"Şubat güdüktür; ama cürmü büyüktür." Nerelerden kaldı böyle bir söz aklımda anımsamıyorum.
Başka yıllar neyse de bu şubatın cürmü sahiden çok büyük. Daha yarılanmadan yaşattıklarından el aman dedik.
"Çözülen ud teli gibiyim
Mızrap vursalar sesim çıkmaz
Sanki arafta yüreğim
Koparıp alsalar göğsümden
Ne kanım akar, ne aman dilerim."
İçim dışım tıpkı böyleyken az önce Milas'ın yetiştirdiği büyük ressam Turan Erol'un da sonsuzluğa yelken açtığını haber verdiler.
Ne mutlu ona ki 97 yıl yaşadı ve geride kendisini yaşatacak eserler bıraktı.
Turan Erol, her evrensel usta gibi esinlerini, hep kendi coğrafyasından ve tarihinden aldı. Özellikle doğup büyüdüğü Milas, ömrünce sanatını besleyen bir damar olarak kaldı.
Sodra, Balavca Deresi, çınarlı meydanlar, daracık sokaklar, cumbalı evler, karaya vurmuş kayıklar onun tuvallerinde sonsuza dek - benek çizgi; ışık - gölge danslarına devam edeceklerdir.
Onu, yıllar önce kendisine adadığım "Paletinde Dağlar" şiirimle uğurluyorum.
Yıldızlar yoldaşın olsun coğrafyamın büyük ustası.
Ne mutlu bana ki onunla aynı çağda yaşadım. Ne mutlu bize ki böylesine cömert bir coğrafya beslenerek var olduk.
PALETİNDE DAĞLAR
Turan EROL'a
Sırtlayıp ebedi meltemleri
Yelken basarken
Adalar Denizi'nde süngerciler
Sizin de tuvalinize
Güneşli yağmurlar yağar mıydı
İki bulut arası
Paletinde dağlar
Dağların dibinde evler
Hangisinde otururdu satrap
Kıl çadır mıydı
Meskeni beylerin?
Ya köleler, ırgatlar
Ve tütüncü
Ve sığırtmaç
Ve babasız çocuklar
Nerelerde uyurdu geceleri
Dans ederken tuvalinde
Leke ve benekler.
Bu bizim çınarlar
Ahrazıdır meydanların
Gün sarısı duvarlar
Kirini saklarken ebedi beyazın
Yorgun saçaklardan
Kırlangıç telaşları akar
Fırtınalar geçer üstünden
Toprak damlı evlerin
Sevgiden başka sese kulak vermez.
Pirina kokardı sokaklarımız
Babam, Austin Morris'i
At arabalarına yüklemekten yorgun.
Ruhu dağlarda bir adam
Köprüler çizerdi suya hasret
Zeytinler resmederdi ölümsüz
Savranlar masallara karışırken