YENİ YILIN İLK ŞAFAĞINDA
Gecenin son alacası da siliniyor deniz üstünden. Birkaç saat önce tıklım tıklım olan Bodrum sokakları bomboş. Dün sabahla, bu sabahın arasındaki fark ne diye düşünürken nereden çıktığını fark edemediğim bir martı giriyor göz ufkuma. Ötüşü, Mevlana’dan:
“Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lazım .”
Takvimler 2019’u gösteriyor geceden beri. Yeni bir yıl, yeni bir gün. Peki, bugüne, her şeye yeniden başlayabilmenin günü diyebilir miyiz? Doğrusu ben, masallardaki gibi, ”arılık ,duruluk” diyerek “cuump!” diye suya atlamayı ve ruhumun “karayük”lerinden kurtulmayı çok isterdim.
“Eliyor dünü bugünü
Işık parmaklı Eos
Topluyor ne varsa
İs gibi kara, karanlık…
Göğün sonsuzluğunda
Amansız,
Dişe dişe bir savaş
Damlalar dökülüyor
Duru, dupduru
Arınıyor kirinden
Dal, yaprak
Yeğnileşiyor ruhumuz
Nice bin yarına
Can verdikçe su ve toprak .”
Doğanın bu arınmasını, ya biz insanoğlu neden yapamıyoruz?
Yaşadığımız acıların, kırım ve kıyımların, yeni yıla girmekle dünde kalmadığını; varlığını bugüne taşıdığını, yarına da taşıyacağını hangimiz bilmiyor? Her günün omuzlarında bir dün, ufkunda yarın vardır dememiz bundan.
Ne var ki dün, bütünüyle kötülüklerin anası, yarın da iyilikler getiren melek değil. Öyleyse her yılbaşında, saatler 12.00’yi gösterirken eski yılın ihtiyar bir cadı kadın, yeni yılın da ışıklar saçan prenses olarak sunulması kadir bilmezliğimiz midir?
Umut…
Ah bizim arsız sevgilimiz! En zor zamanlarda bile hep kendimizi hayata bağlayan bir bahane, bir gerekçe yaratıveriyoruz.
Yanlış mı? Hiç de değil. Varlığın sürekliliği için olmazsa olmazlardan.
“Söyle falcı,
Varsın yalan olsun ne çıkar
Hoşlanıyorum ya!”
dizelerini söylediğimde ayakları yerden kesik bir yeni yetmeydim. Aradan geçen bunca yıl sonra değişen ne? Hâlâ doğan günden, yeni güzel şeyler ummam hayalperestlikle açıklanabilir mi?
“Es reden und träumen die Menschen viel
Von bessern künftigen Tagen
Nach einem gluclichen, goldenen Ziel.”
İlerde gelecek daha iyi günleri
Söyler, hayal eder insanoğlu hep;
Saadet ve parlak mutluluk izleri ardından
Koşar durur, yorulmadan
Yaşlanır dünya, eskir, sonra yine gençleşir
O ise bir gün dünya düzelecek diye umutlanır.
Onu umut bağlar hayata.” (Çev. Nevin Selen)
Schiller de “HOFNUNG” yani “ UMUT” demiş yüzyıllar önce.
“Eğer” ve “keşke” sözcüklerini sevmem. Birinde, geleceği koşula bağlama; ötekinde, olmuşun yası vardır. Bu yüzden “umut”un, “keşke”yle de, “eğer”le de arası iyi değildir. O, ne geçmişe tutsaktır, ne de geleceği olmazsa olmaz koşullara bağlar.
Alphonse de Lamartine de “GÖL” şiirinde:
“…
Nafile isteyişim geçen saniyeleri:
Akıp gidiyor zaman;
Geceye; daha yavaş deyişim boş; tan yeri
Ağaracak birazdan.
Sevişmek! Hep sevişmek…
Akıp giden saatin kadrini bilmeliyiz
İnsan için bir liman yok, sahil yok zaman için
O geçer, biz göçeriz.
…”
derken, zamanın sürekliliğini, ardıllığını anımsatır bize. Zaman, “an”lar tümlemesidir. Önemli olan “O geçer”ken yüzümüzün sevgiye, sevince dönük olmasıdır.
Her yılbaşı dünyamız için bir kilometre taşı. Unutmayalım ki insanlığın geleceğini, yılların dünyamıza yüklediği çöpler belirliyor. Bu bakımdan, daha yaşanası bir dünyayı 2020’ye taşımak için 2019’de, daha hakbilir, paylaşımcı ve tokgözlü olmamız gerektiği açıktır.