YENGEM

Dedemin en küçük geliniydi. Boylu poslu, güzel mi güzeldi. Elinden gelmeyen iş yoktu.

Evlerimiz  köyü saran iki yolu birbirine bağlayan  kemer gibiydi. Dedemin evi de o kemerin tokasıydı. Sağına soluna da çocuklarının evleri dizilmişti. Her evin kendisine ait avlusu ve harımı vardı.  Biz torunlar, bu avlularda, harımlarda oynar; acıkıp susadığımızda en yakınımızdaki eve dalardık. Gelinler senin çocuğun benim çocuğum ayrımı bilmezlerdi.

Kış akşamları, sanırım  en büyük gelin annem olduğundan ninem, gelinler, torun torba genellikle bizde toplanılırdı.

Bizde iş bitmezdi. Tütüncülük bir yılın işi bitmeden bir sonraki yılın ürünü için çalışılan bir işti. Bakla, susam, buğday, arpa ek, biç, döv; ambara koy... Bağ bahçe işleri bitmeden zeytin işi başlardı. Yetişkin çocuk herkes çok çalışırdı. ama yengem...

Pembe geliver...

Pembe şu işin ucundan tutuver...

Pembe...

O kış akşamlarında herkes otursa da yengem iki dakika oturmazdı.

"Pembe su ver!"

"Pembe ocağa odun at!",

"Pembe çocuklara incir, üzüm ver."

" Pembe mısır patlat!"

Hiç kimse onun kadar güzel mısır patlatamazdı. Patlattığı mısırları odanın ortasına serdiği sofra bezinin üstüne döker biz torunlar çevresine oturup tıkınmaya başlayınca susardık. İşte o zaman yaşlılar ağız tadı sohbetlerini edebilirlerdi.

Çok yorulduğunda ya da bir şeye üzüldüğünde "Ak dünyalar görmedim. " diye yakınırdı. Babam, kış boyu bembeyaz  tacını hiç çıkarmayan Göktepe'yi gösterir.

"Pembe bak, ak dünya." derdi.

O, hiç kızmaz, susardı. 

Yengem 92 yaşında.

Oğlu Mehmet onu bize getirdi bugün.  Nicedir çıkmadığı evinden ilk kez çıkmış. Çift değnekle yürüse de belleği dupduru. Annemi, babamı, amcalarımı, halalarımı; dedemi babaannemi andık. Devletin termik santral için el koyduğu sonra da birkaç yandaşa peşkeş çektiği bağlarımızdan, bahçelerimizden söz ettik.

Nicedir böylesine derin  bir mutluluk yaşamamıştım. Annem gelmiş gibi sevindim.

Teşekkürler Mehmet... Sağ ol canım yengem.

YAZARIN DİĞER YAZILARI