ÜNAL TÜRKEŞ'İ ANARKEN
Bir şiirimde "tez ayak zaman yorgunu" demiştim güz mevsimi için. Oysa tez ayaklık tüm mevsimler için geçerli. Öyle hızlı akıyor ki ne bilgiyi hazmetme; ne cehaletimizi fak etme fırsatı bulabiliyoruz. Acıların da sevinçlerin de sığlığı bundan.
Ünal Ağabey, aramızda ayrılalı üç yıl olmuş bile. Yaşasaydı kim bilir daha kaç kitap bırakırdı bize.
O yaşarken sık sık telefon açar, Muğla'yla ilgili bilgiler sorardım. Şimdi evlerimiz Karabağlar yaylasında birbirine ün mesafesinde; ama o yok.
Bugün elime onun telkari kuyum yazılarla bezenmiş kitaplarını, Mesela "Saatli Kule Caddesi" ni alarak dünden bugüne Muğla'yı dolaşmalı; sonra oturup bir yerlerde ona bir şiir; örneğin Güler Meriçkan Güleç'in dizelerini göndermeliyim.
Işığın üstümüzden eksilmesin ağabey.
CAN MUĞLA'YA
sesim türkçeyle gezdim
beyaz zambaklar vakti can muğla'yı
o genceldiğim yokuşlarında
hem çiçeğini taşıyordu dallar hem portakallarını
ne çatılar anlattı sırlarını
ne de bacalar eski ustalarını
menteşe yollarına bırakıp gölgelerimi
güneşle gezdim çakırhan evlerini
zeytinceydi o yeşil rüzgar
öptükçe gözlerimi
genişleyi genişleyiverdi göğsümdeki umu
dizlerini toprağa vuru vuruverdikçe
muğlalı kerimoğlu
ula'da
kraliçe artemis'le ularken dostluğu dostluğa
nakışlandı yüreğim
bir içim suyla yörükler avlusunda
sesim türkçeyle gezdim can muğla'yı
"muğlalı yontular vakti"
her an yarınları gösterdikçe
ata'mın o durmayan saati
uyanı uyanıveriyordu muğlalı
GÜLER MERİÇKAN GÜLEÇ