YİTİRMEYE ALIŞMA KÜLTÜRÜ

Birkaç gün önce gece yarısı CHP'li sevdiğim bir kardeşim aradı.

Söz, dönüp dolaştı; güne - güncele dayandı.

- En başta siz inanmıyorsunuz partinizin iktidara geleceğine. Partinizin bu yönetim kadrosuyla iktidara gelemeyeceğini bile bile aynı adamları partinin başında tutmayı partili olmanın asli görevi sayıyorsunuz, deyiverdim.

- Yalnız karamsar değil, kızgınsın da dedi.

- Evet, hem karamsar hem de kızgınım. Yaşım geldi 60'a. Şunun şurasında kaç oy daha kullanabileceğim ki. Kararım kesin, bu kez oyumu iktidar olacak partiye vereceğim.

Makineli tüfek gibiydim. Ama o sözümü yine de kesiverdi:

- Öyleyse saf mı değiştiriyorsun, diye sordu bu kez.

- Niye saf değiştireyim, diye sordum ben de.

- Eee, oyunu iktidar olacak partiye vereceğine göre?

- İşte, dedim, sorun burada. İktidar olabileceğinize siz inanmıyorsunuz ki halk sizi iktidara getirsin. İktidar olmak yükü partiyi yönetenlere  ağır geliyor olmalı.

İnanıyorum ki o an böyle bir konuyu açtığına bin pişman olmuştu.

-  Bu partide lider olmak kolay. Ana muhalefet olmak garanti. Nasıl olsa akşam başbakan bir şey söyler, ertesi gün ben onu eleştirdin mi, al san muhalefet! Lider kadrosunda olmak ise ballı börek. Milletvekilliği garanti. Dört yıl sırtında yumurta küfesi yok. Sonrası neredeyse torunlarının hayatı bile garanti altında. Partinin güçlü olduğu yerlerde bir belediye başkanlığı, meclis üyeliği de idare eder canım...Böyle siyaset yapmaktan daha tatlı ne olabilir?

Bir şey söylesin diye bekledim, söylemedi. İçimdeki ezikliğin, bıkkınlığın acısını çıkarır gibiydim.

- Ben ömrüm boyunca " Sayemde üç beş kişi milletvekili olsun diye, değil; inandığım dünya görüşüne yakın parti olduğu için bu partiye oy verdim. Her oy sandığına gidişimde, dünya görüşümün iktidar olacağına inancım, bu partinin başındakilerden daha güçlüydü.

- Beni biliyorsun, dedi.

- Bildiğim gibiysen gereğini yap. Eğer partinizin iktidara gelmesini istiyorsanız, parti yönetiminize iktidara gelme inancıyla ve arzusuyla dolu insanları seç.

- Bir oydan ne çıkar, dedi.

- Her şey birle başlar, dedim ona. Sen yönetimi değiştirecek "bir" olmazsan ben artık size oy vermeyecek "bir" olacağım. "Bir"in değerini fark edeceksin dedim.

Telefonu kapattım. Divana uzandım. Beş maymun öyküsünü anımsadım:

"Bir kafese beş maymun, kafesin ortasına da bir merdiven koymuşlar. Merdivenin tepesine kocaman muz kangalları asmışlar. Ancak hangi maymun muzlara ulaşmak için merdivene adım attıysa üzerine derhal soğuk su sıkmışlar. Bir süre sonra suya gerek kalmamış. Çünkü muzlara yönelen maymunu, arkadaşları yaka paça indirip bir güzel dövüyormuş.

Deneyi burada bırakmamışlar.

Maymunlardan biri dışarı alıp yerine başka bir maymun koymuşlar. Bu maymun muzlara almaya giriştiğinde eski maymunlar tarafından yaka paça indirilmiş. Bir güzel de dövülmüş.

Daha sonra ıslanmış maymunlar tek tek değiştirilmiş. Her yeni gelen muza yöneldiği an, öncekiler tarafından bir güzel dövülmüş. İşin en ilginç yanı yeni maymunu en çok dövenin kendisinden bir önce gelen maymun olmasıymış.

Şimdi muzlar yine orada, merdivenin başında, asılıymış. Ama hiçbir maymun o muzları yemeye kalkışmıyormuş.

"Bu halk size 60 yıldır iktidar yüzü göstermedi" diyen ağlak adam, hem bir gerçeği dile getiriyor hem de ülkenin içinde bulunduğu durumun sorumlularının kimler olduğunu veciz bir şekilde itiraf ediyordu.

Ama yitirmeye alışmış olanların bunu ne anlayabilme ne de sorgulayabilme becerileri vardı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI