NEYZEN'E VARMAK

NEYZEN'E VARMAK

 

Bu günler "28 -29 Ocak" fırtına takviminde denizcilerin korkulu rüyası Ayandon Fırtınası günleri.

Oysa hava bugün Bodrum'da yazdan kalma. Fırtınanın piri ülkenin üstünde.

Bu hava evden kaçmak için inanılmaz kışkırtıcı. Marina'dan Tepecik Camiine doğru yürüyorum. Aklımda Neyzen var. Bugün 28 Ocak 2018. Onun ölümünün 67. yıl dönümü.

Bugün Gerence sokağın başına varıp şöyle havayı koklamak Neyzen'in heykeliyle üç beş dize paylaşmadan geçemem ki.

İki yıl öncesine dek köşede bir ev vardı. Güzeldi, özgündü.

Avram Galanti "Bodrum Tarihi" adlı eserinde ortaokul öğretmeni olan babası Hasan Fehmi Efendi'nin evini "güzel bahçeli evi deniz kenarında, ortaokul ile ilkokul deniz kenarında ve evden okula giden yol deniz kenarında idi." cümleleriyle anlattığına göre Neyzen, 1879 yılında bu evde ya da buradaki bir başka evde doğmuş olmalıydı.

Daha kış başında bahçesini otlar bürürdü. Rica minnet belediye çalışanları temizlerdi. Ama mahzundu, garipti, yalnızdı. Evin günün birinde belediye ya da Kültür Bakanlığı tarafından alınıp müzeye dönüştürüldüğünü hayal ederdim.

Duvara yaslanıp limana bakardım. Onun, bu kapıdan çıkıp okuluna giderken, başak saplarından ya da kamışlardan yaptığı düdükleri çalarken denize baktığında benim gördüklerimin hangisini görmek isterdi ki?

İki yıldır Neyzen Tevfik'in evine yürümüyorum. Çünkü Neyzen Tevfik'i sattık biz. O ev şimdi ünlü bir dondurma markasının kafeteryası. Tam oraya varınca başımı öne eğiyorum.

- Bu caddenin adı ne?

- Neyzen Tevfik...

- Neden?

- Neyzen burada doğmuş...

- Nerede?

- İşte şurada dondurmacıda.

dilime onun;

"Düşeli derd-i firâkın ile sevdâya, meye

Müptelâyım, deliyim; sinmişim esrâr-ı neye

Feleğin kahbe başında paralansın parası

Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye."

dizeleri dolanıyor..

"Ayrılığının derdiyle düşeli sevdaya ve şaraba/

Tutkunum, deliyim neyin gizemine sinmişim"

Beni deli eden, çıldırtan, kahreden nedenler belli. Ya onu sevdalara gark eden, şarap tutkunu yapan, neyin gizemine sinmesine sebep olan ayrılık neydi?

Avram Galanti, onun ney sesini ilk kez buralarda bir yerlerde duyduğunu anlattığına göre ayrılık, onun yaratılışında olmalı, diye düşünüyorum.

"Feleğin kahbe başında paralansın parası

Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye."

dizeleri, ömrü boyunca mala mülke değer vermemiş bir dervişten, Anadolu'nun 20. Yüzyılda yetiştirdiği 2. Diyojen'inden başka kim söyleyebilir ki?

Aklım Urla'ya kayıyor. Necati Cumalı'nın, Yorgo Seferis'in, Tanju Okan'ın roman, şiir ve şarkılarının esintilerinin dolaştığı sokaklar Neyzen'in de neyle ilk hasbıhal ettiği sokaklar. O, ilk ney derslerini orada Berber Kazım Efendi'den almış. Şiirle uğraşmaya o da Urla'da başlamış.

" Musiki, vicdani temennilerin kabulü için hakikatin ağlayarak yalvarışıdır. Güzelin Türkçesi, Fransızcası yoktur."

Bir ney ustasının müziğin alafranga, alaturka ayrımına karşı çıkışının ifadesidir bu. Bu sözlerde hoşgörü ve "öteki"ni anlama felsefesi vardır.

