Türkiye Cumhuriyetinin laiklik temeline dayalı felsefesi, 3 Mart 1924'te üç devrim yasasının kabulüyle belirlenmişti.
101. yıl önce bugün;
1. Halifelik kaldırıldı.
2. Şeriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı.
3. Tevhidi Tedrisat (Eğitimde Birlik) Yasası kabul edildi ve laik Türkiye Cumhuriyetinin temelleri atıldı.
Bilindiği gibi İslam dünyasında halifeler, aynı zamanda devlet başkanıydı. Bu durum, özellikle demokratik hukuk devleti anlayışıyla çelişiyordu. Ayrıca ümmetçi devlet anlayışından ulusçu devlet anlayışına geçiş sürecini hızlandırmak için de halifeliğin kaldırılması zorunluydu. Bu bakımdan halifelik kaldırılarak ona bağlı kurumlarda yeni düzenlemeler gerçekleştirilmiş, bu kurumların TBMM'nin denetimine girmesi sağlanmıştır.
Şeriye Bakanlığı, kişiler arasındaki ilişkileri, şeriat kurallarına göre düzenleyen bir bakanlıktı. Yani toplumsal, sosyal ilişkilerin şeriata uygun yapılmasından sorumluydu. Oysa Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yasa yapma yetkisi TBMM'ye aitti. Şeriye ve Evkaf Bakanlığının kaldırılması, özelikle demokratik hukuk devletini kurabilmek için son derece önemliydi.
Tevhid-i Tedrisat yani eğitim birliğinin gerçekleştirilmesi sayesinde, özellikle son yüzyılda eğitim sitemimizde açmazlara yol açan medrese ve okul ikiliğine son verilmek istenmiştir. Bu yasayla eğitim, nakilcilik pençesinden kurtarılıyor; aklı öne çıkaran, bilimi temel alan, çağdaş bir eğitim modeline dönüştürülüyordu. Bir başka açıdan bakarsak Tevhid-i Tedrisat Kanunu, aslında büyük bir kültür hamlesinin anahtarıdır. Öğretim ve eğitime laik bir nitelik kazandıran bu kanunun hedeflerinden biri de ulusal kültür birliğini kurmaktı.
Tüm bu gerçeklerden yola çıkarak diyebiliriz ki, ülkemizde bugün yaşananları iyi kavrayabilmek için bu üç devrim yasasını çok iyi anlamak gereklidir.
Bilelim ki bugün şeriat sevdasıyla yanıp tutuşanların, ulusal birliğe düşman olanların hedefinde bu yasalar vardır.
Bilelim ki bunca yaşanan acıya rağmen hâlâ başkanlık diye yeri göğü inletenlerin ideali halifeliktir. Bu bakımdan eğitim birliğinin ortadan kaldırılması için yaptıkları her hamle sıradan değildir.
Ne külliye, medrese, Osmanlıca gibi kavramları ortaya atmalar ne de "Bir de ulemaya soralım", "Nas var nas!" demeler hesapsızdır.
Bugün bu ülkede kim cumhuriyetçiyim diyorsa, kim Atatürkçüyüm, çağdaşlıktan, bilimden yanayım diyorsa bu üç devrim yasasını savunmak ve onları tahkim edecek çalışmalar yapmak zorundadır.
Eğer eşitlikçi ve katılımcı bir dünya için kadın-erkek omuz omuza mücadele etmek istiyorsak, bu üç devrim yasasını korumada siyasi kararlılığımızı ortaya koymak zorundayız.
Ülkemizin içinden geçtiği karanlık süreçten çıkması için cumhuriyet savunucusu partilerin, sendikaların, derneklerin hiçbir mazeret üretmeden dünden daha sıkı kenetlenerek yola devam etmesi hatta halkayı genişletmesi zorunludur.
Bu bakımdan önümüzdeki yakın tarih, biz Atatürkçüler, cumhuriyetçiler, devrimciler, demokratlar ve bilimi rehber edinenler için telafisi imkânsız sınav günleri olacaktır.