ŞİİR GÜNÜNE BİR KALA
21 Mart, 2000 yılından beri UNESCO'nun kararıyla "Dünya Şiir Günü" olarak kutlanıyor.
Cahit Sıtkı'nın;
"Her geçen günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış "
dizelerindeki duyguları yaşadığımdan mı bilmem Cahit Sıtkı'nın:
" Sen doğmana bak güzel gün
Gözümü alan aydınlık
Dağlar seninle heybetli
Ovalar seninle sonsuz"
dizeleriyle güne başlamakta zorlanıyorum.
Üstelik bu karamsarlığı yaşayanın bir ben olmadığımın da farkındayım.
Oysa Arjantinli şair, düşünür Jorge Luis Borges kendi gerçeğinden yola çıkarak;;
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder,
güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım,
bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
ÖLÜYORUM...
dizeleriyle uyarmış bizi.
Bu gerçekleri bilsek de kurtaramıyoruz yakamızı didişmelerden, kısırdöngülerden. Garip bir düden çekiyor bizi kendisine, boğuluyoruz.
Çalışabilenler akşamları evlerine daha da çökmüş dönüyor. Televizyonların haber bültenleri tek sevindirici haber vermeden bitiyor. Bunaltan trajedileri izleyerek giriyor insanlarımız yataklarına.
Her gün daha da artan kalabalıklarda biraz daha yalnızlaşarak, hatta bizsizleşerek tükettiğimiz ömrümüzün son bir yılı, yazık ki Ataol Behramoğlu gibi:
"Akşamüstü bir kahvede
Bira içtim birkaç bardak
Gazeteden yoruldukça
Gelip geçene bakarak"
diyerek akşamı karşılayabilmekten; bir tiyatro salonunda, bir sergide, bir dinletide günün son kazanımlarıyla ruhlarımızı esenleme olanaklarından yoksun geçti.
Şiir, sevincin şarkısı, mutluluklara aralanan kapı. Şiir, karanlıkları tan aydınlığına çeviren, rüzgâra karşı kanat vuran umut.
Toplum, sevincini, mutluluğunu, umudunu yitirdikçe şiirini yitiriyor; Şiir de karamsarlaşıp içedönükleştikçe toplumundan uzaklaşıyor.
"Her şeye karşın şiir!" diyorum yine de. Çünkü sözcüğün sözcükle en ayartıcı buluşması, dilin kendi kendini yeniden doğurması şiir.
Kirlenmiş ruhlar, onun yağmurunda arınır. Öfkenin kılıcını kuşananlar onun ikliminde sağduyuyla buluşur. Yaşamı böylesine kucaklayan şiir, can alıcıların, tutku imparatorlukları kurmaya çalışanların silahı olabilir mi hiç?
Şiir özgürdür, kendi ülkesini kendisi kurar. Onu kendi amaçları için kullanmaya çalışanlar, iğreti ata bindiklerini çok çabuk anlarlar. Çünkü şiir atı, öylelerini sırtında taşımaz. Onların şiir diye meydanlarda okudukları ritmik söz yığınından başka bir şey değildir.
Gelin biz şiir ana, Gülten Akın'ın dizelerine yürek verelim:
Yaşamak öyle güzel, öyle derin
Bir dostun sıcacık merhabasında ,
Yürekten gülüşünde,
Yaşamak güzel şey,
Ellerin sevdiğinin ellerinde
Gözlerinde sevgi dolu bakışlar.
Bu güzelim bahar gününde bir iyilik yapın kendinize. Bir şiir kitabını açın şiirin kollarına atın kendinizi. Şiirin bugünlerde ne denli etkili bir sağaltıcı olduğunu siz de keşfedeceksiniz.