İki yıl önce bugünlerde dağlarımızdan denizlere, ovalara, kentlerimize kül yağıyordu. Gün batarken yemyeşil bıraktığımız yamaçlar, bizi yeni günde kapkara karşılıyordu. Kartallar, şahinler, atmacalar, keklikler, güvercinler bir damla su için dağlar aşmak zorundaydılar.
Doğal zenginliklerimiz yok oluyor diye üzülüyor; ya evimiz, bağımız bahçemiz yanarsa diye korkuyor; yangın söndürme uçakları çalışmıyor/ çalıştırılmıyor diye ilgililer veryansın ediyorduk.
O günleri bir daha yaşamayalım; yaşarsak daha bilinçli davranalım diyerek yangınları ve ormanlarımızı konuşalım, dedik
Günbatımı Söyleşilerinin konuğu Yüksek Orman Mühendisi Mehmet Yaka'ydı.
Mehmet Yaka bu coğrafyanın çocuğu. Yatağan Bencik'in mahallelerinden birinde doğmuş. İlkokulu her gün üç dört kilometre yol yürüyerek okumuş. Milas Ortaokulu- Antalya Lisesi ( Parasız Yatılı) İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesini bitirmiş. İlimiz ormanlarının hemen her karışında iz bırakarak çalışmış bir mühendis. Orman gençleştirmede bulduğu yöntemler literatüre geçmiş ve yaşarken adına Orman Genel Müdürlüğü hatıra ormanı diktirmiş çok çok değerli bir hemşerimiz.
Mehmet Yaka, bize öyle önemli şeyler anlattı ki, orman ve yangınlar konusunda ne denli eksik olduğumu fark ettim.
Mehmet Yaka "Ormanlar insanlığın ortak malıdır; ama özellikle bizde orta malı olarak görülüyor." diyor.
Ormanların uygarlığımızın var oluşundaki rolü malum. Ancak insanoğlunun maddi hırsları ve hevesleri yüzünden Nasrettin Hoca misali bindiği dalı kestiği ne yazık ki bir gerçek. Bunun sonunu bile bile her geçen gün ormanları yok etmesi aymazlıktan başka bir şey değil. Mehmet Yaka " Orman yoksa hayat yok" diyor. " Ama ekliyor: "Orman asla yok olmaz. Yeter ki biz onun yaşam döngüsüne çomak sokmayalım"
Dünkü söyleşiden sonra gidip kızılçamlara sarılasım geldi. İki yıl önceki o felaket günlerinde kimi aklı evveller kızılçamı Amerikalıların bize dağlarımız yansın diye kakaladıklarını yazmışlardı. Öğrendik ki Kızılçam 20 milyon yıldır bu toprakların has ağacıymış. Akdeniz ikliminin özellikleri nedeniyle yansa da en kısa sürede yeniden var olma gibi bir özelliği varmış. Hani o yangınları büyüten kozalak fırlatmaları var ya, bu sayede yeni ormanın tohumlarını da toprağa serpermiş. "Yanarken bile varlığını sürdürme çabası mı kavgası mı de demeli buna bilmiyorum. Kızılçamı birden bir ana - baba olarak düşünüyor insan.
"Orman yangınlarının ana nedeninin bakımının gerçekleştirilmemesidir. Bakımı yapılan orman yanmaz."" diyor Mehmet Yaka. Demek ki bizim ormanların bakımı ihmal edilmiş. Yine bu coğrafyanın yetiştirdiği değerlerden Ali Genek Bey, "Eskiden yılda 9-10 bin hektar orman yanardı, 150-160 bin hektar orman 14 günde yandı. Bunu sorgulamak gerek ." diyerek katkıda bulunuyor.
Mehmet Yaka, uçaklarının orman söndürmedeki işlevini de pek inandırıcı bulmuyor. "Önemli olan yetişmiş ve yangın çevresini iyi bilen yangın söndürme ekipleridir." diyor. O da yanan alan büyüklüklerini şaşırtıcı buluyor.
Mehmet Yaka, ülkede değişik dönemlerde çıkarılan orman koruma kanunlarının aslında kendisinden önceki dönemdeki ihlallere meşruiyet kazandırma işlevi gördüğünü ve yapanın yanına kar kalan talanlar yüzünden orman varlığının büyük kayıplar yaşadığını söylüyor.
Yine dünkü söyleşide, ormanı kovan, görmezden gelen, yok sayan imar uygulamaları yüzünden ülkemizde birçok yerleşim yerinin yangın riskiyle karşı karşıya olduğu, bu riskin Muğla merkez için de hayli yüksek olduğunu öğrendik.
Başta da söylediğimiz gibi dün konuşulanlar, dinlediklerimiz çok değerliydi. Bilgilendik, sorguladık, kaygılandık...
Katılımcılar için dolu dolu bir gündü. Ne var ki pek azdık.
Hayat kaynağımız ormanlar hızla yok olup giderken zerrece endişe etmeyen, yaşadığı yerin ne kadar yangın riski barındırdığının farkında bile olmayan; ama felaket geldiğinde nerede bu devlet naraları atanlar depremleri konuştuğumuz toplantılarda olduğu gibi dünkü söyleşide de aramızda değillerdi.
Bilmek işin başı. Bilmeyen dünya yansa umurunda bile değildir.
Günbatımı Söyleşileri Kültür sanat söyleşileri kadar sosyal sorumluluk söyleşilerine de önem veren bir program. İstiyoruz ki birlikte öğrenelim. Kendimizle, dostlarımızla ilgili, dahası yaşadığımız coğrafyadan dünya geneline sorumluluklar alalım.
Umarım gelecek söyleşilerde daha çok hemşerimizi aramızda görürüz