Bir Günbatımı Söyleşileri daha geride kaldı. Bodrum Life dergisinin sahipleri Çiğdem- Necip Damar bize üç kıtadan esintiler getirdiler.
Tayland - Güney Afrika ve ABD izlenimlerini anlatırlarken kafalarının bir köşesinde hep Bodrum 'un varlığını hissettik.
Kavafis'in o ünlü şiirinin;
"Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir."
dizeleri yine bizimleydi.
Elbette o kentlerin, en az bizim şehirlerimiz kadar çekici yanları vardı. Doğa orada da insanlara çok değerli olanaklar sunmuştu; Belki oraların insanları bir kenti sevmenin sorumluluğunu daha çok hissetmişler ve daha duyarlı davranmış; değerler yaratmış; değerleri korumuşlardı.
Her seyyah gibi Çiğdem ve Necip de gidip görmüş ve sorgulamışlardı.
Neden onlar bizden daha ileride?
Bak bu bizde olabilir mi?
Bodrum'un Grand Canyon'daki gibi, Masa Dağı gibi benzersiz oluşumları olmayabilir; ama bu kentin neden bir parkı bile yok, sorusunu hangi Bodrumlu kendine sormaz?
Kent parklarımda halka açık konserler veren orkestraları izlerken Bodrum'da neden böyle bir düzenleme yok, diye hangimiz düşünmeyiz?
Tek tabela olmayan, ama o kente değer katan insan bitki ve hayvan heykellerinin süslediği pırıl pırıl caddelerinde dolaşırken, tabela kirliliğinin tavan yaptığı, çöp sorunu çözülemeyen Bodrum için ah vah etmeyen Bodrumlu olabilir mi?
Necip Damar "Dünyanın üç uzak kentinin plajlarını gösterirken;
"Buyrun bakın, bu uçsuz bucaksız plajlarda tek şezlong
ve şemsiye göremezsiniz. Bu plajlar halkın. Kimse halkına plajları parayla satmıyor. Ama bu plajlarda tek çöp de bulamazsınız." diyor.
Sözü, Bodrum'a daha nasıl getirsin diye sormamak mümkün mü?.
Çiğdem, uzun uzun Güney Afrika'yı anlatıyor. Belleğime çiftlikler mıh gibi çakılıyor. Bodrum'un kulağının dibindeki Karaova bu iş için ideal diye bas bas bağırırken; meydan boş, bina yapalım diyenlerin Mumculara karıncalar gibi üşüşmesini düşünüyorum.
Şehirler, nehirlerle, denizlerle, dağlarla, ormanlarla bütünleşmiş. Falif Rıfkı Atay'ın "Yeşile Koşan Londra, Yeşili Kovan İstanbul" yazısını nasıl anımsamam? Ya Bodrum? Bodrum da yeşili kovan bir şehir değil mi?
Güney Afrika'dan yerel el sanatlarının ürünlerine verilen değeri izletiyorlar dostlarımız. Her sanatçı bir marka; özgün; yüzde yüz oralı. Her nereye gitse CapeTown'lu o. Ben, o anlarda bizim sokaklarda incik boncuk satanları; çalışabilecek mekan bulamayan marka yaratacak sanatçıları düşünüyorum.
"Nazar boncuklarımız bile Çin malı." diyor Necip.
Kentlerin, ancak kendisi olarak; yeni dünya için kendine özgü yeni değerler yaratarak cazibe merkezleri olabileceklerini Günbatımı Söyleşileri'nde bir kez daha anladık.
Her şey bir yana, programın sonunda, Mustafa Köker'in piyanosu eşliğinde sevgili Meltem ( Başınhan) "Sen Bodrum'sun Güzelim" şarkımızı söylerken salonun coşkusu, beni, uzaklardan alıp yine Bodrum'un kucağına bırakıverdi. O an, "Bodrum, iyi ki senin sevdalınım. " dedim kendi kendime.