Kabul edilmeli ki Neyzen Tevfik, bizim en değerli yergi ustalarımızdan biridir. O sözünü kimseden esirgemez: Yeri gelir, valilere; yeri gelir, softalara; yeri gelir, düzene çatar.

" Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler;

Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus dediler

Künyeni almak için, partiye ettim telefon;

Bizdeki kayda göre, şimdi o meb'us, dediler."

dizelerinin hâlâ dillerde dolaşması, demokrasimiz için hazin; ama Neyzen'in hiciv ustalığını göstermesi bakımdan da oldukça önemlidir.

"Kim demiş bizde bir demokrat idare yoktur,

Ne demek, olmazsa elbette dışarıdan alırız

Sırr edip karne usulüyle o gümrük malını

Karaborsaya verir, biz bize benzer kalırız."

Hangimiz bu dizelerin bugün için de geçerli olmadığını söyleyebiliriz?

Hiciv zeka işidir. Dili, her koşulda zekice kullanmayı gerektirir. Hicvi okuyan ve dinleyen bazen kendisine en ters gelen söylemler için bile hayranlığını gizleyemez.

2. Dünya Savaşı yılları. İki gözü de görmeyen bir tanıdığı sorar:

- Canım Tevfik Bey! Ne oluyoruz, durumlar nasıl?

Neyzen:

- Gördüğünüz gibi beyefendi, gördüğünüz gibi, der.

Neyzen'in yolu sık sık Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine düşmektedir. Hastalığının nedeni içkidir.

Doktor Mazhar Osman, onun bir gün Neyzen'i elinde kiloluk rakıyla görünce sorar:

- Nereye gidiyorsun Tevfik?

- Çallı İbrahim'e.

- Elindeki ne?

- Kiloluk bir rakı!

- Kilo ile içmeye utanmıyor musun?

- Hepsi benim değil. Yarı parasını Çallı verdi.

- Dök kendi hisseni öyleyse.

Neyzen, doktora:

- İmkansız, der. Benim hissem şişenin alt tarafında.

Öğleden sonra yine Tepecik'e dek gidiyorum. Gözüm limanda omuz omuza vermiş; denize açılacakları günleri sessizce bekleyen yatlara takılı kalıyor. Gönlüm ne denli istese de daha öteye gitmiyor ayaklarım. Neyzen yok artık orada; Neyzen yok...

Sağımdan solumdan bir aşağı bir yukarı acele acele geçip giden insanlar çeliyor düşüncelerimi . Neredeyse hepsi günübirlik yaşamın girdabına kapılmış, nerede, nasıl ve ne zaman yaşadıklarından bile habersiz. Kış ortasında bir bar gündüz vakti tıklım tıklım. Bir kadın çığlık çığlığa şarkı söylüyor. O canhıraş bağırmanın arkasında Afrin'i arıyorum, Azez'i, El Bab'ı, Membiç'i, Trablusgarp'ı... Ah be canım Elazığ'ı arıyorum, Malatya'yı arıyorum. Hiç bir iz bulamıyorum...

Yüreğimin derinlerinde Zeynep Halvaşi "Mamoş"u söylüyor.

Tanıdık birine rastlasam diye geçiriyorum içimden . Kolundan tutsam, birlikte döne dolaşa Mamoş'u, Hüseynik'i dinlesek. Sonra da avaz avaza bağırsak;

" - Hey güneş, hey kuşlar, ağaçlar! İnsanlar suskun, korkak; insanlar vurdumduymaz; insanlar utanmaz... bari siz isyan edin, siz sarsın yüreğimizi...

Yok yok, imkansız bu. Çünkü Aşık Veysel'in:

Ne şöhrete tapmış, ne mala tapmış

Ne doğruyu koyup eğriye sapmış

Ne bir gecekondu, ne saray yapmış,

Dünya benim diyen beyler nicoldu?

dizelerinde anlattığı Neyzenler yaşamıyor artık bu topraklarda.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI