, kentlerde, dinen olumsuz görülen davranışları, durumları, hareketleri düzenlemeye yönelik çalışmalar yaparlardı.

Osmanlılar da "muhtesip" sözcüğünü uzun yıllar kullanmıştır. Muhtesipler, Tanzimat dönemine kadar devlete ait sarayların ve devlete ait binaların bakım ve onarımından, saraylarla ilgili alım ve satımlardan, saray görevlilerinin aylıklarının ödenmesinden sorumlu olan kimselerdi. Tanzimat'a kadar muhtesipler, yüksek rütbeli memurlardan sayılırlar ve terfi etmeleri hâlinde defterdar olurlardı.

Devlet her nereye bir kadı göndermişse, orada bir de muhtesip görevlendirmiştir. "Muhtesip", "ihtisap ağası", "ihtisap emini" daha sonra da "ihtisap nazırı" unvanları, hep ayrı memuriyet anlamında kullanılmıştır. İhtisap nazırlığı tabiri de 1854 yılında kaldırılarak "Şehremini"ne çevrilmiştir.

Şehremini, bugünkü belediye başkanının görevlerini üstlenirdi. Şehreminileri, varlıklarını cumhuriyet devrine kadar sürdürdüler, cumhuriyet döneminde görev ve işlevlerini belediye başkanlarına devrettiler.

Şehremini, şehrin güveniliri, şehrin emanet edildiği kişi demektir. Onlar şehrin değerlerini korumak, geliştirmekle görevliydiler. Onların sözüne, icraatlarına güvenilirdi.

İstanbul'un unutulmaz şehreminilerinden  Dr. Cemil Topuzlu  bakın göreve getirilişini nasıl anlatıyor:

"Çiftehavuzlar'daki evimi ve bahçemi yaptırmıştım. Sadrazam Ahmet Muhtar Paşa, bastonunu almış, civarda dolaşıyormuş. Parmaklığın önünde durmuş, bakmış beğenmiş. Buranın kime ait olduğunu sormuş. Beni söylemişler. Ertesi gün davet etti. Mademki bende böyle bir imar zevki var. Şehreminliğini de yapabileceğimi söyledi. Evvela şaşırdım, sonra ısrarı üzerine kabul ettim."

Bu hafta sonunda yaşadığımız kentin eminini seçeceğiz.

Haftalardan siyasi partilerin liderleri, kent kent dolaşarak meydanlarda nutuklar çekiyorlar. Şaşırıyorum. Biz Türkiye'ye başbakan ya da cumhurbaşkanı mı, kentimize belediye başkanı mı seçiyoruz?

Liderler bas bas bağırıyor  "partimin adayı filancaya kefilim" . Yıllarca aynı şehirde yaşadığımız ve şehrimizi emanet edeceğimiz kişiyi seçerken, onu hayatta bir- iki kez görmüş birinin kefilliğine gereksinim duymamız aklımıza hakaret değil midir?

Bir belediye başkanının hangi partiden olmasından çok, kenti yönetme kapasitesine ve  kurduğu ekibin niteliklerine bakmalı. Partisine değil, kendisine güvenerek belediye başkanı seçilebilmiş olanları daha çok takdir etmem de bundandır.

Doğrusu ben, nice dürüst, güvenilir başkan adayının, artık " eminlik"lerini yitirmiş liderler yüzünden mağdur olduklarını düşünenlerdenim.  Ayrıca onların, paçalarından yolsuzluk akanları savunarak hemşerilerinden oy istemesini ise akıl tutulması olarak görüyorum.

 Yerel yöneticiler, o kentte yaşayan herkesi kucaklamak zorundadır. Milleti yüzdelere bölüp "bendensin - benden değilsin" diye meydanlarda bangır bangır bağıran, TV lerde sabah akşam ahkam kesenlerin, kentimizi yönetecek olanları seçme özgürlüğümüze müdahale etmesini onaylamıyorum.

Hele hele  kenti yönetmeye talip olan kimilerinin hemşehrilerinin kapılarından önce parti parti dolaşmalarını hiç ama hiç anlamıyorum.

Bu müdahalecilik, bizim Antikçağ'daki kent özerkliğinden bile çok uzak; katı bir merkeziyetçi yapılanma içinde oluşumuzun göstergesinden başka bir şey değildir.

Genel seçimlerle yerel seçimler arasındaki amaç farklılığını görmek zorundayız.

 Bırakalım kentliler, kendi kentlerini yönetecek olanları özgürce seçsinler. Ankara da kendi işine baksın.

Ben, bu ülkede insanların, kentlerini en iyi yönetecek kişiyi seçecek aklı, feraseti ve basireti olduğuna inanıyorum. Partimin genel başkanına aşık olduğum için ilimde ilçemde şu kişiyi seçiyorum, demenin de, kent severlikle bir bağını göremiyorum.

Dileyelim 1 Nisan pazartesi günü kentlerimizin anahtarlarını, en emin, en donanımlı ve en uzgörülü adaya teslim etmiş oluruz.

Sonuçlar ne olursa olsun, kazanan kentlerimiz olsun.

YAZARIN DİĞER YAZILARI