BİZDE 'ŞAİR RUHLU' İNSAN ÇOKTUR !?
Yaratılış veya çevrenin etkisiyle birçok insan, büyüme çağında ya da gençlik yıllarında değişik mesleklere özenir, yeteneği olsun olmasın, illâ o mesleğin bir erbabı olmaya yeltenir!.. Bu durum, bazılarında ileri yaşlarda da zuhur edebilir ama, işte bunların doğru yolu bulabilmesi çok zordur, hatta imkânsızdır!..
1970'li yıllarda görev yaptığım yerleşim yerlerinden birinde, böyle bir 'Kışlık Komşum' vardı... Kafayı çekti mi 'Şairliği' tutar, yanından eksik etmediği not defterine birşiyler karalar, doğru benim yanıma koşardı... 'Kışlık Komşu' diyorum, çünkü okulların açılma zamanı geldiğinde evi oraya taşır, o yıllardaki uzun 'Yaz Tatili' döneminde ise köyüm Bozüyük'e göçerdik... Burada bahçe işleriyle uğraşır, ortaklarla 'susam-karnabahar-lâhana-karpuz-kavun' gibi, bazı kısa dönem bitkileri yetiştirir, ailemle 15-20 günlüğüne bir deniz kenarına çadır kurmaya filân da giderdik...
Görev yaptığım köydeki uzun Kış gecelerinde, bazen kahvelere çıkar, bazen komşulara gezmeye gider, bazen onlar bize gelirler, günler böyle geçer giderdi... Kış mevsimiyle birlikte hem burada hem de komşu köylerde düğünler de başlar, konu-komşu-arkadaşlarla, o günlerin yegane eğlencesi olarak, üç gün-üç gece süren ve meydanlarına devasa ateşler yakılmış bu düğünlere gider, eğlenirdik!..
Bir Çarşamba günü akşamı, komşum bizi ailece evine yemeğe davet etti... Çünkü o yıllarda haftada bir pazara gidebilenler, ihtiyaçlarını İlçe pazarından karşılarlardı... Nerede o zamanlar böyle 'Süper Marketler, Gezici Manavlar, öyle internetten 'Tık' diye yazıp da, siparişini 'Şıp' diye, anında kapınızın önünde motorize kuryelerle bulduğunuz bu yıllar öyle... Sadece pazardan pazara bunları bulurdunuz... Komşum çalışkan, maddi durumu iyi, ailesiyle birlikte çok iyi bir insandı; etiyle, tavuğuyla, yeşillikleriyle, rakısıyla, çok güzel bir sofra hazırlatmıştı...
Yemekleri yedik, beraberce bir 70'liği dibine doğru indirmiştik ki; ben eve gidip, hem Cümbüşümü, hem de Mandolinimi alıp geldim... Sofradakilere birkaç şarkı-türkü çaldım, onlar söyledi... Çocuklar için birkaç oyun havası çaldım, neşeyle oynadılar... Çalgı-şarkı faslı bitince, komşum cebinden not defterini çıkardı, bana yeni yazdığı bir şiirini gösterdi, şiir aynen şöyleydi: "Askılarda badılcan/ Saksılarda pesligan/ Çok canım sıkılıyor/ Başkasını sevdi Osman!..// Tarlalarda yoruldum/ Arık dibinde uyudum/ Osman ona gideli/ Ben beynimden vuruldum!..// Amanin, amanin, amanin aman/ Gör gari el mi yaman, bey mi yaman!?" (Bu son beyti de, Nakaratı oluyordu herhalde?..)
Bana çok duygulu bir şekilde; "Bu şiir, sevdiği kızı terk eden Osman için yazılmış bir şiirdir, ben bunu o kızın ağzından yazdım, nasıl olmuş? Sen bunu beste yapar mısın komşu" dedi, iyi mi? Bulanık kafayla şiire baktım, zati bir şiire benzemiyordu!.. Deyim yerindeyse eğer, tam da "Dam başında saksağan, vur beline kazmayı" türünde bir şeydi... Sadece kafiyelerini tutturup, aklına geleni yazmıştı!..
Defterin sayfasını çevirip; "Bak bu da milli bayramlarda çocuklara okutabileceğin bir şiir" deyip, buruk diliyle mırıldandı: "Gül olur, kızıl kızıl açarım/ Yel olur, kokular saçarım/ Savaş günü dev olur uçarım/ Bendeki bu vatan aşkıyla!..// Su olur gürül gürül akarım/ Yıldırım gibi gökte çakarım/ Bu topraklara ayak basan/ Türk değilse eğer, billah yakarım!.."
Bu şiirin bazı mısralarını sanki bir yerlerde okumuştum gibi geldi ama, diğer mısraları hep kendi uydurmasıydı!.. Yani yine; "dam başında saksağan, gel bize bazı bazı" gibi anlamsız bir şeydi... Nedense, birden iştahım kaçıvermiş, bu 'şair ruhlu' komşum ve ailesinden izin isteyip, kalkmıştık, hiç unutamam... Nasıl, sizin de çevrenizde böyle duygusal ve şair ruhlu konu-komşu-hısım-akrabalarınız filân var mı, ha!? Bir zahmet getirin de, ben besteleyeyim!.. Ortaya belki 'Aşure' gibi birşey çıkar ama, olsun...