ZAFERTEPE' DE

ZAFERTEPE' DE


25 Ağustos, saat: 18.00

Nihayet nicedir hayal ettiğim yerdeyim.

Daracık köy yollarından geçiyoruz. Yolda bizden başka hiçbir taşıt yok. Akcaşar, Yıldırım Kemal, Selkisaray…

ve Çalköy.

Şimdi dedemi hangi tepeye sormalıyım? Buralarda yaşlı, çok yaşlı bir ağaç olsa belki o hatırlar?

Küçük Mehmet’i bilir misiniz? Zobuoğlu Küçük Mehmet. 
Gençlik fotoğrafı da yoktu ki, size gençliğini tarif etsem.
Ben onu, fötr şapkalı bilirim. Ağzında illa ki birinci sigarası.

“Dut yaprağına ot sardım, içtim.” Derdi.

Hangi dutun yaprağıydı ki o.

Cibali sigara fabrikasına da mı el koymuştu yoksa duyun-u umumiye?

Mehmet’ti o, 
Zobuların soy sürdüreni
Bir oğul, bir kız 
Ve tığlı kızı Hatçe’yi 
Emenet edip can dostu Yanni’ye 
Yürümüştü Mustafa Kemal’e
En çok da eşkıya korkusu yaşayarak.

Memet’ti o,
Henüz yirmisinde
Boyu posu küçük
Yüreği kocaman
On binlerden bir Memet
Nasırlı ayaklarında pürenden çarık
İnivermişti Kocatepe’den Çalköy’e
Dumlupınar sırattı sanki
Ya kanatlanacaktı Akdeniz’e
Ya dönecekti yüz geri Asya’ya doğru.

Memet’ti o
Ömrü savaş meydanı
Ocaktaki külü eşelerdi ezanla her sabah
Anılar mıydı uyanan maşanın ucunda, 
Kızaran kara kor mu? 
Buluşunca tütün ve ateş
Açardı anılar kitabını
Anlatırdı kaldığı yerden,
Siperden sipere atlayarak.

Dedem Küçük Memet,
Hoşlanmazdı sarıktan, sakaldan 
“İman kalpte, 
Erdem akılda.” derdi 
Sabrı çoktu amma;
Dayanamazdı haksızlığa,
Hazzetmezdi boyun büküp
Gerdan kırandan, 
Hazzetmezdi yalakadan
Ben, derdi.
Düşmanın bile mertini severim
Çünkü ben,
“Mustafa Kemal’in askeriyim
Bağımsızlık ve özgürlük
Benim karakterim.”
( Küçük Memet)

Zafertepe gerçekten huzur veren bir yer.

1864 yılında yapımına başlanmış ve 1964 yılında hizmete açılmış. Bakımlı, pırıl pırıl. Hele yemyeşil çimenler sanki çölde vaha gibi.

Mustafa Kemal, 30 Ağustos’ta Başkumandanlık Meydan Muharebesi’ni bu tepeden sevk ve idare etmiş.

Yönümü batıya dönüyor, Ada tepeleri arıyorum. 1922’nin 30 Ağustos’unda tam da bu saatlerde düşmana son darbenin vurulduğu yerler oraları.

Tepedeki anıt, özgün yapısıyla görülmeye değer. Uzaktan çatılmış silahların ortasında tutuşmuş bir meşale izlenimi yaratan anıtı oluşturan üçgen bloklar, kendisine yapılan haksızlıklara karşı tek vücut olmuş ulusumuzu simgeliyor.

Anıtın çevresindeki onca yazıdan birini okurken derinlere dalıyorum:

“Bir memleketi zapt ve işgal etmek o memleketlerin sahiplerine hâkim olmak için kâfi değildir. Bir milletin ruhu zapt olunmadıkça, bir milletin azim ve iradesi kırılmadıkça, o millete hâkim olmanın imkânı yoktur.”

Acaba diyorum; “Biz, her türlü milliyetçiliği ayaklarının altına almış bir iktidarız.” derken birileri neyi kastetmişti?

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI